HARPUT’UN KURULUŞ
YERİ VE ŞEHİRİN FONKSİYONUNU YİTİRMESİ
ÜZERİNDE ETKİLİ OLAN DOĞAL ÇEVRE FAKTÖRLERİ
Prof.Dr.
Saadettin TONBUL*
Arş.Gör. Sabri KARADOĞAN*
I -
GİRİŞ
Genelde olduğu gibi ülkemizde de birçok yerleşmenin
kuruluşu üzerinde tarihi, sosyal ve ekonomik faktörlere (beşeri faktörler) oranla doğal faktörler
daha fazla etkili olmuştur. Yerleşmelerin sürekliliği, zaman içerisinde yeni bir şekil alması veya tümüyle ortadan
kalkması üzerinde de doğal faktörler
büyük ölçüde belirleyici rol oynamıştır. Mekanın temel unsuru olan doğal çevreyi oluşturan
bu faktörler, yapı ve relief,
iklim özellikleri, toprak ve su kaynakları ile bitki örtüsünden meydana
gelmektedir.
Bu çalışmada öncelikle savunma ve korunma amaçlı olmak üzere günümüzden yaklaşık olarak 3 bin yıl
önce Elazığ’ın 5 km.
kuzeyinde (Harita: 1) bir kale yerleşmesi (kalekent) olarak kurulmuş,
zamanla nüfusunun artması nedeniyle
genişlemeye elverişli olan kalenin
dışına, batı ve kuzeybatı tarafına yayılmış, 19. yy. ortalarından itibaren ise
şehirsel fonksiyonunu önemli ölçüde yitirerek günümüzde Elazığ’ın bir mahallesi
durumunu almış Harput’un bu değişim süreci
üzerinde etkili olmuş coğrafi çevre faktörlerinden
yalnızca doğal çevre özellikleri veya faktörleri değerlendirilmiştir.
II-
HARPUT’UN KURULUŞ YERİ
Harput’un önce bir kalekent olarak kurulması, sonra gelişerek kale dışında bir
şehir yerleşmesi şekline dönüşmesi
üzerinde sit ve situasyonunun sağladığı avantajlar önemli rol oynamıştır. Tarihi yolların
güzergahı üzerinde yer alması nedeniyle bu yolları kontrol altında tutabilecek
ve özellikle çevresindeki son derece elverişli tarım alanlarına hakim bir
konumda bulunması, savunma ve korunmaya elverişli bir hudut şehri özelliği
göstermesi bu avantajlarının başında gelir.
Gerçekten, tarihi yolların geçtiği, dolayısiyle ulaşımın
yoğunluk kazandığı bir mevkiide kurulmuş bulunması Harput’un önemli bir
özelliğidir. Farklı güzergahları izlese de
bu yolların ana rotası Harput’tan
geçecek biçimde Mezopotamya’yı Karadeniz’e
bağlama şeklindeydi (Darkot, 1943, , s.8 ve
Sarıbeyoğlu 1951, s. 73-74). Belirtilen yol güzergahı Harput’a, sadece
çeşitli ticaret kervanlarının uğraması veya konaklamasını değil, aynı zamanda buranın bir ticaret
merkezi olarak gelişmesini sağlamıştır
(Akkan, 1972, s.193) . Diğer taraftan Harput savunma ağırlıklı bir yerleşmedir. Sergün’ün (1975, s.98) de belirttiği gibi Harput güneyden Elazığ Ovası, Uluova ve Hazar Gölü
çevresini, batıdan ise Hankendi ve Baskil ovaları ile Kuzova ve Aşvan ovası gibi son derece
elverişli tarım sahalarına, bu oluklardan geçen yollara hakim ve buraları
kontrol edebilecek bir mevkiide
kurulmuştur. Öyle ki, kuzeyindeki Buzluk
Dağı civarından, bugün büyük ölçüde Keban Baraj gölü tarafından kaplanmış olan Pertek- Keban Oluğu ve daha kuzeydeki Tunceli
dağlık arazisini bile
kontrol altında tutmak mümkün
olmuştur. Bu durum üzerinde, Harput’un
bir plato yüzeyinde, yani
çevresine göre yüksekte
kurulmuş olması ve çevresinin
savunma amacına uygun doğal vadiler
(doğudan ve kuzeyden Murat Nehri vadisi), engebeli bir topoğrafya ve sarp yamaçlarla çevrili bulunması etkili olmuştur. Bu nedenle, Harput’a bu
savunma avantajını kazandırmış bulunan yerşekli özellikleri üzerinde aşağıda
daha ayrıntılı olarak durulacaktır.
Geniş bir perspektiften bakıldığında Harput’ un
kuruluş yerinin, aynı adla bilinen ve başta Elazığ ovası ile Uluova
olmak üzere çevresindeki depresyonlara hakim bulunan platonun güney kenarına karşılık geldiği
görülür ( Harita: 2 , Şekil: 1 ve 2, Foto : 1 ve 4 ). Kuzeyde Keban Baraj
Gölü’ne güneyde ise Elazığ ovası ve
Uluova’ya bakan kuzey ve güney yamaçları
birer fay dikliğine karşılık
gelen ve D-B yönünde
uzanan bu platoyu
Akkan (1972, s. 178 ), yükselmeye
maruz kalmış ve yükselirken çarpılarak güneye doğru eğimlenmiş bir yontukdüz ( peneplen ) olarak tanımlamıştır. Tonbul (1987) da, belirtilen
yönlere ilave olarak, batıdan Kuzova doğudan ise Murat nehrinin açtığı bir yarma vadi ile
sınırlandırılmış olan Harput
Platosunu dalgalı yüksek bir aşınım
düzlüğü olarak belirtmiş ve neotektonik
dönem öncesi, Alt - Orta Miyosen
sonlarında Doğu Anadolu’da yaygın bir şekilde gelişmiş olan düzlük
sistemlerine ( DI Sistemleri ) dahil etmiştir. Plato Üst Miyosen ve Pliyosen’de meydana gelen faylanmalar ile yer
yer yükselmiş ve aşındırılarak alçaltılmıştır.
Platoyu
oluşturan aşınım düzlüğünün
yapısını temelde Senoniyen
yaşlı Yüksekova Karmaşığı’na
ait volkanik kayaçlar meydana getirir. Karmaşığın litolojik
bileşimi Harput şehrinin de yer
aldığı platonun güneyinde bazalt ve andezitlerden oluştuğu halde,
kuzeyde diyorit ve diyabazlar ön plana çıkar . Belirtilen kayaçlar
topluluğunun oluşturduğu karmaşık alanda allokton konumlu olup, bu karmaşık üzerinde
sahaya taşınarak gelmiş, dolayısiyle paraallokton bir konum kazanmış bulunan
Harami formasyonuna ait kayaçlar yer alır (İnceöz, 1994 ). Bu
kayaçlar, sert ve aşınmaya karşı dayanıklı olmaları nedeni ile topoğrafyada belirgin çıkıntı ve diklikler oluşturur. Tabanı yer yer yüzeylenen kırmızı renkli konglomera
ve kumtaşlarından oluşmakla beraber, üste doğru sarımsı bej renkli kumlu
kireçtaşı ve kristalize kireçtaşlarından meydana gelen topluluk Harami Formasyonunun asıl litolojisini
meydana getirir.
Harami
formasyonunu oluşturan kristalize masif
kireçtaşları platonun kuzeyinde en yüksek noktaları ( Örneğin Buzluk T. 1653 m.) meydana getirirken, güney kenarında aşınımdan arda kalmış
birbirinden bağımsız bloklar halinde
dikkati çekmektedir. Harput Kalesi, bir ölçüde Harput şehri de yüzeyinde yer yer küçük ölçekli
karstik şekilleri barındıran bu kalker blokları üzerine kurulmuş durumdadır.
Platonun orta kesimlerini ise, bazı yerlerede
kristalize kireçtaşları, bazı
yerlerdeyse doğrudan volkanik kayaçlar üzerine
uyumsuz bir şekilde gelen Orta-Üst Eosen yaşlı
Kırkgeçit Formasyonuna ait birimler doldurmuştur. Formasyonun plato
üzerinde görülen hakim litolojisini, Fatih Ahmet Türbesi
civarında karekteristik olarak dikkati çeken konglomera ve masif
kumtaşları oluşturmakta, platonun kenar
kesimlerinde ise kumtaşı,
çamurtaşı ve marnlar meydana getirmektedir (Harita: 3).
Harput
platosu yükselerek güneye doğru çarpılmış olması nedeniyle güneyden kuzeye doğru yükselti kazanır (Foto : 3). Harput’un
kurulu olduğu yerde yükselti 1400-1450 metreler arasında bulunduğu halde, kuzeyde
1650 m.lere kadar çıkar. Belirgin bir fay dikliğine (yamacına) karşılık
gelmesi nedeniyle Elazığ ovası ile plato yüzeyi arasındaki güney yamaç boyunca
oldukça dik bir eğim (% 40’dan fazla)
görülür. Bu yamaç boyunca iki birim
arasındaki yükselti farkı 300-400 m.yi bulur. Uluova’nın tabanı esas alındığında Harput platosunun
buraya göre olan bağıl yükselti farkı ise 500-600 metre civarındadır. Platonun
güneye doğru çarpılmış olması, plato yüzeyi içine gömülmüş genellikle mevsimlik karakterdeki akarsuların bu
tarafa doğru yönelmeleri ve platonun
güney kesimini belirgin bir biçimde parçalamalarına neden olmuştur.
İşte,
dar bir çerçeve içinde
değerlendirildiğinde tarihi Harput
şehri, daha çok mevsimlik karakterdeki akarsuların yerleşmiş bulunduğu kertik vadiler arasında
kalan ve başta Elazığ Ovası olmak üzere
çevresinde bulunan alçak alanlara hakim
sırtlardan biri üzerindeki düzlüğe kurulmuştur. Bu düzlük batıdan Çahpur ve
Kaserciler, doğudan Mezbahane ve Sal derelerinin oluşturmuş bulundukları vadilerle sınırlandırılmıştır. Kalker
blokların meydana getirdiği 30 -40 m.lik
dikliklerle güneyden Aslan T. ve
Tilkilik T. sırtlarına inilmektedir.
Belirtilen düzlükten
kuzeydeki asıl plato
yüzeyine geçiş ise fazla belirgin
olmayan bir basamakla gerçekleşmektedir (Harita: 2 ve 4 ).
Harput
şehrinin kurulmuş olduğu bu düzlüğün güneydoğuya doğru yapmış olduğu çıkıntı üzerinde
ise kale yer alır. Kale batıda Sal deresi doğuda ise Mezbahane deresinin açtığı
vadiler arasında üç tarafı derin uçurumlarla çevrilmiş küçük bir sırt durumundadır. Sırtın yapısını oldukça sarp kristalize kalkerler (bir kalker
bloğu) oluşturduğundan bu yapı belirtilen
üç cephede doğal sur görevini görmüştür. Sadece kuzeye bakan tarafta yaklaşık 100 m. civarındaki doğal
olmayan yüksek duvarlar yer
almaktadır. Sunguroğlu eserinde (1958,
s.260 ), kalenin doğu, batı ve güney kesiminde vadi tabanı ile olan yükseklik
farkını 200- 300 m. olarak vermekteyse
de bu değerler biraz abartılıdır. Kaleyi oluşturan ve çevreleyen bu kalker blok, yanyana bulunan
batıdaki Büyükkayabaşı ve Küçükkayabaşı, güneydeki Tilkilik T. ve doğudaki Silsilekayayı oluşturan yapıyla aynı olmasına karşılık,
yerleşme, savunma ve korunma için en
elverişlisi olduğu için seçilmiştir
(Foto : 2 ve 3).
III. HARPUT ŞEHİRİNİN
FONKSİYONUNU YİTİRMESİ VE BU OLAY ÜZERİNDE ETKİLİ OLAN DOĞAL ÇEVRE FAKTÖRLERİ
Çeşitli büyüklükteki
bazı yerleşmelerin, özellikle de şehirlerin zaman kesiti içerisinde farklı nedenlere veya faktörlere bağlı olarak önemini veya
fonksiyonunu yitirdiği, buna
bağlı olarak tamamen ortadan kalktıkları ve harabeleri kaldığı gibi, daha
çok görülmüş şekliyle yer
değiştirdikleri bir gerçektir. Başka bir
ifadeyle, şehirlerden bazıları
kurulduğu yerde bugüne kadar
yaşama imkanı bulduğu halde, bazıları da
kuruldukları ve uzun süre yaşadıkları ilk sitlerini çeşitli nedenlerle terkederek başka bir yerde
yaşantılarını sürdürmeye devam
etmişlerdir. Şehirlerdeki bu yer
değiştirme olayları tarihin eski devirlerinden beri şehir yerleşmesine sahne
olan ülkemizde çok eski dönemlerde
olduğu gibi yakın zamanlarda da görülmekte, hatta günümüzde bile meydana gelmektedir.
Şehirlerimizde (kentlerimizde) görülen
bu yer değiştirme olaylarının
bazıları sosyo-ekonomik, bazıları ise
doğal nedenlere bağlıdır (Tuncel , 1977 ve 1981).
Tuncel konuyla ilgili olarak kaleme aldığı makalelerinden ilkinde (1977) Elazığ’a da değinmekte ve tarihi
Harput şehrinin yer değiştirmesini
ekonomik faktörler başlığı içinde açıkladığı ulaşım nedenine
bağlamaktadır. Ona göre, 19. yy. ortalarından itibaren değişen şartlar, Harput’u ana yollara göre sapa bir
duruma düşürmüş ve şehir önemini
yitirmeye başlamıştır. Tuncel bu
görüşünü desteklemek amacıyla eserinde, Harput üzerine orijinal bilgilere sahip
olan Akkan’dan (1972, s.194 ) yaptığı
bir alıntıya yer vermektedir; “1834 yılında Eyalet valisi olarak . buraya
tayin edilen Reşit Mehmet Paşa ulaşım
güçlüğü ve ova ile Harput arasındaki yolun bilhassa kış aylarında çok güçlükle
aşılması ve yakacak temini güçlüğünü
dikkate alarak eyalet
merkezini Agavat mezrasına indirdi”. Başlangıçta bir askeri garnizon
ve memur kolonisi olarak kurulan Elazığ, sonradan yerli halkın da buraya
inmesiyle gittikçe nüfuslanmaya, Harput
ise bunun aksine nüfus kaybetmeye başlamıştır (Tuncel, 1977, s.122-123) . Diğer taraftan, Sarıbeyoğlu (1951,
s.83), Erinç ( 1957, s.118) ve Yücel
(1987, s.134) gibi araştırıcılar da şehrin yer değiştirme nedenlerinden biri
olarak ana yolların sapasında kalması ve ulaşım güçlüğünü, buna da bağlı
olarak yakacak ve gıda maddeleri sevkiyatının kış aylarında zorlaşmasını göstermektedirler.
Kuşkusuz
Harput’un fonksiyonunu yitirmesi ve şehrin yer değiştirmesi üzerinde sosyo-ekonomik faktörler önemli rol
oynamıştır. Bunların başında ekonomik faktörler ve buna büyük ölçüde neden olan
ulaşım durumu gelir. Ulaşım koşullarının bu olumsuzluğu beraberinde askeri ve idari değişiklikleri de
getirmiştir. Nitekim, yukarıda da belirtildiği gibi, 1834’ de Eyalet valisi
Reşit Mehmet Paşa’nın eyalet merkezini Agavat mezrasına indirmesi, böylece Elazığ’ın başlangıçta bir
askeri garnizon ve memur kolonisi olarak
kurulmaya başlaması bu durumun bir
sonucudur.
Bütün
bunlarla birlikte, ülkemizde yer değiştirmiş şehirlerin pek çoğunda ön plana
çıkmış bulunan doğal faktörlerin, en az sosyal ve ekonomik faktörler kadar
Harput’un fonksiyonunu yitirmesi üzerinde rol oynadığını belirtmek gerekir.
Dolayısiyle, aşağıdaki satırlarda,
Sarıbeyoğlu (1951), Erinç (1957)
ve Yücel (1987) gibi
araştırıcıların da ulaşım faktörü
yanısıra Harput’un fonksiyonunu yitirmesi üzerinde etkisini vurguladıkları doğal faktörler üzerinde durulacaktır. Fakat hemen burada, yukarıda
önemi belirtilen ulaşım güçlüğünün de dolaylı olarak topoğrafik
faktörlerin, dolayısıyla doğal faktörlerin bir sonucu olduğunu
vurgulamak gerekir.
Harput’un
şehirsel fonksiyonunu yitirmesi üzerinde önemli rol oynamış bu doğal
faktörler aşağıda dört başlık altında
incelenecektir.
3.1. Topoğrafik
Faktörler (Yerşekillerinin Etkisi)
Diğer
doğal çevre faktörlerine de yansıması nedeniyle Harput’un şehirsel fonksiyonunu
yitirmesi üzerinde etkili olmuş en önemli faktördür.
Tarihin
ilk dönemlerindeki birçok yerleşme gibi Harput da ilk olarak savaş, istila ve
karışıklıkların etkili olduğu bu dönemlerde korunma ve savunma amacıyla üç tarafı
yalçın kayalıklarla çevrili bir sırt üzerinde kale yerleşmesi olarak
kurulmuştur. Bu sırtı büyük bir kalker bloğundan oluşan doğal bir kale olarak
da tarif etmek mümkündür. Urartu döneminde bir kalekent olarak özgün
yapı tarzıyla ortaya çıkmış olan bu kale (Tunçdilek, 1986, s.103-104), bölgenin
en müstahkem kalelerinden biri olmuş ve önce de belirtildiği gibi uzunca bir
süre korunmanın yanısıra ticaret merkezi olarak görevini yürütmüştür.
Fakat,
özellikle Türklerin bölgeye hakim olmasından sonra (Ardıçoğlu, 1964, s.34-35)
korunma endişesinin ortadan kalkması ve nüfusunun artmasıyla Harput şehri,
doğrudan eteğindeki ovaya inmemiş, Sal Deresinin bir yan koluyla buradan
ayrılan ve üzerinde geniş bir düzlüğe yer veren, dolayısıyla genişlemeye
elverişli bulunan batı ve kuzeybatısındaki çok daha geniş alanlı bir diğer sırt
üzerine doğru yayılmıştır. Harput’un aslında şehir olarak ortaya çıkması ve
kale etrafında genişlemesi bu dönemle birlikte belirtilen sırt üzerinde
yayılması ile olmuştur. 19. yy. ortalarından
itibaren fonksiyonun yitirmesi ve ovaya inmesinin bir zorunluluk halini
almasına kadar olan dönemde şehir bu düzlük üzerindeki yaşantısını
sürdürmüştür.
İşte,
Harput’un belirtilen tarihten itibaren fonksiyonunu yitirmesi ve ovaya
inmesinde, bu düzlük üzerine yayılmış şehrin daha fazla genişleyememesi veya
şehircilik açısından alanının darlığı, kısacası topoğrafik faktörler önemli rol
oynamıştır. Bir diğer ifadeyle şehrin genişlemesi veya büyümesini topoğrafik
faktörler engellemiştir. Gerçekten, topoğrafik faktörlerden olan şehrin
kurulduğu alanın eğim koşulları,
yarılmışlık ve parçalanmışlık derecesi şehrin gelişimi ve büyümesini
etkilemiştir. Şöyle ki, daha önce de belirtildiği gibi, şehrin kurulduğu yer,
Harput Platosunun oldukça derin ve sık bir şekilde yarılmış olduğu güney
kenarına ve buradaki sırtlardan biri üzerindeki düzlüğe karşılık gelir. Bu düzlüğü batıdan Çahpur, doğudan ise
Mezbahane dereleri ve bunların yan kollarının oluşturduğu vadiler sınırlandırır.
İşte bu vadilerin derinliği ve yamaç eğimleri bir yerleşme için oldukça
fazladır. Örneğin Çahpur Deresinin yerleştiği vadinin derinliği 150-200
metreyi, diğer kesimlerdeki gibi bir kalker kornişe karşılık gelmemesine
karşılık yamaç eğimi ise % 40’ı bulmaktadır. Ayrıca, Çahpur deresinin doğu kolu
olan Kaserciler deresi geriye doğru
yaptığı aşınımla düzlüğün daha da fazla daralması ve parçalanmasına yol
açmıştır (Harita: 4).
Harput’un
yerleştiği düzlüğü güneyden ise çok daha eğimli yamaçlar çevrelemektedir.
Buradaki yamacın üst bölümleri, yüksekliği 30-40 metreyi bulan ve kalkerlerden
oluşan bir kornişe karşılık gelir. Balakgazi Parkı’nın üzerine kurulduğu
batıdaki Büyükkabaşı’nın güney ve batı, üzerinde devlet konutlarının yer aldığı
Küçükkayabaşı’nın ise güney ve doğu kenarları bu kornişe karşılık gelir. Yamaç
boyunca görülen fazla eğim, kalker kornişin altında birer omuz düzlüğü
durumundaki Aslan T. ve Tilkilik T. nin çevrelerinde de devam etmektedir.
Kalker kornişin ortaya çıkmasına da
neden olmuş bulunan faylanma, sırt düzlüğünün ve bu sırtın bağlandığı platonun
bütün güney yamaçları boyunca aşırı bir dikliğin belirmesine yol açmıştır. Bu
günlerde genişletme çalışmaları sürmekte olan Elazığ’ı Harput’a bağlayan
karayolunun yapmış olduğu ve bir türlü kaldırılamayan çok keskin viraj, bu yamaç
eğiminin ne kadar fazla olduğu üzerine sanırız yeterince bilgi
vermektedir.
Şehrin gelişmesine en elverişli alan sırtın arka tarafları, asıl plato yüzeyine geçilen kuzey kesimleridir. Fakat, burada da Meteris T. ve Toptop T. nin oluşturduğu bir basamağın varlığı ve bu tepeler üzerindeki düzlüklerin de çok eskiden beri mezarlık olarak kullanılmaları (Harita: 5 ve 6), ayrıca bu kesimin çevreye olan bakış açısının darlığı, şehrin bu tarafa doğru olan genişlemesini de sınırlandırmıştır. Böylece, o dönemde Harput şehrinin yerleştiği düzlüğün kuzey-güney yönündeki boyu 2500 m., doğu-batı yönündeki eni ise maksimum 1500 m. yi buluyordu (Akkan, 1972, s.193). Dolayısiyle, Harput’un kurulduğu sahanın eğim koşulları, parçalanmışlık ve yarılma derecesinin fazlalığı, buna bağlı olarak alanı ancak 4 km2 . yi bulan bir eğimli düzlük içine adeta hapsedilmiş bulunması, şehrin ovaya inmesini zorlayan en önemli faktör olmuştur. Çünkü, bu tür topoğrafik olumsuzluklar günümüzde bile şehirlerin büyümesi veya genişlemesini engelleyen en önemli faktörlerden biridir.
3.2. Su ve Toprak
Kaynaklarının Yetersizliği
Harput’un
doğal çevre faktörleri açısından ikinci dezavantajını yukardan seyrettiği güney
kenarındaki Elazığ Ovasına oranla son derece fakir su ve toprak kaynaklarına sahip
bulunması oluşturur. Bu durum yerleşim alanlarının seçiminde ovaların aşınım
yüzeyleri ve platolara göre genelde daha elverişli bir durum göstermesiyle
açıklanmaktadır. Ülkemizde, özellikle de Doğu Anadolu bölgesinde şehirlerin
daha çok ova tabanlarında kurulu bulunması belirtilen durumun bir sonucudur.
Bununla birlikte, Harput’un kurulmuş olduğu plato, benzeri yerşekillerine
oranla da şehir yerleşmesi açısından daha fazla olumsuzluklar taşımaktadır.
Su
kaynakları ele alındığında Harput platosunun gerek yerüstü, gerekse yeraltı
kaynakları açısından zengin olmadığı görülür. Plato hemen hemen sürekli
akarsulardan yoksun olduğu gibi, mevcut mevsimlik akarsular da genelde plato
yüzeyi içine derin bir şekilde gömülmüşlerdir. Sadece Mezbahane deresi Dabakhaneden
civarından itibaren cılız bir akış göstermekte, bununla birlikte bazı yıllar
yaz mevsiminde kurumaktadır. Dolayısiyle, bu durum Harput çevresinde akarsulardan faydalanma
imkanını ortadan kaldırmaktadır.
Yerüstü
sularını da bir ölçüde ilgilendirmekle birlikte, asıl olarak yeraltı sularının zengin olmaması
üzerinde morfolojik durumdan (plato
sahasına karşılık gelmesi) çok, arazinin litolojik yapısının ön plâna çıktığı
görülür. Litolojisinin daha çok geçirimli ve eriyebilen kayaçlardan (kumtaşı ve
kalker) meydana gelmiş bulunması nedeniyle yüzeye düşen yağış suları büyük
ölçüde zemine sızmakta ve çevredeki yamaçların etekleri boyunca kaynaklar
şeklinde ortaya çıkmaktadır. Plato yüzeyinin belli başlı kaynaklarını Fatih
Ahmet Baba Türbesi, Dabakhane ve Göllübağ çevresinde çıkan ve yazın zaman zaman
kuruyan kaynaklar oluşturur. Buna karşılık, yöredeki asıl önemli kaynaklar ise
çevrede yer alan, platodan beslenerek
hem kontakt yüzeyleri hem de
faylanmaya bağlı olarak hatlar boyunca ortaya çıkan kaynaklardır. Dolayısiyle
bunlar tabaka ve fay kaynağı durumunda olup platonun kuzey ve güney
yamaçlarının etek kesimleri boyunca
yoğunlaşmaktadırlar. Harput'un
yararlanamadığı bu önemli kaynaklar arasında Sugözü, Yedigöze ve Buzluk
bahçelerini sulayan kaynaklar başta gelmektedir.
Bütün
bunlarla birlikte, Harput'un geçmiş dönemlerdeki çalışkan insanları bütün bu
kıt su kaynaklarından azami derecede
yararlanmak için büyük çaba göstermişlerdir. Harput'da var olduğu
belirtilen, ancak günümüze kadar sınırlı sayıda ayakta kalabilmi˛ bulunan 55
civarındaki (37'si şehir içinde 18'i kenar ve civarlarda) çeşme (Sunguroğlu,
1958, s.376) bu çabanın bir sonucudur. Yaptığımız incelemeler, gör¸˛tüğümüz
yaşlı Harputlular ve Sungurolu’na (1968, s.154 -155) göre, bu çeşmelerin çoğunun
suyu şehrin 4-5 km. kuzeydoğusundaki Kırkkuyu denen mevkiden getirilmiştir.
Adeta birer su deposu olan burdaku kalker bloklardan Buzluk kayalıklarıyla
temeli oluşturan ve ayrıştığında killi materyal veren kayaçlar arasındaki
kontakt yüzey boyunca sızan sular, çok sayıda kuyu açılıp ve muhtemelen kehriz sistemiyle toplanıp
kanallara verilmek suretiyle Harput’a ulaştırılmıştır. Günümüzde halen suları
akmakta olan Meydan, Akyol, Orra ve Kırkkuyu çeşmelerinin buradan Harput’a
doğru ardarda sıralanmış olması bu su sistemini varlığını ortaya koymaktadır
(Harit: 2).
Su kaynaklarıyla ilgisi nedeniyle son olarak burada
belirtilmesi gereken nokta, Harput’ta günümüzde bile açılmış bulunan kuyuların
çoğunun acı olmasıdır. Ayrıca bazı çeşme veya pınarların isminin de “Acı çeşme,
Acı Pınar vs.” olarak geçmesi ilginçtir. Bu durum, bazı yerlerde zemini
oluşturan Kırkgeçit Formasyonuna ait birimlerin jipsli katmanlar içermesiyle
ilgili görünmektedir.
Yukarıda su kaynaklarının yetersizliği şeklinde
yaptığımız değerlendirme Harput ve çevresinin toprak kaynakları için daha fazla
geçerlidir. Eski bir yerleşme alanı olmasına bağlı olarak çevresindeki
meşe-ardıç ormanlarının büyük ölçüde tahrip edilmiş bulunması, eğim fazlalığı
ve litolojik özellikler sahada şiddetle bir erozyonun hüküm sürmesine ve çıplak
kayalıkların önemli bir alan kaplamasına yol açmıştır (Harita: 5 ). Çıplak
kayalıklar dışındaki kesimlerde platonun yaygın topraklarını kalkersiz
kahverengi topraklar oluşturmasına karşılık, bu topraklar da özellikle erozyon nedeniyle büyük ölçüde
degredasyona uğramış durumdadır. Diğer taraftan, belirtilen faktörlerin
yanısıra, ayrıca yükseltinin çevredeki ova tabanlarına göre fazla oluşu ve
güneyden kuzeye doğru giderek artması da Harput Platosuna, tarımsal alan varlığı
oldukça sınırlı, bozulmuş otlakların yaygın olarak görüldüğü bir özellik
kazandırmıştır. Nitekim, arazi kabiliyet
sınıfı olarak büyük bir kesimi VII. sınıf arazilere karşılık gelmesi nedeniyle
Harput Platosu son yıllarda yoğun bir şekilde ağaçlandırma çalışmalarına sahne
olmuştur. Harput çevresinde sınırlı ölçüde, özellikle kuzeydoğu kesimindeki
Göllübağ çevresinde görülen tarım ise, kuru tarımın yanısıra daha çok bağ-bahçe
tarımı şeklindedir. Burada belirtmek gerekir ki, Harput çevresi kıt su kaynakları ile oluşturulmuş
bağ ve bahçeleri ile ünlüdür. Göllübağ, Buzluk (Ozan) Bağları, Cumabağları,
Obuz Bağları, Mürüdü Bahçeleri ve Gökçe Bağlar bunlar arasında sayılabilir.
3.3. İklim Faktörü
Harput’un iklim koşulları açısından Elazığ’a göre
bazı avantajlar taşımasına karşılık,
genel olarak daha elverişsiz özellikler gösterdiği bir gerçektir. Bu iki
yerleşim birimi arasındaki iklim koşullarının veya elemanlarının
karşılaştırmasını tam yapabilmek , dolayısiyle olumlu veya olumsuz koşullarını
net olarak verebilmek için Harput istasyonunun çalışma süresi ( 1992-1997)
yeterli değildir. Dolayısıyle, tamamen rakamsal verilere dayalı bir
değerlendirme yapma yoluna gidilmemiş, bir fikir vermesi açısından bazı rasat
değerleri kullanılmıştır. Fakat burada, 1900’ lü yılların başında ülkemizde
meteorolojik rasat yapan istasyon sayısı birkaç taneyi geçmezken ve o dönemde
bunlardan birini Harput oluştururken (Darkot, 1943, s.264-265), aradan 80-90
yıl geçtikten sonra bu işe yeniden ancak başlanmış olması, adeta Harput’un
terkedilmişliğini ortaya koyan bir diğer ilginç veridir.
Bununla birlikte, bu iki yerleşim birimi arasındaki
iklim elemanları genel bir değerlendirmeye tabi tutulduğunda, kış mevsiminde
Harput’un Elazığ’a göre belirgin olarak daha elverişsiz koşullar taşıdığını
ifade edebiliriz. Bu durumu özellikle kar yağışlı, karla örtülü ve donlu günler
sayısının fazlalığı, kış aylarına ait daha düşük sıcaklık değerlerine bakarak
anlamak mümkündür (Örneğin ortalama karla örtülü gün sayısı Elazığ’da 31.8
iken, Harput için bu değer 62.5 gündür). Harput’un kış mevsimindeki tek
avantajı, ovada bu mevsimde sık sık gerçekleşen terselme olayına bağlı olarak,
Elazığ’a göre daha az sisli günler sayısına sahip bulunmasıdır (Harput’ta
ortalama 4.1, Elazığ’da ise 12.3 gün). Kuşkusuz bütün bu özellikler Harput’un
daha yüksekte yer alması ve bir plato sahasına karşılık gelmesi nedeniyle,
çevresinin açık ve korunmasız olmasıyla yakından ilgilidir. Özellikle hakim
rüzgar yönünün de NW olmasına bağlı olarak, bu mevsimde Harput, Munzur
Dağlarından gelen soğuk kuzey
rüzgarlarından etkilenmekte, dolayısıyle
iklimi Elazığ’a oranla daha sert geçmektedir. Bütün bu özellikler Harput’da
günümüzde bile ulaşım ve yaşam güçlüklerinin ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Yaz mevsiminde ise, Harput Elazığ’a göre daha
elverişli iklim koşullarına sahip bulunmakta ve bir sayfiye yeri özelliği
göstermektedir. Bu mevsimde ovanın sıcağından kaçan insanlar için Harput rahat
edilebilecek ortam koşulları sunmaktadır. Serin esen rüzgarı, Elazığ’a göre 2-3
°C
daha düşük olan sıcaklık değerleri (Haziran, Temmuz ve Ağustos ayı sıcaklıkları
Elazığ’da 22.8, 27.2, 26.8 iken Harput’ta 19.5, 24.2 ve 24.4 °C
dir) bu ortamı oluşturmaktadır.
3.4. Doğal Olaylar
Şehirin
ovaya inmesi üzerinde aslında doğal olaylar çok fazla etkili olmamıştır. Fakat,
Harput’un geçmişinde yaşanmış bir olay,
şehrin bazı kesimlerinin bu açıdan taşıdığı potansiyel tehlikeyi yansıtması
bakımından önem taşımaktadır. Şöyle ki,
Sunguroğlu’nun (1958, s.261) kaynak bildirmeden ve can kaybı ile ilgili rakam
vermeden belirttiğine göre, 29 Haziran 1898 Cumartesi günü kaleden kopan büyük
bir kaya kütlesi, kalenin arkasındaki (güney yamaçtaki) Sinabut mahallesine
düşmüş, mahallenin ortasına karşılık gelen bütün evleri ve içlerindeki
sakinleri ezmiş, böylece önemli oranda can ve mal kaybına sebep olmuştur.
Harput’un eski yerleşim planına bakıldığında, 20 civarında olan şehrin eski
mahallelerinden bir kısmının (Sinabut, Norsis, Şehroz mahalleleri gibi) oldukça
dik yamaçlarda kurulmuş olduğu görülür (Harita: 6). Bunlardan bazıları
özellikle kaya düşmeleri için potansiyel tehlikeler içermekteydi. Dolayısiyle,
Harput’un bazı mahalleleri şehircilik yönüyle bu bakımdan da olumsuz şartlar taşımaktaydı.
IV-SONUÇ VE ÖNERİLER
Harput
günümüzde yaklaşık 3 bin yıl önce Elazığ’ın 5 km. kuzeyinde bir kale yerleşmesi (kalekent) olarak kurulmuş, sonradan
nüfusunun artması ile genişlemeye elverişli olan kalenin batı ve kuzeybatı
tarafında yayılmış, 19. yy. ortalarından
itibaren ise şehirsel fonksiyonunu önemli ölçüde yitirerek günümüzde Elazığ’ın
mahallesi durumunu almış bir yerleşim birimidir.
Geniş bir çerçeveden bakıldığında Harput’un
kuruluş yeri kuzeyden güneye doğru alçalan, hafif eğimli ve eski aşınım yüzeyi durumundaki bir platonun güney
kenarına karşılık gelir. Elazığ ovasından belirgin bir fay dikliği (eğimi
% 40’dan fazla) ile ayrılan Harput platosunun ovaya bakan bu kenarları
güneye doğru yönelen vadilerle parçalanmıştır. Dar bir çerçeve içinde değerlendirildiğinde ise Harput, işte bu vadiler arasında kalan ve
başta Elazığ Ovası olmak üzere çevresine hakim sırtlardaın biri üzerindeki düzlüğe kurulmuştur. Bu düzlüğün
deniz seviyesinden yüksekliği 1400- 1450m, Elazığ’a göre olan nisbi yükselti
farkı ise 350- 400 m dir. Sırtın yapısını temelde Senonien yaşlı volkanik
kayaçlar ile bunlar üzerine gelen
Meastrichtien yaşlı masif kalkerler meydana
getirir. Kalkerler, üzerinde kalenin de kurulmasına imkan sağlanmış olan oldukça sarp ve
birbirinden bağımsız kaya blokları
halinde görülmektedir.
Daha yüksekte yeralması ve etrafı açık bir plato
sahasına karşılık gelmesi nedeniyle ,
Harput çevresinin Elazığ ovasına
göre genelde daha elverişsiz iklim koşullarına sahip olduğu söylenebilir. Kar yağışı ve
karın yerde kalma süresinin daha fazla
olması, soğuk kuzey rüzgarlarından etkilenmesi nedeniyle kışlar daha sert
geçer. Yazın ise serin esen rüzgarlı havası nedeniyle ovanın sıcağından kaçanlar
için burası adeta bir sayfiye yeri özelliği göstermektedir.
Harput
ve çevresi morfolojik özelliği ve
litolojik yapısının daha çok geçirimli ve eriyebilen kayaçlardan meydana
gelmiş bulunması nedeniyle su
kaynakları bakımından fakirdir. Eski bir
yerleşim alanı olması dolayısıyla
çevresinin asli vejetasyonu olan meşe - ardıç ormanları büyük ölçüde tahrip edilmiş durumdadır.
Yapılan ağaçlandırma çalışmaları da henüz sonuç vermemiş olması nedeniyle günümüzde çevreye genelde step manzarası hakimdir. Erozyonun
şiddetli bir şekilde sürdüğü sahada anakaya pek çok kesimde yüzeyde
görülmekte olup, kalkeksiz kahverengi
topraklarda oluşan topraklar da büyük ölçüde degradasyona uğramış durumdadır.
Bu özellik, Harput platosuna tarımsal alan varlığı oldukça sınırlı, bozulmuş
otlakların yaygın olduğu bir karakter kazandırmıştır. Mevcut tarım alanları
ise, hemen bütünüyle bağ- bahçe tarımına ayrılmış durumdadır.
İşte Harput’un zaman içerisinde
fonksiyonunu yitirerek önemini
Elazığ’a bırakması , kısacası
şehrin ovaya inmesi veya yer değiştirmesi üzerinde , ekonomik nedenler, ana yollardan uzak olması ve kalması, ulaşım güçlüğü, askeri ve idari tedbirler gibi beşeri
faktörler kadar, yukarıda
belirtmeye çalışılan genelde
olumsuz doğal faktörler de etkili olmuştur. Bu beşeri faktörlerin bir kısmı da zaten doğrudan veya
dolaylı olarak doğal çevre faktörleri
ile ilgilidir.
Bununla
birlikte, günümüzde giderek yeniden canlanmaya başlayan Harput’la ilgili
tedbirler alınırken, yapılaşmaya ancak sit alanı dışında izin verilmeli, tarihi
ve doğal doku korunarak rekreasyonel amaçlı düzenlemelere gidilmeli,
restorasyon ve kazı çalışmalarına biran önce başlanmalı, ağaçlandırma alanları
korunmalı ve daha yoğun bir ağaçlandırma kampanyası başlatılmalı, şehrin içinde
ve çevresinde günümüzde pek çoğu kurumuş olan çeşmeler akar hale getirilmeli,
bunun için ise su kanallarının tamir edilmesi yoluna gidilmelidir.
BİBLİYOGRAFYA
AKKAN, E., 1972, “Elazığ
ve Keban Barajı Çevresinde Coğrafya
Araştırmaları”, A.Ü. Coğrafya Arş.
Derg.Sayı: 5-6, s.175-214, Ankara.
ARDIÇOĞLU, N., 1964, Harput Tarihi. Harput Turizm Derneği, Yay. No: 1, İstanbul.
ÇİTÇİ,D.,1990, “Harput Buzluk Mağarasının
Jeomorfolojik Özellikleri ve Mağarada Buz Oluşumu”;
F.Ü.Coğrafya.Sempozyumu. 14-15 Nisan 1986.s. 29-48, Elazığ.
DARKOT, B. , 1943, “ Türkiye’nin Coğrafi Bölgeleri
Arasında Yukarı Fırat Bölgesi “ , III.Üniv.Haftası Elazıg., İ.Ü.Yay.No.196, s. 1-15 İstanbul
DARKOT, B., 1949, “Harput “ Maddesi . İslam
Ansiklopedisi Cilt.5 s.296-299, İstanbul
ELİBÜYÜK , M. , 1990 , “Türkiye’nin Tarihi Coğrafyası Bakımından
Önemli Bir Kayanak , Mufassal Defterler “ , AKDTYK Coğ. Bil. Uyg. Kol. Coğrafya
Arş. Derg. , Cilt : 1, Sayı : 2 , s. 11-42 , Ankara.
ERİNÇ, S. , 1953, Doğu
Anadolu Coğrafyası. İ.Ü. Coğ.
Enst.Yay..No:15 İstanbul.
HAYLİ, S. , 1992, Harput’un Tarihi
Coğrafyası. F.Ü.Sos.Bil. Enst. Doktora Semineri , Elazığ.
İNCEÖZ, M.,1994 , Harput (Elazıg)
Yakın Kuzeyi ve Doğusunun Jeolojik Özellikleri: F.Ü. Fen Bilimleri Enst.
Jeoloji Müh. Anabilim Dalı Doktora Tezi (Yayınlınmamış) 112 sf. Elazığ.
SARIBEYOĞLU, M., 1951, Aşağı Murat Bölgesinin Beşeri Coğrafyası. Doğu Anadolu Araş. İst.
Yay.No. 1, Ankara.
SERGÜN, Ü., 1975 , Uluova. Beşeri Coğrafya Açısından Bir Araştırma. İ.Ü. Ed.Fak.Yay.
No. 2029, Coğ.Enst.Yay.No. 82, İstanbul.
SUNGUROĞLU, İ., 1958-1968, Harput yollarında, Cilt:1-2-3-4, İstanbul
TATAR, Y., 1987, Elazığ
Bölgesinin Genel Tektonik Yapıları ve Landsat Fotografları Üzerine Yapılan Baz
Gözlemler: Yerbilimleri, s.14,
s.295-308.
TONBUL, S., 1985, Kuzova-Hasandağı ve Çevresinin
(Elazığ Batısı) Fiziki Cografyası. F.Ü.
Sos.Bil.Enst. Doktora Tezi. (Yayınlanmamış), Elazığ.
TONBUL, S., 1987, “Elazığ Batısının Genel
Jeomorfolojik Özellikleri ve Gelisimi” Jeomorfoloji Derg. S.15, s. 37-52, Ankara.
TONBUL,S. 1989,"Elazığ
Batısının Bitki Örtüsü Özellikleri" F.Ü. Sos. Bil. Derg. C.1,S.1, s.
209-224, Elazığ.
TONBUL,S.
1990,"Elazığ ve Çevresinin iklim
Özellikleri ve Keban Barajinin Yöre iklimi Üzerine olan Etkileri” F.Ü.
Coğrafya Sempozyumu 14-15 Nisan 1986,
Elazığ
TUNCEL, M. , 1977. “ Türkiye’de Yer Değiştiren Şehirler
Hakkında İlk Not” İ.Ü. Coğ.
Enst.Derg.Sayı.20-21,. s.119-128, İstansul.
TUNCEL, M.,
1981. “Türkiye’de Doğal Olaylar Sonucunda Yer Değiştiren Kentler”, İst. Yerbilimleri Sayı 1- 2, s.115-124, İstanbul.
TUNÇDİLEK, N.,
1986. Türkiye’de
Yerleşmelerin Evrimi . İ.Ü. Yay.No. 3367, Den.Bil. ve
Coğ.Enst.Yay.No.4 , İstanbul.
ÜNAL , M., 1989 , XIV. y.y.da Harput Sancağı (1518-1566). AKDTYK , Türk Tarih Kurumu
Yay. XIV. Dizi , Sayı. 7, Ankara.
Foto 1: Üzerinde
Harput’un yer aldığı platonun (aşınım yüzeyinin) Elazığ ovasından görünüşü. Oldukça
eğimli bir yamaçtan sonra çıkılan Harput’un kurulduğu bu düzlük doğudan (sağda)
Mezbahane Deresi, batıdan (soldan) Çahpur deresinin vadileriyle
sınırlandırılmıştır.
Foto 2: Harput ve
Kalesinin daha yakından görünüşü. Solda Harput ve Tilkilik Tepe, sağda
Silsilekaya, ortada kalenin oturduğu kayalıklar önde ise Ulukent (Hüseynik)
mahallesi görülüyor.
Foto 3: Harput şehri
(sağda) ve kalesinin (solda) üzerine yerleşmiş bulunduğu platonun (aşınım yüzeyini)
güneye (Elazığ Ovası ve Uluova’ya ) doğru olan çarpılmış (eğimlenmiş) durumu
görülmektedir. Ön planda ise bu yüzey üzerinde ağaçlandırma alanları dikkati
çekmektedir.
Foto 4: Önde Harput olmak üzere
Meteris Tepeden Elazığ ovası ve Uluova’nın görünüşü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder