23 Ekim 2000 Pazartesi

Karapınar çevresindeki Yer Şekilleri

 

KARAPINAR VE ÇEVRESİNDEKİ FARKLI MORFOJENETİK YERŞEKİLLERİ, ÖZELLİKLERİ VE  TURİZM POTANSİYELLERİ

 

Arş Gör. Sabri KARADOĞAN*

 

ÖZET

Jeomorfolojik özellikler ve bu özelliklerden kaynaklanan farklı yapılar ve topoğrafik elemanlar bir mekanın çekiciliği üzerinde etkili olan faktörlerdendir. Yeryüzünde çok farklı jenetik özelliklere sahip çok çeşitli ve zengin yerşekilleri, bulundukları yeri diğer yerlerden daha çekici kılan özellikler kazandırırlar .Bu alanlar özellikle turistik açıdan çekim merkezleri niteliğindedir. Birden fazla morfojenetik yerşekli grubunu bünyelerinden barındıran coğrafi mekanlar ise rekreatif, turistik hatta  bilimsel amaçlı seyahatlerin yoğun merkezleri haline dönüşebilmektedir.

Türkiye, doğal görünümün kıs mesafeler dahilinde değiştiği ve jeolojik çağlar boyunca çok farklı şekillendirici süreçlere ve morfoklimatik değişimlere sahne olması sebebiyle bu açıdan çok avantajlı bölgelere sahip bir ülkedir.

Karapınar ve yakın çevresi bu alanlardan biridir. Nitekim çevrede tespit edilen morfolojik elemanlar sahanın çok farklı süreçlerle şekillendiğinin kanıtıdır. Karapınar ve yakın çevresinde Kurak iklimlerin tipik yer şekillerini oluşturan kumul topoğrafyasının yanısıra çok zengin karstik ve volkanik yer şekillerini de bir arada görmek mümkündür. Karapınar çevresi, tüm bu jeomorfolojik elemanların bir arada ele alınarak, hedefleri bilimsel olarak belirlenmiş ve tüm çevre değişkenlerinin göz önünde bulundurularak yapılacak bir çevre planlamasıyla ülkemizin gözde turizm mekanlarından biri haline getirilebilir.

GİRİŞ

              Araştırmaya konu olan alan, İç Anadolu Bölgesinin Konya bölümü sınırları içinde, kabaca Konya-Aksaray, Konya-Ereğli karayolları arasındaki bir sahaya karşılık gelir. Karapınar yerleşmesi bu sahanın güney kesimini oluşturan Konya-Karapınar kapalı havzasının bir uzantısı durumundaki Sultaniye ovası üzerinde  yer alır.

Sahanın jeomorfolojik özellikleri, coğrafi konumu, jeolojik yapısı ve yörenin iklim özellikleri, bilhassa geçmişteki iklim salınımları ve etkileri  ile yakından ilgilidir. Bu nedenle farklı iç ve dış etken ve süreçlerin eseri olan yerşekillerinin bir arada görülebilmesi, ilk bakışta sade ve monoton gibi görünen bölgenin aslında çok farklı morfodinamik süreçler etkisinde kaldığının ve bir geçiş alanı olduğunun kanıtıdır. Nitekim, Pleyistosen de sınırları değişen morfoklimatik bölgelerin etkisi en fazla bu bölgede hissedilmiştir. Değişen klimatik şartlara bağlı olarak Konya ve Tuz Gölü kapalı havzalarındaki göl seviyelerinin değişiklik göstermesi, hatta tamamen çekilmesiyle geride hareket kabiliyeti fazla bir litoloji ortaya çıkmış, buna paralel kurak şartlara ve rüzgarın korrazif etkisine bağlı olarak ülkemizde ender rastlanan eoliyen şekiller meydana gelmiştir. . Yine aynı şekilde havzalar arasındaki  seviye değişimi yer altı suyu hareketini arttırarak, yapısını  eriyebilen kayaçların oluşturduğu Obruk Platosundaki karstik şekillenmeyi hızlandırmış ve aynı şekilde benzerlerine ülkemizde pek rastlanmayan obruklar ve diğer karstik erime-çökme şekilleri oluşmuştur. Bu morfodinamik süreç günümüzde gözle görülür bir biçimde  devam etmektedir. Öte yandan bölge jeolojik ve tektonik özelliklerine bağlı olarak dördüncü zaman başlarında yoğun bir volkanik faaliyete maruz kalmış ve oldukça genç ve zengin bir volkanik rölyef oluşmuştur. Bütün bu farklı morfojenetik ve morfodinamik süreçlerin eseri olan ve bölgede hemen bir arada gözlenebilen  farklı çeşitli ve orijinal rölyef  bölge turizmi açısından zengin bir potansiyel sunmaktadır. Son yıllarda değişen turizm anlayışı ve talepleri ile farklı tercihler dikkate alındığında  sürdürülebilir kaynak ve doğal değerler açısından Karapınar çevresinin gözden geçirilmesi gerekmektedir. Ayrıca jeolojik ve jeomorfolojik özellikleri ile saha bilimsel araştırmalar açısından da önemini korumaktadır.

Bu çalışmada Karapınar çevresinin jeomorfolojik olarak oldukça önemli ve görülmeye değer yer şekilleri oluşum süreçleri ve mekanizmalarına bağlı olarak üç grup altında toplanarak kısa ve öz olarak değerlendirilmiş ve özellikleri açıklanamaya çalışılmıştır.

KARSTİK YERŞEKİLLERİ

Karapınar çevresi karst jeomorfolojisi bakımından zengin bir rölyefe sahiptir.

 Karst topoğrafyasına ilişkin sahamızda görülen şekiller, polyeler uvalalar dolinler obruklar  düdenler ve mağaralardır.

Polyeler:

Dikmen Polyesi: Obruk Platosunun en büyük karstik oluşumlarından biridir. Bir senklinal içinde gelişmiş olup uzunluğu 14 km dir. Dört ayrı uvalanın birleşmesinden meydana gelmiştir. Batısında fay diklikleri mevcuttur. Doğu yamaçlarında ise badlands topoğrafyası gelişmiştir.

Meyil uvalası: İçinde meyil obruğu ve iki düden bulunmaktadır. Genişliği 1.5, uzunluğu 2.5 km dir.

Karkın Uvalası: Karkın obruğu güneyinde bir senklinal içirde gelişmiştir. 9 km uzunluğunda 2.5 km genişliğindedir.

Dolinler:

Platodaki obrukların büyük bir kısmı dolinlerin gelişimiyle oluşmuşlardır. Yani obruk adını almış birçok yer şekli gerçekte birer dolindir.

Gözlük yaylası dolini: Çıralı obruğunun kuzeybatısındadır. Kuzey güney ekseni 450 m. Doğu batı ekseni ise 400 m olup kabaca daireseldir. Derinliği ise 20 metredir. Yamaçları kalker tabakalrı nedeniyle korniş şeklindedir.

Küçük Gözlük dolini: Gözlük yaylasının kuzeyindedir. Uzun ekseni 500 kısa ekseni 450 metredir. Derinliği 12 metre olup tabanı düz ve toprak ile kaplıdır.

Kayaaltı dolini: Çifteler obruğunun güneybatısında olup elips biçimindedir. Bunun da uzun ekseni 500 kısa ekseni 450 metredir. Derinliği 15 metre olup kenarlarında birikinti konileri oluşmuştur.

Düdenler:

Bölgedeki uvala ve polye tabanlarında sıkça rastlanan karstik şekillerdendir. Yüzey sularını yeraltına geçişini sağlayan bu doğal kuyuların kimisinin ağzı kapanmıştır. Kızıl obruk yakınlarındaki Yeni Opan düdenini ağzı açık olup derinliği 70 m civarındadır.

Obruklar:

Karst jeomorfolojisinin önemli şekillerinden olan obruk teriminin, Türkiye de en çok araştırma sahamızda kullanılması tesadüf değildir. Obruk teriminin çok çeşitli açıklamaları yapılmış ve bir çok araştırıcının araştırma konusu olmuştur.

Obrukların karstik kökenli derin doğal çukurluklar ya da kuyular olduğu artık bilinen bir gerçektir. Bu şekiller genellikle yeraltındaki mağara tavanlarının çökmesiyle meydana gelir. Fakat bunda çökmenin meydana geldiği yerin yakın ve uzak çevresiyle hidrolojik ilişkisi son derece önemlidir. Öyleyse obruklar her yerde oluşmayan özel şekillerdir. Bu açıdan obrukların yoğun olduğu ve belirli bir çizgisellik boyunca üzerinde dizildikleri platonun bir özelliği olmalıdır. Gerçekten de Obruk platosu obrukların oluşumu için en ideal şartları bünyesinde bulundurmaktadır. Bu şartları başka bir coğrafya da gözlemleyebilmek mümkün değildir.

Biricik (1992) e göre karstik bir çukurluğu obruk denilebilmesinin ya da tama anlamıyla bir obruğun oluşabilmesinin birtakım şartları vardır. Bunlar:

1-Taban seviyeleri ve yükseltileri farklı  iki komşu havzanın bulunması: Bunlar bir sübsidans havzası, tektonik kökenli bir havza, karstik bir depresyon, bir dağ içi ovası göl veya bataklık bir alan ya da geniş tabanlı alüvyal bir ova olabilir.

2-Bu iki havzayı biribirnden ayıran bir eşiğin varlığı. Bu alan obrukların oluşacağı alandır.

3-Havzalar arasındaki sözkonusu eşiğin karstlaşmaya uygun litolojiden oluşması.

4-havzaların hidrolojik olarak biribirine bağlı olması.

5- Her iki havzanın yerealtı ve yer üstü su seviyelerinde  zamanla oynamalar olması.

 Bir obruk ancak bu beş şartın kombinasyonuyla oluşabilir.

Obruk platosundaki obrukların oluşumu bu şartlara uygunluk göstermektedir. Şöyleki:

Sözkonusu iki havzadan biri tuz gölü havzası, diğeri ise Konya-Karapınar havzalarıdır. Konya havzası tabanının ortalama yükseltisi 1000 metre en alçak yeri ise 985 metredir. Buna karşılık Tuz gölü havzasının ortalama yükseltisi 950 metre en alçak yeri olan göl yüzeyi ise 905 metredir. Böylece iki havza tabanı arasındaki seviye farkı maksimum 80 metreyi bulur.

Bu iki havza arasında ise “Obruk Platosu” adı verilen ve kalker, marn, tuz ve anhidrit gibi eriyebilen kayaçlardan oluşmuş dalgalı bir plato vardır. Aynı formasyonlar Konya-Karapınar havzası ve tuz gölü havzası tabanında da izlenmektedir.

Tuz gölü hidrolojik olarak Konya havzasının etkisi altındadır. Bu özellik plüvial devrelerde de sözkonusu olmuştur. Erol (1969) araştırmasında Tuz gölünün pleistosendeki seviye değişmelerinin konya gölündeki değişmeyle uygunluk gösterdiğini ileri sürmektedir. Dolayısıyla plüviyal dönemler obrukların oluşumuna uygun diğer uygun koşulları hazırlamış adeta obrukların derinleşmesini sağlamıştır. Yeraltı su seviyesindeki değişmeler karstlaşmayı hızlandırmış ve zamanla galeri ve mağara gibi büyük yeraltı boşlukları meydana gelmiştir. Daha sonra bu mağara ve galeri tavanlarının çökmesiyle obruklar oluşmuştur (Şekil:1).

 

 

 Obruk platosundaki obrukların belirli bir doğrultu boyunca dizildikleri gözlenir (KB-GD). Bu doğrultu genellikle yeraltı suyunun kanalize olduğu doğrultuyla paralellik gösterir.

Kuzeybatıda Kızören Obruğu, güneybatıda ise maar görünümündeki Acıgöl arasında diziler şeklinde sıralanmış olan obruklar şunlardır:

Kuru Obruk, Meyil Obruğu, Ak Obruk, Karain Obruğu, Hamam Obruğu, Kızıl Obruk, Celal Obruğu, Kurk Obruk, Yeni Opan Obruğu, Yarım Obruk, Derin Obruk, Fincan Obruğu, Potur Obruk, Kangallı Obruğu, Zincancı Obruğu, Çıralı Obruk,  Yunus Obruğu, Kayalı Obruğu, Çifteler Obruğu I, Çifteler Obruğu II, Cehennemderesi Obruğu, Dikmen Obruğu, Karkın Obruğu, Güvercinli Obruk.

Platonun en ilginç görünümüne sahip obruğu Çıralı Obruk’tur. Üst Neojene ait karasal dolgular içinde gelişmiştir. Kazan şeklindeki obruğa batı yamaçtaki bir patikadan inilir. Obruğun batı yamaçlarında oluşmuş boşluklarda eski yerleşimin izlerini taşıyan mağara meskenleri mevcuttur. Bu mağara yerleşmelerinin Roma dönemine ait oldukları ileri sürülmektedir. Obruğun dairesel biçimdeki ağız çapı 375 metre göl düzeyi çapı ise 185 metredir, göl maksimum derinliği ise 35 metre, üst düzey ile göl yüzeyi arasındaki derinlik ise 81 metredir (Foto:1).


Kızören Obruğu sahamızdaki obrukların en derinidir. Obruk hem paleozoik hem de Neojen çökelleri içinde oluşmuştur. Sert ve gevşek tabakaların ardalanması yamaçlarda farklı aşınmaya neden olmuştur. Obruğun kristalize kalkerlerden ibaret kuzeydoğu yamacı faylanmadan dolayı oldukça diktir. Obruk geniş bir havzanın sularını geçici bir akarsu ile drene eder. Obruk dairesel biçimde olup ağız kısmı çapı 300 metre, göl yüzeyi ile üst düzey arasındaki yükselti farkı 26 metre, gölün maksimum derinliği 145 metredir.

En büyük ve derin obruklardan biri de Meyil Obruğu’dur. Meyil Uvalası’nın kuzeyinde bulunan Neojene ait farklı tabakalar içinde oluşmuştur. Tabakaların hafif eğimli olmasından dolayı obruk yamaçları bakışıksızdır. Obruk çukurluğu uvala tabanından bir eşikle ayrılır. Bu eşik üzerinde yayla yerleşmeleri mevcuttur. Obruğun doğu –batı yönünde ekseni 435 metre, toplam derinliği 104 metredir.

Güvercinli Obruğu yeni oluşmuş bir obruktur. 1977 yılında üzerinde bulunduğu tarlada çalışıldığı sırada çökmeler meydana gelmiş ve obruk insanların gözü önünde oluşmuştur. Ağız kısmı dar  tabanı geniştir.

Elips şeklindeki obruğun uzun ekseni 650 m kısa ekseni ise 600 metredir.

 

VOLKANİK YERŞEKİLLERİ

Karapınar çevresinde çeşitli dönemlerde oluşmuş volkan morfolojisine ait çok çeşitli ve zengin şekiller mevcuttur. Bunların bir bölümü özelliklerini koruyan genç ve taze şekiller olup volkanik tipolojiye  benzersiz önnekler oluşturmaları açısından oldukça orijinal şekillerdir. Sahamızdaki en büyük ve en eski volkanik kütleyi karacadağ oluşturur. Aynı zamanda çevredeki en yüksek ve en arızalı topoğrafik ünite olan karacadağ piroklastik maddelerden ve asit-nötr karakterdeki lavların oluşturduğu bir strato volkandır. Bu dağlık kütle üzerinde çeşitli volkanik birikim ve tahrip şekillerinden olan koniler kalderalar kraterler ve lav akıntıları yanında baarrankoslar planez şekilleri ve neck ler gibi aşınım şekilleri de mevcuttur (Biricik,1992).

Karacadağ ile Karaman’ın kuzeyindeki Karadağ arasında, üzerinde Karapınar’ın da bulunduğu ve güneybatı kuzeydoğu doğrultulu bir hat üzerinde serpilmiş oldukça yeni volkanik bir rölyef mevcuttur. Bunlar birer patlama çukuru olan Acıgöl ve Meke Tuzla Gölü,  Meke  Andıklı ve Küçükmedet Tepesi gibi volkan konileri, tipik bir lav havuzu olan Karapınar taşlığı ve Karapınar doğusunda serpilmiş olan irili ufaklı tepelerdir. Bir kısmı Neojen örtü tortullarının altında kalmış bir kısmı da plato yüzeyinde belirgin bir rölyef meydana getiren bu tepelerin kökeni hakkında çeşitli düşünceler ileri sürülmüş, bunların birer inselberg mi, eski büyük bir karstik ova tabanında ki humlar mı,  ya da Oligo-miyosen penepleni üzerinde yükselen monadnoklar mı olduğu yolunda çeşitli görüşler belirtilmişse de bunların birer volkanik nek olduklarından kuşku yoktur.

Nisbi yükseltileri 25-120 m arasında değişen sözkonusu tepeler şunlardır:

Andıklı Tepe, Timur Tepe, keltepe, küçük Tepe, Düynüksüz Tepe Çaltepe, Heyikli Tepe.

Karapınar çevresinde  Pleistosen de meydana gelen volkanik faaliyetler birkaç safhada oluşmuştur. Birinci safhadan önce birtakım koniler oluşmuş, sonra aşınarak lav tıkaçları halinde tepeler meydana gelmiştir. İkinci safhada koni şeklinde yığılmalar olmuştur. Üçüncü safhada çok safhalı ve havuz biçimli lav yığılmalarına yol açan püskürmeler meydana gelmiştir. Örneğin: Karapınar ın güneyindeki Andıklı T. (1119 m) Meke nin güneyindeki Küçük Medet T. (1302) ve onun güneyindeki Ayırtmeke T.(1278 m) bu püskürmeler sonucu meydana gelmiş tipik lav havuzlarıdır. Dördüncü safhada taze görünüşlü volkanik şekiller ve piroklastik koniler oluşmuştur. Beşinci safha “patlama kraterleri safhası”dır. Bu devrede KD-GB yönlü bir hat boyunca Acıgöl, Meke Tuzlası, Meke oluğu gibi patlama kraterleri oluşmuştur. Altıncı safhada ise MekeTuzlası ortasındaki kül konisi ve parazit koniler meydana gelmiştir (Atalay 1987).

Bu safhaların Würm buzul döneminde meydana gelmiş olmaları muhtemeldir. Çünkü Würm de oluşan göl volkanik örtüyü etkilemiş ve birtakım kıyı şekilleri meydana getirmiştir.

Konya Ereğlisi’nden Karapınar’a giderken, Karapınar yakınında yolun sağ tarafında Karacadağ’ın güneybatı eteğinde Acıgöl patlama krateri yer alır. Yolun solunda ise Tuzla Gölü bulunmaktadır.

Acıgöl’ün en geniş yeri yaklaşık 1.5 km olan elipsvari bir patlama (maar) krateridir (Foto:2). Kraterin çevresinde piroklastik malzeme bulunmaktadır. Yamaçlarından dik bir eğimle tabandaki göle inilir. Göl suyu tuzludur (Erol 1969). Pleyistosen de Tuz gölü ile ilişkili olabileceğini ileri sürmektedir. Kuvaterner başlarında oluşmuş olan Acıgöl, o zaman ki Konya gölü tabanında oluşmuştur. Dolayısıyle bir su altı volkanizmasından bahsetmek mümkündür. Ayrıca göl çevresindeki travertenler dikkat çekicidir. Volkanik bir arazide travertenlerin varlığı derinden gelen suların kireçli olduğunun belirtisidir.

 

Acıgöl’ün 2 km güneybatısında Tuzla Gölü Krateri (Meke Tuzlası) bulunmaktadır. Elips şeklindeki patlama kraterinin içinden nisbi yüksekliği 40-50 m olan bir piroklastik (tefra) koni yükselir. Bunun tepesinde küçük bir krater mevcuttur. Koni yamaçları ile maar duvarları arasında bir göl bulunmaktadır. Erol a göre bu küçük göl çanağı son pluvial de kabarmış olan Büyük Konya gölü ile kaplanmış olmasına rağmen  o sırada Meke Gölü’nde mevcut suyun biraz daha fazla olduğu düşünülebilir. Ve bugünkü  tuzun son pluvialden bugüne kadar ki buharlaşmadan arta kaldığı söylenebilir (Sür,1971).

Erinç (1971) e göre buradaki şekiller oldukça yenidir. Pliyosen ile son plüviyal arasında meydana gelmişlerdir.  Çünkü, son safhaya ait bazalt akıntılarının kenarları, son plüviyale ait bir gölün dalgaları tarafından işlenmiştir.Ayrıca bu maarların çevresinde iki diatrema çukuru bulunmaktadır. Karapınar’ın güneydoğusunda yer alan Meke Dağı (1280 m.) ise dik yamaçları ve krateriyle tipik bir piroklastik volkan konisidir. Ova tabanından nisbi yükseltisi 280 m. yi bulan koninin yamaçlarında tipik barrancoslar (volkan konisi yamaçlarındaki ışınsal sel yarıntıları) oluşmuştur.

 


 Foto:4. Yamaçlarında ışınsal drenaj oluşturmuş barrancoslarıyla tipik bir piroklastik koni olan Meke Dağı volkan konisi (Foto Taç).

Sonuç itibariyle Karapınar çevresindeki volkanik rölyef  jeomorfolojik öneminin yanısıra doğal peyzaj açısından da oldukça ilginç şekiller arzetmektedir.

 

RÜZGAR (EOLİYEN) ŞEKİLLERİ:

Bunlar genellikle aşındırıcı ve biriktirici bir faktör olarak rüzgar tarafından oluşturulmuş kumul şekilleridir. Kurter (1979) a göre İç Anadolu yarıkurak bölgesi playalar, pediment ve kum rölyefi ile tipik bir kurak bölge şekillenmesine sahne olmaktadır.

Genelde küçük boyutlu şekillerden ibaret olsa da, kum reliefi içinde birbirinden farklı boyutlara varan şekiller mevcuttur. Bunlar genellikle, kum örtüleri, kum tümsekleri, minyatür barkanlar ve barkan sırtlarıdır. Arızalı sahaları oluşturan tepelik alanlar üzerinde ise, asimetrik sırtlar üzerindeki kum örtüleri ve barkanlar, boyun ve gedik barkanları, kum gölgeleri ve dağ eteği kumulları görülür.

Bu relief şekilleri araştırma alanımızın W ‘da tepeliklerin S’de ve E’da hatta Karapınar ovasına kadar uzanan alanda da görmek mümkündür. Bunların oluşumlarında yüzey şekilleri, rüzgar yönü ve şiddeti başlıca rolü oynamıştır.

Taban arazinin özellikle güney kesimleri deflasyona uygun litolojik ve topoğrafik özellikler göstererek rüzgar erozyonuna uygun zemini hazırlamaktadır. Erinç (1963) e göre de sahada kumların köken itibari ile  daha ziyade eski flüviyal (akarsu) delta depoları oldukları belirlendiği için, bu bakımdan da inceleme sahasının durumu deflasyona uygundur. Sözkonusu depolar her halde son glasiyale tekabül eden bir plüviyal (nemli) devrede havzasının alçak kısımlarını kaplayan eski bir gölün tabanında fakat özellikle kıyılarında çökelmiş olmalıdır. Çapraz tabakalaşma düşey yönünde unsur boyutunun çok sık değişmesi, bunların eski göle dökülen düzensiz akarsular tarafından delta sedimentleri halinde yığıldıklarını ifade etmektedir. Gölün ortadan  kalkmasından sonra bugün bu depolar, havzanın en çukur yerlerini çevreleyen dolgu taraçaları oluşturmak üzere meydan da kalmış ve seller tarafından  yer yer yarılmıştır  (Erinç,1963).

Karapınar civarında, özellikle batıda daha belirgin olmak üzere bu depoların bir birinden belirgin dikliklerle ayrılmış iki, belki de üç  taraça oluşturduğu saptanmıştır. Bundan da plüviyal sayısının birden fazla olduğu veya hiç değilse son Plüviyalin bazı safhalar arz ettiği gibi bir sonuca varılır (Erinç, 1963). Karapınar Ovasında hakim rüzgarlardan birini oluşturan SW sektörlü rüzgarlar taşınmaya uygun yapıda ve boyuttaki malzemeleri bu sahalardan havalandırarak NE yönünde taşımaktadır. Bu süreçte Rüzgar erozyonu açısından sahamızdaki bir diğer jeomorfolojik faktör volkanik rölyeftir. Bu kesime kadar taşınan malzemeler volkanik tepelerin ve özellikle Karapınar taşlığının gerisinde biriktirilerek çeşitli kum rölyef şekilleri oluşturulmuştur. Zaman zaman güçlü SW sektörlü rüzgarlar Karapınar taşlığını da aşarak hem volkanik taşlık üzerinde birikim şekillleri oluşturmuş hem de kum yığınlarını Karapınar önlerine kadar getirilebilmiştir.

Rüzgar bu hareket alanı içinde kurak bölge topografyasını andıran yeni bir morfolojik yapının  şekillenmesine neden olmuştur. Sözü edilen bu morfolojik birimler Karapınar erozyon alanında adeta bir çöl manzarasını oluşturmuştur. Bu birimlerden kum örtüleri, geniş alanlara yayılarak etkili olurken, hareket kaynağında beliren barkan sırtları ise önemli yükseltiler oluşturmuştur.

Erozyon sahasında oluşan kum relief  şekillerini ERİNÇ’in tasnifine uyarak  aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:

Düz Alanlardaki Kum  Şekilleri

Bu relief şekilleri araştırma alanımızın batısında tepeliklerin güneyinde ve doğusunda hatta Karapınar ovasına kadar uzanan alan da görmek mümkündür. Oluşumlarında yüzey şekilleri, rüzgar yönü ve şiddeti başlıca rolü oynamıştır. Belirtilen bu alan içindeki kum relief şekilleri şunlardır:

Kum Örtüleri

Bu hareketli kum örtüleri gevşek ve atrisyon (parçalanma) sonucunda ufalmış unsurlar ile diğer kum reliefi tiplerinin oluşması ve gelişmesini büyük ölçüde besleyen birer kaynak vazifesi görmüştür. Kalınlıkları değişiktir. Yüzeyleri genelde ripple-marklarla kaplıdır. Bazı alanlarda ise bunların üzerinde 25-30 cm yüksekliğinde, küçük barkanların yan yana sıralanmaları ile meydana gelmiş minyatür enine kumul sıralarının meydana gelmiş olduğu görülür. Gerek bu şekiller gerekse ripple-marklar kuzey rüzgarların etkisine bağlı olarak oluşmuşlardır.

Oluşan bu kum örtüleri, Karapınar playasının[1] tabanında, bu playanın güneybatısındaki uzantısı olan Hotamış playasına geçildiği alanda, Karapınar’ın doğusunda Karadağ’ın SW etekleri  önünde geniş alanlar kaplar (Erinç, 1963).

Kalkan Şekilli Kum Tümsekleri (Kum Kalkanları)

Kum tümsekleri küçük boyutlu olup, 30-40 cm yükseklik oluşturabilmektedir. Asimetrik bir profil göstererek hafif eğimli yamaçları  egemen rüzgar yönüne bakarken, dik yamaçları dulda kısımlarına  karşılık gelir (Şekil:2). Dulda kısımlar genelde  bir bitki tarafından kaplanırken, rüzgarın girdabı hareketleri ile altı oyulmuştur. Tamamı çıplak olan kum tümseklerine de rastlanır. Kum tümseklerinin üzerinde 1-2 cm ve daha az kalınlıkta tuz birikme tabakası var. Tümseklerin uzun eksenleri ripple-markların gösterdiği üzere hakim rüzgar yönüne paralel olup, N 10° E doğrultusundadır (Erinç,1963).



Minyatür Barkanlar

Minyatür barkanlar karışık şekiller göstererek genelde minyatür bir barkan manzarası oluştururlar. Gerek Kındam köyü civarında, gerekse Karapınar tepeliğinin kuzey eteklerinde bunların tipik örneklerini görmek mümkündür. Barkanlar egemen rüzgar yönüne paralel olarak uzanırlar. Yamaçları asimetrik ve rüzgara karşı olan tarafı eğimli, dulda olanı ise diktir. Yükseltileri 50-60 cm kadardır (Şekil:3).

Minyatür barkanlar olarak adlandırılan bu şekillerin, hakim rüzgar yönüne paralel olarak oluşması, kum kalkanlarının tali rüzgarların etkisinde kaldıkları sahalarda bu ikisinin bileşkesi  yönünde uç çıkarması ve uzaması ile oluştukları tahmin edilmektedir. Bu uzanış sonucunda bazen belirli kum kalkanlarının birbirleri ile birleşerek ve kademeli bir uzanış gösteren küçük  kumul sıralarını meydana getirdiği tespit edilmiştir (Erinç , 1963), (Şekil:4).

 


Arızalı Topoğrafya Üzerindeki Kum Relief Şekilleri

Bunlar Karapınar güneyindeki tepelik saha üzerinde görülürler. Oluşumlarında topoğrafya şekillerinin ve zemin arızalarının, rüzgar yönü, şiddeti ve genelde hava akım hatları üzerinde yaptıkları değişiklikler başlıca rolü oynamıştır. Bunları kendi arasında çeşitli gruplarda incelemek mümkündür.

Asimetrik Sırtlar Üzerindeki Kum Örtüleri ve Barkanlar

Karapınar’dan  güney yönünde ilerlendiğinde “Karapınar Kumluğu” adı altında  gösterilen volkanik kayalardan oluşmuş tepelik sahaya  tırmanıldığı zaman asimetrik profilli bazı sırtlarla karşılaşılır. Bunların dik yamaçları güneye bakar ve çıplaktır. Kuzeye bakan hafif eğimli yamaçları sırtların doruğa doğru kalınlaşan kum örtüleri ile kaplıdır. Kum örtüleri tüm doruk üzerinde, dik bir kayma yamacı ile belirginleşerek, bir barkan şekli oluşturur.

Buradaki kumların kökeni pleistosen göl depolarıdır. Kum örtülerinin asimetrik oluşu, barkanların duruş şekli bu kum örtülerinin ve onların üzerindeki şekillerin  kuzey rüzgarları ile meydana getirildiğini açıkça göstermektedir (Erinç, 1963)

Boyun Ve Gedik Barkanları

Karapınar tepeliği üzerinde rüzgarın kanalize olduğu birçok boyun noktaları ve gedikler vardır. Buralarda büyük barkan şekilleri görülür (Şekil:5). Bunlar boynun veya gediğin genişliğine bağlı olarak bazen tek, bazen de birbirine eklenmiş birkaç barkandan oluşmuştur. Eğimli yamaç güneye bakarken kayma yamacı kuzeye bakmaktadır. Böylece bunların da kuzey rüzgarlarının eseri oldukları anlaşılır (Erinç,1963).

Kum Gölgeleri

  Karapınar tepeliği üzerindeki vadilerin tabanlarında görülen şekillerden biri de kum gölgeleridir. Bu gibi vadiler de hızı artan hava hareketi kumları genelde kenara doğru yığarak, vadi tabanını adeta süpürür. Böylece vadinin iki tarafında, kum örtülerinden, kum kalkanlarından ve minyatür barkanlardan oluşmuş birer şerit oluşurken, vadinin süpürülmüş olan orta kısmı, orta kalın köşeli taşların ve blokların serpilmiş bulunduğu bir nevi çöl kaldırım manzarasını alır. Ancak burada bir yerli kayanın bulunduğu hallerde orada durum değişir. Bu taktirde yerli kayadan veya çok iri bloktan oluşan birer kum yığınının oluştuğu görülür. Bu kum yığını engelini dulda alanında nispeten  alçak, rüzgarın geldiği yere bakan tarafta ise yüksek ve çok daha uzun olan bir kuyruktan oluşur (Erinç, 1963), (Şekil:6).



Dağ Eteği Kumulları (Ketir Tepesi Sahası)

Karapınar tepeliğinin güney eteklerinde görülür. Tümü barkanlar veya barkan sıraları halindedir. Ancak bu saha tepeliğin üstünden ve kuzey kısımlarından farklı olarak, kuzey ve güney rüzgarlarının hakim etki alanları arasında adeta bir sınır bölgesi teşkil eder. Bu nedenle barkanların duruş şekilleri değişiktir. Tepeliğin  eteklerine doğru inildiği kısımlarda, dik yamaçları güneye bakan uç uca  sıralanmış  barkanlar görülür. Bunlar kuzey rüzgarları ile tepelik kısımlarda sürüklenen kumların tepenin eteğinde, yani rüzgar hızının azaldığı alanda birikmeleri ile meydana gelmiştir. Buna karşılık daha aşağılardaki düzlüklerde dik yamaçları tepelik sahaya yani kuzeye dönük olan barkanlardan oluşan sahaya geçilir. Bu kumullarda güney rüzgarlarının bu topoğrafik engel ile karşılaştıkları yerde hızlarının kesilmesi sonucunda meydana gelmişlerdir, yani güney rüzgarlarının eseridir.

Tulani Kumul Sıraları (Hareketli Kumul Barkanları Sahası)

Bunlar kumul sahası içinde en geniş ve büyük relief   tipini oluşturur. Karapınar’ın 10 km güneyinde görülürler. Uzaktan görünümleri monaklinal bir yapı üzerindeki kuestaları andırır. Bu kumul sırtlarının eksenleri NNW-SSE yönündedir. Sırtları yumuşak yükseltiler çizerek uzanır . Eksenleri boyunca yükseltileri sabit değildir ve SSE yönünde alçalır. Profilleri daima asimetriktir ve genelde ENE yönüne bakan yamaçları çok daha diktir. Bu kısım kayma yamacına karşılık gelir. Bununla beraber bir çoklarının güney kısımlarında kayma yamacının yer değiştirdiği ve WSW yamaçlarının daha dik olduğu tespit edilmiştir (Şekil:7). 

 Bu şekillerin sahada daha büyük bir frekans gösteren NNE rüzgarları ile zaman zaman büyük şiddetle estiği bilinen güney rüzgarlarının ortak eserleri olduğunu kabul etmek gerekir. Bununla beraber, şekillerinin ortaya koyduğu  üzere bunların meydana gelişinde güney rüzgarlarının daha çok rol oynadığını ilk şekillerinin bir barkana karşılık geldiği anlaşılmaktadır. Çok dik olan kayma yamacının NNE yönüne bakması ancak bu şekilde açıklanır. Bu kumulların  kuzey rüzgarlarının etkisi altında kalmakta ve güney rüzgarlarının meydana getirdiği barkanlar kuzey rüzgarlarının etkisi ile şekil değişikliğine uğramaktadır. Nitekim yer yer aynı kumul üzerinde WSW karşı koyma yamaçlarının oluşu bunu doğrulamaktadır.

 Böylece gelişen ve işlenen kum reliefi ise sonuçta, iki zıt rüzgar yönünün bileşkesi doğrultusunda yani NNW – SSE doğrultusunda birbirine eklenerek uzamış barkanlardan oluşmuş, bir kumul sırası haline dönüşmüştür (Erinç,1963). Oluşan bu barkan sırtlarının eni 150 m ,boyu 240 m ve yüksekliği 41 m’yi bulmaktadır. Bu barkanların rüzgarın esiş yönünde eğimi % 5-17 iken diğer yönlerden % 20-48 dir. Ana zemin üzerinde ay şeklini andırırlar.

Karapınar çevresinde görülen kum rölyefi Her ne kadar erozyonla mücadele sürecinde başlangıçtaki görünümlerini ve oluşum hızlarını kaybetmişlerse de, ancak kurak iklim bölgelerinde rastlayabileceğimiz çöl topoğrafyasına ilişkin orijinal şekiller olmaları itibariyle ülkemiz açısından benzersiz ve ilginç örnekleri oluşturmaktadır.

 

SONUÇ

Karapınar çevresi oldukça genç ve güncel jeomorfolojik gelişmelere sahne olmuş ve farklı morfojenetik süreçlere ait orijinal rölyef şekilleri oluşmuştur. Saha, bu özellikleriyle  doğa ve bilimsel turizm açısından oldukça zengin bir potansiyel sunmaktadır

Araştırma alanındaki doğal değerlerin sürdürülebilir turizm anlayışı içinde kullanılabilmesini sağlayabilmek için bu bölgenin doğal sit alanı olarak kabul edilmesi arazi   kullanımı ile ilgili uygulamaların çevrenin ekolojik yapısı göz önünde bulundurularak    gerçekleştirilmesi  gerekmektedir.

Özellikle obruk gölleri ve volkanik şekiller ile çevrelerindeki yapının bozulmaması için gerekli tüm önlemler alınmalı ve buralardan malzeme temini yasaklanmalıdır.

 İlgili morfolojik şekiller güzergahındaki yollar iyileştirilmeli düze yakın bir topoğrafya üzerinde serpilmiş olan bu doğal değerleri tanıtıcı ve yerlerini gösterici  lokasyon ve tanıtım tabelaları konmalı, ve onları tanıtıcı ve oluşumlarını açıklayıcı nitelikte yazılar yazılarak doğal çevreyi koruyucu hatırlatmalar yapılmalıdır.

Bası yayın, internet, turizm sektörünün çeşitli birimleri aracılığıyla bölgenin zenginlikleri tanıtılmalı gerektiğinde festival, şenlik panayır, sergi konferans sempozyum, kongre gibi etkinlikler düzenlenmelidir.

Tüm morfolojik doğal değerlerin ayrıntılı bir envanteri çıkarılmalı ve bunlar bölgenin diğer çekici unsurlarından olan kültürel beşeri ve tarihi değerleriyle birlikte ele alınarak koordinasyonları sağlanmalı kalıcı ve akılcı koruma-kullanım amaçlı uzun devreli turizm gelişim planlaması yapılmalıdır. Bu planlamada, doğal kültürel ve rekreasyonel kaynak değerlerinin korunması, geliştirilmesi ve devamlılığının sağlanması, Kaynak-estetik bütünlüğünün ve idari fonksiyonelliği sağlayacak kararlar içermesi hedef alınmalı, jeomorfolojik yapı planlamaya temel teşkil etmelidir.

Fotosafari ve traking gibi aktiviteler yanında amatör ve bilimsel doğa gözlemleri ve çalışmalarına olanak sağlanmalıdır.

İlgili turizm birimlerince bir tanıtım merkezi kurulmalı, çevrenin jeomorfolojik yapısı ve orijinleri ile ilgili görsel araçlar yardımıyla bilgiler verilmelidir. Burada yabancı dil ve jeomorfoloji bilen uzmanlar bulundurulmalıdır. Hatta bu bölgeyi gezi güzergahı ve araştırma gözlem alanı olarak seçen bilimsel grup ve eğitim kurumlarının uzun veya kısa vadede ihtiyacını karşılayabilecek, eğitilmelerini, bilgilendirilmelerini sağlayabilecek eğitim ve dinlenme tesisleri ile jeolog, jeomorfolog ve diğer doğa bilimcilerin faydalanabileceği bir laboratuvar kurulabilir. Çünkü bölge, farklı ve zengin morfojenetik yerşekillerinin varlığı yanında paleoiklim, pleyistosen göl seviyeleri ve iklim değişmeleri, jeoarkeolojik özellikleri ile araştırıcıların ilgi odağı olmaya devam edecektir. Sonuçta Karapınar çevresiyle birlikte hem turizm hem de eğitim ve bilimsel işlevini yerine getirmiş olacaktır.

 

BİBLİYOGRAFYA

 ATALAY, İ., 1987, Türkiye jeomorfolojisine Giriş;            Ege Üniv. Ed Bil. Fak. Yay. No: 9 İzmir

ERİNÇ, S., 1963, İç Anadolu Karapınar Çevresindeki Kum Reliefi Hakkında;      İst.Coğ. Enst. Derg. VII. No: 13 . İstanbul

ERİNÇ, S., 1982, Jeomorfoloji Cilt I, İst.Üniv. Coğrafya Enst. Yay. No. 2931.İstanbul.

EROL, 1969

GÜNDÜZ, İ., 1980, Bütün Yönleri İle Karapınar; Karapınar  - Konya

KURTER, A., 1979; Türkiye'nin Morfoklimatik Bölgeleri, İ.Ü.Coğr.Enst.Yay. No:106, İstanbul

KURTER, Ajun, (1979), Türkiye’nin Morfoklimatik bölgeleri,İstanbul Üniversitesi Yayını, No:2585, İstanbul

SUNGUR, K.A., 1970, Konya – Ereğli Havzasında Volkanik Faaliyetler ve Volkanik Şekliler;   İst. Üniv. Coğ. Enst. Derg. No: 17 Syf: 103.  İstanbul

SÜR, Ö., 1971, Karapınar – Ereğli  ve Aksaray, Arasında Kalan Mıntıkalarda Üst Pliosen Kuaterner Volkanizması;        Ank. Üniv. D.T.C. Fak. Coğ. Araşt. Dergisi  3-4. Ankara

TUNÇDİLEK, N., 1987; Doğal Bölgeler - Geoekoloji'nin İlkeleri, İ.Ü.Dnz.Bil.ve Coğr. Enst. Yay. No:5, İstanbul.

YALÇINLAR,İ., 1963-64, Orta Anadolu’da Jeomorfolojik Müşahadeler, Türk Coğrafya DergisiYıl:XVIII-XIX.Sayı:22-23.Ankara

HOŞGÖREN,M.Y.,1987; Jeomorfolojinin Ana Çizgileri I; İst.Üniv.Yay. No:3132. İstanbul.

ERİNÇ, S., 1971, Jeomorfoloji Cilt II, İst.Üniv. Coğrafya Enst. Yay. No. 28.İstanbul.


Karadoğan, S., 2000, Karapınar ve Çevresindeki Farklı Jeomorfolojik Şekiller, Özellikleri ve Turizm Potansiyelleri, Karapınar Sempozyumu, 339-358, Konya/Karapınar, Ekim 2000.



* Fırat Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Coğrafya bölümü / ELAZIĞ

[1] Playa:Playa tabiri kurak ve bilhassa yarı kurak bölgelerde çok görülen muvakkat(geçici) göllerin,su birikintilerinin ve bataklıkların tabanlarını ifade için kullanılır.Bunlar, hemen hemen hiçbir arıza göstermeyen,dümdüz ova tabanları halindedir.Dağlarla veya yüksekliklerle çevrili kapalı havzaların en alçak kısımlarını işgal ederler.Playa zemini milden,kilden meydana gelip ve ekseriya tuz ihtiva eden ince unsurlu depolarla kaplıdır.

  Playalar nemli mevsimde su altında kalabilir.Fakat bu surette meydana gelen göllerin derinliği çok azdır.

(Erinç.1971)