KARAPINAR VE ÇEVRESİNDEKİ
FARKLI MORFOJENETİK YERŞEKİLLERİ, ÖZELLİKLERİ VE TURİZM POTANSİYELLERİ
Arş Gör. Sabri KARADOĞAN*
ÖZET
Jeomorfolojik özellikler ve
bu özelliklerden kaynaklanan farklı yapılar ve topoğrafik elemanlar bir mekanın
çekiciliği üzerinde etkili olan faktörlerdendir. Yeryüzünde çok farklı jenetik
özelliklere sahip çok çeşitli ve zengin yerşekilleri, bulundukları yeri diğer
yerlerden daha çekici kılan özellikler kazandırırlar .Bu alanlar özellikle
turistik açıdan çekim merkezleri niteliğindedir. Birden fazla morfojenetik
yerşekli grubunu bünyelerinden barındıran coğrafi mekanlar ise rekreatif,
turistik hatta bilimsel amaçlı
seyahatlerin yoğun merkezleri haline dönüşebilmektedir.
Türkiye, doğal görünümün kıs mesafeler dahilinde değiştiği
ve jeolojik çağlar boyunca çok farklı şekillendirici süreçlere ve morfoklimatik
değişimlere sahne olması sebebiyle bu açıdan çok avantajlı bölgelere sahip bir
ülkedir.
Karapınar ve yakın çevresi
bu alanlardan biridir. Nitekim çevrede tespit edilen morfolojik elemanlar
sahanın çok farklı süreçlerle şekillendiğinin kanıtıdır. Karapınar ve yakın
çevresinde Kurak iklimlerin tipik yer şekillerini oluşturan kumul
topoğrafyasının yanısıra çok zengin karstik ve volkanik yer şekillerini de bir
arada görmek mümkündür. Karapınar çevresi, tüm bu jeomorfolojik elemanların bir
arada ele alınarak, hedefleri bilimsel olarak belirlenmiş ve tüm çevre
değişkenlerinin göz önünde bulundurularak yapılacak bir çevre planlamasıyla
ülkemizin gözde turizm mekanlarından biri haline getirilebilir.
GİRİŞ
Araştırmaya konu olan
alan, İç Anadolu Bölgesinin Konya bölümü sınırları içinde, kabaca
Konya-Aksaray, Konya-Ereğli karayolları arasındaki bir sahaya karşılık gelir.
Karapınar yerleşmesi bu sahanın güney kesimini oluşturan Konya-Karapınar kapalı
havzasının bir uzantısı durumundaki Sultaniye ovası üzerinde yer alır.
Sahanın
jeomorfolojik özellikleri, coğrafi konumu, jeolojik yapısı ve yörenin iklim
özellikleri, bilhassa geçmişteki iklim salınımları ve etkileri ile yakından ilgilidir. Bu nedenle farklı iç
ve dış etken ve süreçlerin eseri olan yerşekillerinin bir arada görülebilmesi,
ilk bakışta sade ve monoton gibi görünen bölgenin aslında çok farklı
morfodinamik süreçler etkisinde kaldığının ve bir geçiş alanı olduğunun
kanıtıdır. Nitekim, Pleyistosen de sınırları değişen morfoklimatik bölgelerin
etkisi en fazla bu bölgede hissedilmiştir. Değişen klimatik şartlara bağlı
olarak Konya ve Tuz Gölü kapalı havzalarındaki göl seviyelerinin değişiklik
göstermesi, hatta tamamen çekilmesiyle geride hareket kabiliyeti fazla bir
litoloji ortaya çıkmış, buna paralel kurak şartlara ve rüzgarın korrazif
etkisine bağlı olarak ülkemizde ender rastlanan eoliyen şekiller meydana
gelmiştir. . Yine aynı şekilde havzalar arasındaki seviye değişimi yer altı suyu hareketini
arttırarak, yapısını eriyebilen
kayaçların oluşturduğu Obruk Platosundaki karstik şekillenmeyi hızlandırmış ve
aynı şekilde benzerlerine ülkemizde pek rastlanmayan obruklar ve diğer karstik
erime-çökme şekilleri oluşmuştur. Bu morfodinamik süreç günümüzde gözle görülür
bir biçimde devam etmektedir. Öte yandan
bölge jeolojik ve tektonik özelliklerine bağlı olarak dördüncü zaman başlarında
yoğun bir volkanik faaliyete maruz kalmış ve oldukça genç ve zengin bir
volkanik rölyef oluşmuştur. Bütün bu farklı morfojenetik ve morfodinamik
süreçlerin eseri olan ve bölgede hemen bir arada gözlenebilen farklı çeşitli ve orijinal rölyef bölge turizmi açısından zengin bir potansiyel
sunmaktadır. Son yıllarda değişen turizm anlayışı ve talepleri ile farklı
tercihler dikkate alındığında
sürdürülebilir kaynak ve doğal değerler açısından Karapınar çevresinin
gözden geçirilmesi gerekmektedir. Ayrıca jeolojik ve jeomorfolojik özellikleri
ile saha bilimsel araştırmalar açısından da önemini korumaktadır.
Bu
çalışmada Karapınar çevresinin jeomorfolojik olarak oldukça önemli ve görülmeye
değer yer şekilleri oluşum süreçleri ve mekanizmalarına bağlı olarak üç grup
altında toplanarak kısa ve öz olarak değerlendirilmiş ve özellikleri
açıklanamaya çalışılmıştır.
KARSTİK YERŞEKİLLERİ
Karapınar çevresi karst
jeomorfolojisi bakımından zengin bir rölyefe sahiptir.
Karst topoğrafyasına ilişkin sahamızda görülen
şekiller, polyeler uvalalar dolinler obruklar
düdenler ve mağaralardır.
Polyeler:
Dikmen Polyesi: Obruk Platosunun en büyük karstik oluşumlarından
biridir. Bir senklinal içinde gelişmiş olup uzunluğu 14 km dir. Dört ayrı
uvalanın birleşmesinden meydana gelmiştir. Batısında fay diklikleri mevcuttur.
Doğu yamaçlarında ise badlands topoğrafyası gelişmiştir.
Meyil uvalası: İçinde meyil
obruğu ve iki düden bulunmaktadır. Genişliği 1.5, uzunluğu 2.5 km dir.
Karkın Uvalası: Karkın
obruğu güneyinde bir senklinal içirde gelişmiştir. 9 km uzunluğunda 2.5 km
genişliğindedir.
Dolinler:
Platodaki obrukların büyük
bir kısmı dolinlerin gelişimiyle oluşmuşlardır. Yani obruk adını almış birçok
yer şekli gerçekte birer dolindir.
Gözlük yaylası dolini:
Çıralı obruğunun kuzeybatısındadır. Kuzey güney ekseni 450 m. Doğu batı ekseni
ise 400 m olup kabaca daireseldir. Derinliği ise 20 metredir. Yamaçları kalker
tabakalrı nedeniyle korniş şeklindedir.
Küçük Gözlük dolini: Gözlük
yaylasının kuzeyindedir. Uzun ekseni 500 kısa ekseni 450 metredir. Derinliği 12
metre olup tabanı düz ve toprak ile kaplıdır.
Kayaaltı dolini: Çifteler
obruğunun güneybatısında olup elips biçimindedir. Bunun da uzun ekseni 500 kısa
ekseni 450 metredir. Derinliği 15 metre olup kenarlarında birikinti konileri
oluşmuştur.
Düdenler:
Bölgedeki uvala ve polye
tabanlarında sıkça rastlanan karstik şekillerdendir. Yüzey sularını yeraltına
geçişini sağlayan bu doğal kuyuların kimisinin ağzı kapanmıştır. Kızıl obruk
yakınlarındaki Yeni Opan düdenini ağzı açık olup derinliği 70 m civarındadır.
Obruklar:
Karst jeomorfolojisinin
önemli şekillerinden olan obruk teriminin, Türkiye de en çok araştırma
sahamızda kullanılması tesadüf değildir. Obruk teriminin çok çeşitli
açıklamaları yapılmış ve bir çok araştırıcının araştırma konusu olmuştur.
Obrukların karstik kökenli
derin doğal çukurluklar ya da kuyular olduğu artık bilinen bir gerçektir. Bu
şekiller genellikle yeraltındaki mağara tavanlarının çökmesiyle meydana gelir.
Fakat bunda çökmenin meydana geldiği yerin yakın ve uzak çevresiyle hidrolojik
ilişkisi son derece önemlidir. Öyleyse obruklar her yerde oluşmayan özel
şekillerdir. Bu açıdan obrukların yoğun olduğu ve belirli bir çizgisellik
boyunca üzerinde dizildikleri platonun bir özelliği olmalıdır. Gerçekten de
Obruk platosu obrukların oluşumu için en ideal şartları bünyesinde
bulundurmaktadır. Bu şartları başka bir coğrafya da gözlemleyebilmek mümkün
değildir.
Biricik (1992) e göre
karstik bir çukurluğu obruk denilebilmesinin ya da tama anlamıyla bir obruğun
oluşabilmesinin birtakım şartları vardır. Bunlar:
1-Taban seviyeleri ve
yükseltileri farklı iki komşu havzanın
bulunması: Bunlar bir sübsidans havzası, tektonik kökenli bir havza, karstik
bir depresyon, bir dağ içi ovası göl veya bataklık bir alan ya da geniş tabanlı
alüvyal bir ova olabilir.
2-Bu iki havzayı biribirnden
ayıran bir eşiğin varlığı. Bu alan obrukların oluşacağı alandır.
3-Havzalar arasındaki
sözkonusu eşiğin karstlaşmaya uygun litolojiden oluşması.
4-havzaların hidrolojik
olarak biribirine bağlı olması.
5- Her iki havzanın yerealtı
ve yer üstü su seviyelerinde zamanla
oynamalar olması.
Bir obruk ancak bu beş şartın kombinasyonuyla
oluşabilir.
Obruk platosundaki
obrukların oluşumu bu şartlara uygunluk göstermektedir. Şöyleki:
Sözkonusu iki havzadan biri
tuz gölü havzası, diğeri ise Konya-Karapınar havzalarıdır. Konya havzası
tabanının ortalama yükseltisi 1000 metre en alçak yeri ise 985 metredir. Buna
karşılık Tuz gölü havzasının ortalama yükseltisi 950 metre en alçak yeri olan
göl yüzeyi ise 905 metredir. Böylece iki havza tabanı arasındaki seviye farkı
maksimum 80 metreyi bulur.
Bu iki havza arasında ise
“Obruk Platosu” adı verilen ve kalker, marn, tuz ve anhidrit gibi eriyebilen
kayaçlardan oluşmuş dalgalı bir plato vardır. Aynı formasyonlar Konya-Karapınar
havzası ve tuz gölü havzası tabanında da izlenmektedir.
Tuz gölü hidrolojik olarak
Konya havzasının etkisi altındadır. Bu özellik plüvial devrelerde de sözkonusu
olmuştur. Erol (1969) araştırmasında Tuz gölünün pleistosendeki seviye
değişmelerinin konya gölündeki değişmeyle uygunluk gösterdiğini ileri
sürmektedir. Dolayısıyla plüviyal dönemler obrukların oluşumuna uygun diğer
uygun koşulları hazırlamış adeta obrukların derinleşmesini sağlamıştır. Yeraltı
su seviyesindeki değişmeler karstlaşmayı hızlandırmış ve zamanla galeri ve
mağara gibi büyük yeraltı boşlukları meydana gelmiştir. Daha sonra bu mağara ve
galeri tavanlarının çökmesiyle obruklar oluşmuştur (Şekil:1).
Kuzeybatıda Kızören Obruğu,
güneybatıda ise maar görünümündeki Acıgöl arasında diziler şeklinde sıralanmış
olan obruklar şunlardır:
Kuru Obruk, Meyil Obruğu, Ak Obruk, Karain Obruğu, Hamam Obruğu, Kızıl
Obruk, Celal Obruğu, Kurk Obruk, Yeni Opan Obruğu, Yarım Obruk, Derin Obruk, Fincan
Obruğu, Potur Obruk, Kangallı Obruğu, Zincancı Obruğu, Çıralı Obruk, Yunus Obruğu, Kayalı Obruğu, Çifteler Obruğu
I, Çifteler Obruğu II, Cehennemderesi Obruğu, Dikmen Obruğu, Karkın Obruğu,
Güvercinli Obruk.
Platonun en ilginç görünümüne sahip obruğu Çıralı Obruk’tur. Üst Neojene ait karasal dolgular içinde gelişmiştir. Kazan şeklindeki obruğa batı yamaçtaki bir patikadan inilir. Obruğun batı yamaçlarında oluşmuş boşluklarda eski yerleşimin izlerini taşıyan mağara meskenleri mevcuttur. Bu mağara yerleşmelerinin Roma dönemine ait oldukları ileri sürülmektedir. Obruğun dairesel biçimdeki ağız çapı 375 metre göl düzeyi çapı ise 185 metredir, göl maksimum derinliği ise 35 metre, üst düzey ile göl yüzeyi arasındaki derinlik ise 81 metredir (Foto:1).
Kızören Obruğu sahamızdaki
obrukların en derinidir. Obruk hem paleozoik hem de Neojen çökelleri içinde
oluşmuştur. Sert ve gevşek tabakaların ardalanması yamaçlarda farklı aşınmaya
neden olmuştur. Obruğun kristalize kalkerlerden ibaret kuzeydoğu yamacı
faylanmadan dolayı oldukça diktir. Obruk geniş bir havzanın sularını geçici bir
akarsu ile drene eder. Obruk dairesel biçimde olup ağız kısmı çapı 300 metre,
göl yüzeyi ile üst düzey arasındaki yükselti farkı 26 metre, gölün maksimum
derinliği 145 metredir.
En büyük ve derin
obruklardan biri de Meyil Obruğu’dur. Meyil Uvalası’nın kuzeyinde bulunan
Neojene ait farklı tabakalar içinde oluşmuştur. Tabakaların hafif eğimli
olmasından dolayı obruk yamaçları bakışıksızdır. Obruk çukurluğu uvala
tabanından bir eşikle ayrılır. Bu eşik üzerinde yayla yerleşmeleri mevcuttur.
Obruğun doğu –batı yönünde ekseni 435 metre, toplam derinliği 104 metredir.
Güvercinli Obruğu yeni
oluşmuş bir obruktur. 1977 yılında üzerinde bulunduğu tarlada çalışıldığı
sırada çökmeler meydana gelmiş ve obruk insanların gözü önünde oluşmuştur. Ağız
kısmı dar tabanı geniştir.
Elips şeklindeki obruğun
uzun ekseni 650 m kısa ekseni ise 600 metredir.
VOLKANİK
YERŞEKİLLERİ
Karapınar çevresinde çeşitli
dönemlerde oluşmuş volkan morfolojisine ait çok çeşitli ve zengin şekiller
mevcuttur. Bunların bir bölümü özelliklerini koruyan genç ve taze şekiller olup
volkanik tipolojiye benzersiz önnekler
oluşturmaları açısından oldukça orijinal şekillerdir. Sahamızdaki en büyük ve
en eski volkanik kütleyi karacadağ oluşturur. Aynı zamanda çevredeki en yüksek
ve en arızalı topoğrafik ünite olan karacadağ piroklastik maddelerden ve
asit-nötr karakterdeki lavların oluşturduğu bir strato volkandır. Bu dağlık
kütle üzerinde çeşitli volkanik birikim ve tahrip şekillerinden olan koniler
kalderalar kraterler ve lav akıntıları yanında baarrankoslar planez şekilleri
ve neck ler gibi aşınım şekilleri de mevcuttur (Biricik,1992).
Karacadağ ile Karaman’ın
kuzeyindeki Karadağ arasında, üzerinde Karapınar’ın da bulunduğu ve güneybatı
kuzeydoğu doğrultulu bir hat üzerinde serpilmiş oldukça yeni volkanik bir
rölyef mevcuttur. Bunlar birer patlama çukuru olan Acıgöl ve Meke Tuzla Gölü, Meke
Andıklı ve Küçükmedet Tepesi gibi volkan konileri, tipik bir lav havuzu
olan Karapınar taşlığı ve Karapınar doğusunda serpilmiş olan irili ufaklı
tepelerdir. Bir kısmı Neojen örtü tortullarının altında kalmış bir kısmı da
plato yüzeyinde belirgin bir rölyef meydana getiren bu tepelerin kökeni
hakkında çeşitli düşünceler ileri sürülmüş, bunların birer inselberg mi, eski
büyük bir karstik ova tabanında ki humlar mı,
ya da Oligo-miyosen penepleni üzerinde yükselen monadnoklar mı olduğu
yolunda çeşitli görüşler belirtilmişse de bunların birer volkanik nek
olduklarından kuşku yoktur.
Nisbi yükseltileri 25-120 m
arasında değişen sözkonusu tepeler şunlardır:
Andıklı Tepe, Timur Tepe, keltepe, küçük Tepe, Düynüksüz Tepe Çaltepe,
Heyikli Tepe.
Karapınar çevresinde Pleistosen de meydana gelen volkanik
faaliyetler birkaç safhada oluşmuştur. Birinci safhadan önce birtakım koniler
oluşmuş, sonra aşınarak lav tıkaçları halinde tepeler meydana gelmiştir. İkinci
safhada koni şeklinde yığılmalar olmuştur. Üçüncü safhada çok safhalı ve havuz
biçimli lav yığılmalarına yol açan püskürmeler meydana gelmiştir. Örneğin:
Karapınar ın güneyindeki Andıklı T. (1119
m) Meke nin güneyindeki Küçük Medet
T. (1302) ve onun güneyindeki Ayırtmeke
T.(1278 m) bu püskürmeler sonucu meydana gelmiş tipik lav havuzlarıdır.
Dördüncü safhada taze görünüşlü volkanik şekiller ve piroklastik koniler
oluşmuştur. Beşinci safha “patlama kraterleri safhası”dır. Bu devrede KD-GB
yönlü bir hat boyunca Acıgöl, Meke
Tuzlası, Meke oluğu gibi patlama kraterleri oluşmuştur. Altıncı safhada ise
MekeTuzlası ortasındaki kül konisi ve
parazit koniler meydana gelmiştir (Atalay 1987).
Bu safhaların Würm buzul
döneminde meydana gelmiş olmaları muhtemeldir. Çünkü Würm de oluşan göl
volkanik örtüyü etkilemiş ve birtakım kıyı şekilleri meydana getirmiştir.
Konya Ereğlisi’nden
Karapınar’a giderken, Karapınar yakınında yolun sağ tarafında Karacadağ’ın
güneybatı eteğinde Acıgöl patlama
krateri yer alır. Yolun solunda ise Tuzla
Gölü bulunmaktadır.
Acıgöl’ün en geniş yeri yaklaşık 1.5 km olan elipsvari bir patlama (maar) krateridir (Foto:2). Kraterin çevresinde piroklastik malzeme bulunmaktadır. Yamaçlarından dik bir eğimle tabandaki göle inilir. Göl suyu tuzludur (Erol 1969). Pleyistosen de Tuz gölü ile ilişkili olabileceğini ileri sürmektedir. Kuvaterner başlarında oluşmuş olan Acıgöl, o zaman ki Konya gölü tabanında oluşmuştur. Dolayısıyle bir su altı volkanizmasından bahsetmek mümkündür. Ayrıca göl çevresindeki travertenler dikkat çekicidir. Volkanik bir arazide travertenlerin varlığı derinden gelen suların kireçli olduğunun belirtisidir.
Acıgöl’ün 2 km güneybatısında Tuzla Gölü Krateri (Meke Tuzlası) bulunmaktadır. Elips şeklindeki patlama kraterinin içinden nisbi yüksekliği 40-50 m olan bir piroklastik (tefra) koni yükselir. Bunun tepesinde küçük bir krater mevcuttur. Koni yamaçları ile maar duvarları arasında bir göl bulunmaktadır. Erol a göre bu küçük göl çanağı son pluvial de kabarmış olan Büyük Konya gölü ile kaplanmış olmasına rağmen o sırada Meke Gölü’nde mevcut suyun biraz daha fazla olduğu düşünülebilir. Ve bugünkü tuzun son pluvialden bugüne kadar ki buharlaşmadan arta kaldığı söylenebilir (Sür,1971).
Erinç (1971) e göre
buradaki şekiller oldukça yenidir. Pliyosen ile son plüviyal arasında meydana
gelmişlerdir. Çünkü, son safhaya ait bazalt
akıntılarının kenarları, son plüviyale ait bir gölün dalgaları tarafından
işlenmiştir.Ayrıca bu maarların çevresinde iki diatrema çukuru bulunmaktadır.
Karapınar’ın güneydoğusunda yer alan Meke
Dağı (1280 m.) ise dik yamaçları ve krateriyle tipik bir piroklastik volkan
konisidir. Ova tabanından nisbi yükseltisi 280 m. yi bulan koninin yamaçlarında
tipik barrancoslar (volkan konisi
yamaçlarındaki ışınsal sel yarıntıları) oluşmuştur.
Sonuç itibariyle Karapınar çevresindeki
volkanik rölyef jeomorfolojik öneminin
yanısıra doğal peyzaj açısından da oldukça ilginç şekiller arzetmektedir.
RÜZGAR
(EOLİYEN) ŞEKİLLERİ:
Bunlar
genellikle aşındırıcı ve biriktirici bir faktör olarak rüzgar tarafından
oluşturulmuş kumul şekilleridir. Kurter (1979) a göre İç Anadolu yarıkurak
bölgesi playalar, pediment ve kum rölyefi ile tipik bir kurak bölge şekillenmesine sahne olmaktadır.
Genelde
küçük boyutlu şekillerden ibaret olsa da, kum reliefi içinde birbirinden farklı
boyutlara varan şekiller mevcuttur. Bunlar genellikle, kum örtüleri, kum tümsekleri, minyatür barkanlar ve barkan sırtlarıdır. Arızalı sahaları
oluşturan tepelik alanlar üzerinde ise, asimetrik
sırtlar üzerindeki kum örtüleri ve
barkanlar, boyun ve gedik barkanları, kum gölgeleri ve dağ eteği kumulları
görülür.
Bu
relief şekilleri araştırma alanımızın W ‘da tepeliklerin S’de ve E’da hatta
Karapınar ovasına kadar uzanan alanda da görmek mümkündür. Bunların
oluşumlarında yüzey şekilleri, rüzgar yönü ve şiddeti başlıca rolü oynamıştır.
Taban
arazinin özellikle güney kesimleri deflasyona uygun litolojik ve topoğrafik
özellikler göstererek rüzgar erozyonuna uygun zemini hazırlamaktadır. Erinç
(1963) e göre de sahada kumların köken itibari ile daha ziyade eski flüviyal (akarsu) delta
depoları oldukları belirlendiği için, bu bakımdan da inceleme sahasının durumu
deflasyona uygundur. Sözkonusu depolar her halde son glasiyale tekabül eden bir
plüviyal (nemli) devrede havzasının alçak kısımlarını kaplayan eski bir gölün
tabanında fakat özellikle kıyılarında çökelmiş olmalıdır. Çapraz tabakalaşma
düşey yönünde unsur boyutunun çok sık değişmesi, bunların eski göle dökülen düzensiz
akarsular tarafından delta sedimentleri halinde yığıldıklarını ifade
etmektedir. Gölün ortadan kalkmasından
sonra bugün bu depolar, havzanın en çukur yerlerini çevreleyen dolgu taraçaları
oluşturmak üzere meydan da kalmış ve seller tarafından yer yer yarılmıştır (Erinç,1963).
Karapınar civarında, özellikle batıda
daha belirgin olmak üzere bu depoların bir birinden belirgin dikliklerle
ayrılmış iki, belki de üç taraça
oluşturduğu saptanmıştır. Bundan da plüviyal sayısının birden fazla olduğu veya
hiç değilse son Plüviyalin bazı safhalar arz ettiği gibi bir sonuca varılır
(Erinç, 1963). Karapınar Ovasında hakim rüzgarlardan birini oluşturan SW
sektörlü rüzgarlar taşınmaya uygun yapıda ve boyuttaki malzemeleri bu
sahalardan havalandırarak NE yönünde taşımaktadır. Bu süreçte Rüzgar erozyonu
açısından sahamızdaki bir diğer jeomorfolojik faktör volkanik rölyeftir. Bu
kesime kadar taşınan malzemeler volkanik tepelerin ve özellikle Karapınar
taşlığının gerisinde biriktirilerek çeşitli kum rölyef şekilleri
oluşturulmuştur. Zaman zaman güçlü SW sektörlü rüzgarlar Karapınar taşlığını da
aşarak hem volkanik taşlık üzerinde birikim şekillleri oluşturmuş hem de kum
yığınlarını Karapınar önlerine kadar getirilebilmiştir.
Rüzgar
bu hareket alanı içinde kurak bölge topografyasını andıran yeni bir morfolojik
yapının şekillenmesine neden olmuştur.
Sözü edilen bu morfolojik birimler Karapınar erozyon alanında adeta bir çöl
manzarasını oluşturmuştur. Bu birimlerden kum örtüleri, geniş alanlara
yayılarak etkili olurken, hareket kaynağında beliren barkan sırtları ise önemli
yükseltiler oluşturmuştur.
Erozyon
sahasında oluşan kum relief şekillerini
ERİNÇ’in tasnifine uyarak aşağıdaki gibi
sıralayabiliriz:
Düz
Alanlardaki Kum Şekilleri
Bu
relief şekilleri araştırma alanımızın batısında tepeliklerin güneyinde ve
doğusunda hatta Karapınar ovasına kadar uzanan alan da görmek mümkündür.
Oluşumlarında yüzey şekilleri, rüzgar yönü ve şiddeti başlıca rolü oynamıştır.
Belirtilen bu alan içindeki kum relief şekilleri şunlardır:
Kum Örtüleri
Bu
hareketli kum örtüleri gevşek ve atrisyon (parçalanma) sonucunda ufalmış
unsurlar ile diğer kum reliefi tiplerinin oluşması ve gelişmesini büyük ölçüde
besleyen birer kaynak vazifesi görmüştür. Kalınlıkları değişiktir. Yüzeyleri
genelde ripple-marklarla kaplıdır. Bazı alanlarda ise bunların üzerinde 25-30
cm yüksekliğinde, küçük barkanların yan yana sıralanmaları ile meydana gelmiş
minyatür enine kumul sıralarının meydana gelmiş olduğu görülür. Gerek bu
şekiller gerekse ripple-marklar kuzey rüzgarların etkisine bağlı olarak
oluşmuşlardır.
Oluşan
bu kum örtüleri, Karapınar playasının[1]
tabanında, bu playanın güneybatısındaki uzantısı olan Hotamış playasına
geçildiği alanda, Karapınar’ın doğusunda Karadağ’ın SW etekleri önünde geniş alanlar kaplar (Erinç, 1963).
Kalkan Şekilli Kum Tümsekleri (Kum
Kalkanları)
Kum tümsekleri küçük boyutlu olup, 30-40 cm yükseklik oluşturabilmektedir. Asimetrik bir profil göstererek hafif eğimli yamaçları egemen rüzgar yönüne bakarken, dik yamaçları dulda kısımlarına karşılık gelir (Şekil:2). Dulda kısımlar genelde bir bitki tarafından kaplanırken, rüzgarın girdabı hareketleri ile altı oyulmuştur. Tamamı çıplak olan kum tümseklerine de rastlanır. Kum tümseklerinin üzerinde 1-2 cm ve daha az kalınlıkta tuz birikme tabakası var. Tümseklerin uzun eksenleri ripple-markların gösterdiği üzere hakim rüzgar yönüne paralel olup, N 10° E doğrultusundadır (Erinç,1963).
Minyatür Barkanlar
Minyatür barkanlar karışık şekiller göstererek genelde minyatür bir barkan manzarası oluştururlar. Gerek Kındam köyü civarında, gerekse Karapınar tepeliğinin kuzey eteklerinde bunların tipik örneklerini görmek mümkündür. Barkanlar egemen rüzgar yönüne paralel olarak uzanırlar. Yamaçları asimetrik ve rüzgara karşı olan tarafı eğimli, dulda olanı ise diktir. Yükseltileri 50-60 cm kadardır (Şekil:3).
Minyatür barkanlar olarak adlandırılan bu şekillerin, hakim rüzgar yönüne paralel olarak oluşması, kum kalkanlarının tali rüzgarların etkisinde kaldıkları sahalarda bu ikisinin bileşkesi yönünde uç çıkarması ve uzaması ile oluştukları tahmin edilmektedir. Bu uzanış sonucunda bazen belirli kum kalkanlarının birbirleri ile birleşerek ve kademeli bir uzanış gösteren küçük kumul sıralarını meydana getirdiği tespit edilmiştir (Erinç , 1963), (Şekil:4).
Arızalı
Topoğrafya Üzerindeki Kum Relief Şekilleri
Bunlar
Karapınar güneyindeki tepelik saha üzerinde görülürler. Oluşumlarında
topoğrafya şekillerinin ve zemin arızalarının, rüzgar yönü, şiddeti ve genelde
hava akım hatları üzerinde yaptıkları değişiklikler başlıca rolü oynamıştır.
Bunları kendi arasında çeşitli gruplarda incelemek mümkündür.
Asimetrik Sırtlar Üzerindeki Kum Örtüleri ve
Barkanlar
Karapınar’dan güney yönünde ilerlendiğinde “Karapınar
Kumluğu” adı altında gösterilen volkanik
kayalardan oluşmuş tepelik sahaya tırmanıldığı
zaman asimetrik profilli bazı sırtlarla karşılaşılır. Bunların dik yamaçları
güneye bakar ve çıplaktır. Kuzeye bakan hafif eğimli yamaçları sırtların doruğa
doğru kalınlaşan kum örtüleri ile kaplıdır. Kum örtüleri tüm doruk üzerinde,
dik bir kayma yamacı ile belirginleşerek, bir barkan şekli oluşturur.
Buradaki
kumların kökeni pleistosen göl depolarıdır. Kum örtülerinin asimetrik oluşu,
barkanların duruş şekli bu kum örtülerinin ve onların üzerindeki
şekillerin kuzey rüzgarları ile meydana
getirildiğini açıkça göstermektedir (Erinç, 1963)
Boyun Ve Gedik Barkanları
Karapınar tepeliği üzerinde rüzgarın kanalize olduğu birçok boyun noktaları ve gedikler vardır. Buralarda büyük barkan şekilleri görülür (Şekil:5). Bunlar boynun veya gediğin genişliğine bağlı olarak bazen tek, bazen de birbirine eklenmiş birkaç barkandan oluşmuştur. Eğimli yamaç güneye bakarken kayma yamacı kuzeye bakmaktadır. Böylece bunların da kuzey rüzgarlarının eseri oldukları anlaşılır (Erinç,1963).
Kum Gölgeleri
Karapınar tepeliği üzerindeki vadilerin tabanlarında görülen şekillerden biri de kum gölgeleridir. Bu gibi vadiler de hızı artan hava hareketi kumları genelde kenara doğru yığarak, vadi tabanını adeta süpürür. Böylece vadinin iki tarafında, kum örtülerinden, kum kalkanlarından ve minyatür barkanlardan oluşmuş birer şerit oluşurken, vadinin süpürülmüş olan orta kısmı, orta kalın köşeli taşların ve blokların serpilmiş bulunduğu bir nevi çöl kaldırım manzarasını alır. Ancak burada bir yerli kayanın bulunduğu hallerde orada durum değişir. Bu taktirde yerli kayadan veya çok iri bloktan oluşan birer kum yığınının oluştuğu görülür. Bu kum yığını engelini dulda alanında nispeten alçak, rüzgarın geldiği yere bakan tarafta ise yüksek ve çok daha uzun olan bir kuyruktan oluşur (Erinç, 1963), (Şekil:6).
Dağ Eteği Kumulları (Ketir Tepesi Sahası)
Karapınar
tepeliğinin güney eteklerinde görülür. Tümü barkanlar veya barkan sıraları
halindedir. Ancak bu saha tepeliğin üstünden ve kuzey kısımlarından farklı
olarak, kuzey ve güney rüzgarlarının hakim etki alanları arasında adeta bir
sınır bölgesi teşkil eder. Bu nedenle barkanların duruş şekilleri değişiktir.
Tepeliğin eteklerine doğru inildiği
kısımlarda, dik yamaçları güneye bakan uç uca
sıralanmış barkanlar görülür.
Bunlar kuzey rüzgarları ile tepelik kısımlarda sürüklenen kumların tepenin
eteğinde, yani rüzgar hızının azaldığı alanda birikmeleri ile meydana
gelmiştir. Buna karşılık daha aşağılardaki düzlüklerde dik yamaçları tepelik
sahaya yani kuzeye dönük olan barkanlardan oluşan sahaya geçilir. Bu kumullarda
güney rüzgarlarının bu topoğrafik engel ile karşılaştıkları yerde hızlarının
kesilmesi sonucunda meydana gelmişlerdir, yani güney rüzgarlarının eseridir.
Tulani Kumul Sıraları (Hareketli Kumul
Barkanları Sahası)
Bunlar kumul sahası içinde en geniş ve büyük relief tipini oluşturur. Karapınar’ın 10 km güneyinde görülürler. Uzaktan görünümleri monaklinal bir yapı üzerindeki kuestaları andırır. Bu kumul sırtlarının eksenleri NNW-SSE yönündedir. Sırtları yumuşak yükseltiler çizerek uzanır . Eksenleri boyunca yükseltileri sabit değildir ve SSE yönünde alçalır. Profilleri daima asimetriktir ve genelde ENE yönüne bakan yamaçları çok daha diktir. Bu kısım kayma yamacına karşılık gelir. Bununla beraber bir çoklarının güney kısımlarında kayma yamacının yer değiştirdiği ve WSW yamaçlarının daha dik olduğu tespit edilmiştir (Şekil:7).
Bu şekillerin sahada daha büyük bir frekans gösteren NNE rüzgarları ile zaman zaman büyük şiddetle estiği bilinen güney rüzgarlarının ortak eserleri olduğunu kabul etmek gerekir. Bununla beraber, şekillerinin ortaya koyduğu üzere bunların meydana gelişinde güney rüzgarlarının daha çok rol oynadığını ilk şekillerinin bir barkana karşılık geldiği anlaşılmaktadır. Çok dik olan kayma yamacının NNE yönüne bakması ancak bu şekilde açıklanır. Bu kumulların kuzey rüzgarlarının etkisi altında kalmakta ve güney rüzgarlarının meydana getirdiği barkanlar kuzey rüzgarlarının etkisi ile şekil değişikliğine uğramaktadır. Nitekim yer yer aynı kumul üzerinde WSW karşı koyma yamaçlarının oluşu bunu doğrulamaktadır.
Karapınar çevresinde görülen
kum rölyefi Her ne kadar erozyonla mücadele sürecinde başlangıçtaki
görünümlerini ve oluşum hızlarını kaybetmişlerse de, ancak kurak iklim
bölgelerinde rastlayabileceğimiz çöl topoğrafyasına ilişkin orijinal şekiller
olmaları itibariyle ülkemiz açısından benzersiz ve ilginç örnekleri
oluşturmaktadır.
SONUÇ
Karapınar çevresi oldukça
genç ve güncel jeomorfolojik gelişmelere sahne olmuş ve farklı morfojenetik
süreçlere ait orijinal rölyef şekilleri oluşmuştur. Saha, bu
özellikleriyle doğa ve bilimsel turizm
açısından oldukça zengin bir potansiyel sunmaktadır
Araştırma alanındaki doğal değerlerin sürdürülebilir
turizm anlayışı içinde kullanılabilmesini sağlayabilmek için bu bölgenin doğal
sit alanı olarak kabul edilmesi arazi
kullanımı ile ilgili uygulamaların çevrenin ekolojik yapısı göz önünde
bulundurularak gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Özellikle obruk gölleri ve
volkanik şekiller ile çevrelerindeki yapının bozulmaması için gerekli tüm
önlemler alınmalı ve buralardan malzeme temini yasaklanmalıdır.
İlgili morfolojik şekiller güzergahındaki
yollar iyileştirilmeli düze yakın bir topoğrafya üzerinde serpilmiş olan bu
doğal değerleri tanıtıcı ve yerlerini gösterici
lokasyon ve tanıtım tabelaları konmalı, ve onları tanıtıcı ve oluşumlarını
açıklayıcı nitelikte yazılar yazılarak doğal çevreyi koruyucu hatırlatmalar
yapılmalıdır.
Bası yayın, internet, turizm
sektörünün çeşitli birimleri aracılığıyla bölgenin zenginlikleri tanıtılmalı
gerektiğinde festival, şenlik panayır, sergi konferans sempozyum, kongre gibi
etkinlikler düzenlenmelidir.
Tüm morfolojik doğal
değerlerin ayrıntılı bir envanteri çıkarılmalı ve bunlar bölgenin diğer çekici
unsurlarından olan kültürel beşeri ve tarihi değerleriyle birlikte ele alınarak
koordinasyonları sağlanmalı kalıcı ve akılcı koruma-kullanım amaçlı uzun
devreli turizm gelişim planlaması yapılmalıdır. Bu planlamada, doğal kültürel
ve rekreasyonel kaynak değerlerinin korunması, geliştirilmesi ve devamlılığının
sağlanması, Kaynak-estetik bütünlüğünün ve idari fonksiyonelliği sağlayacak kararlar
içermesi hedef alınmalı, jeomorfolojik yapı planlamaya temel teşkil etmelidir.
Fotosafari ve traking gibi
aktiviteler yanında amatör ve bilimsel doğa gözlemleri ve çalışmalarına olanak
sağlanmalıdır.
İlgili turizm birimlerince
bir tanıtım merkezi kurulmalı, çevrenin jeomorfolojik yapısı ve orijinleri ile
ilgili görsel araçlar yardımıyla bilgiler verilmelidir. Burada yabancı dil ve
jeomorfoloji bilen uzmanlar bulundurulmalıdır. Hatta bu bölgeyi gezi güzergahı
ve araştırma gözlem alanı olarak seçen bilimsel grup ve eğitim kurumlarının
uzun veya kısa vadede ihtiyacını karşılayabilecek, eğitilmelerini,
bilgilendirilmelerini sağlayabilecek eğitim ve dinlenme tesisleri ile jeolog,
jeomorfolog ve diğer doğa bilimcilerin faydalanabileceği bir laboratuvar kurulabilir.
Çünkü bölge, farklı ve zengin morfojenetik yerşekillerinin varlığı yanında
paleoiklim, pleyistosen göl seviyeleri ve iklim değişmeleri, jeoarkeolojik
özellikleri ile araştırıcıların ilgi odağı olmaya devam edecektir. Sonuçta
Karapınar çevresiyle birlikte hem turizm hem de eğitim ve bilimsel işlevini
yerine getirmiş olacaktır.
BİBLİYOGRAFYA
ERİNÇ, S.,
1963, İç Anadolu Karapınar Çevresindeki
Kum Reliefi Hakkında; İst.Coğ.
Enst. Derg. VII. No: 13 . İstanbul
ERİNÇ, S., 1982, Jeomorfoloji
Cilt I, İst.Üniv. Coğrafya Enst. Yay. No. 2931.İstanbul.
EROL, 1969
GÜNDÜZ, İ., 1980, Bütün Yönleri İle Karapınar; Karapınar - Konya
KURTER, A., 1979; Türkiye'nin Morfoklimatik Bölgeleri, İ.Ü.Coğr.Enst.Yay. No:106, İstanbul
KURTER, Ajun, (1979),
Türkiye’nin Morfoklimatik bölgeleri,İstanbul Üniversitesi Yayını, No:2585,
İstanbul
SUNGUR, K.A.,
1970, Konya – Ereğli Havzasında Volkanik
Faaliyetler ve Volkanik Şekliler;
İst. Üniv. Coğ. Enst. Derg. No: 17 Syf:
103. İstanbul
SÜR, Ö., 1971, Karapınar – Ereğli ve Aksaray, Arasında Kalan Mıntıkalarda Üst Pliosen Kuaterner Volkanizması; Ank. Üniv. D.T.C. Fak. Coğ. Araşt. Dergisi 3-4. Ankara
TUNÇDİLEK, N., 1987; Doğal Bölgeler - Geoekoloji'nin İlkeleri, İ.Ü.Dnz.Bil.ve Coğr. Enst. Yay. No:5, İstanbul.
YALÇINLAR,İ.,
1963-64, Orta Anadolu’da Jeomorfolojik
Müşahadeler, Türk Coğrafya DergisiYıl:XVIII-XIX.Sayı:22-23.Ankara
HOŞGÖREN,M.Y.,1987;
Jeomorfolojinin Ana Çizgileri I; İst.Üniv.Yay. No:3132. İstanbul.
ERİNÇ, S., 1971,
Jeomorfoloji Cilt II, İst.Üniv. Coğrafya Enst. Yay. No. 28.İstanbul.
Karadoğan, S., 2000, Karapınar ve Çevresindeki Farklı Jeomorfolojik Şekiller, Özellikleri ve Turizm Potansiyelleri, Karapınar Sempozyumu, 339-358, Konya/Karapınar, Ekim 2000.
* Fırat Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi
Coğrafya bölümü / ELAZIĞ
[1] Playa:Playa tabiri kurak ve bilhassa yarı
kurak bölgelerde çok görülen muvakkat(geçici) göllerin,su birikintilerinin ve
bataklıkların tabanlarını ifade için kullanılır.Bunlar, hemen hemen hiçbir
arıza göstermeyen,dümdüz ova tabanları halindedir.Dağlarla veya yüksekliklerle
çevrili kapalı havzaların en alçak kısımlarını işgal ederler.Playa zemini
milden,kilden meydana gelip ve ekseriya tuz ihtiva eden ince unsurlu depolarla
kaplıdır.
Playalar nemli mevsimde su
altında kalabilir.Fakat bu surette meydana gelen göllerin derinliği çok azdır.
(Erinç.1971)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder