16 Temmuz 2025 Çarşamba

6 Şubat 2023 Kahramanmaraş Depremlerinin Bölgesel Etkileri ve CBS Teknikleriyle Jeomorfolojik Analizi

 

Sabri Karadoğan[1], Hurşit Yetmen[2], Catherine Kuzucuoğlu[3]

 

Özet

6 Şubat 2023'te Türkiye’nin güneydoğusunda Doğu Anadolu Fay Zonu (DAFZ) ve Ölüdeniz Fay Zonu (ÖDFZ) ilişkili olarak yıkıcı depremler meydana geldi. Özellikle Kahramanmaraş'ta moment büyüklüğü (Mw) 7,8 ve 7,6 olan iki yıkıcı deprem, ardından Hatay'da meydana gelen Mw 6,4 deprem ve bu depremlerin ardından meydana gelen çok sayıda küçük-orta büyüklükte artçı deprem Türkiye’nin 11 ilini büyük ölçüde etkileyerek büyük hasara, can ve mal kayıplarına neden oldu. Depremlerin dinamiklerine, etkilerine ve sahadaki yansımalarına dair ilk günden itibaren çeşitli disiplinlerce çok sayıda çalışma yapıldı.

Araştırmanın odağı, deprem etkilerinin morfolojik birimler ve bunların jeomorfolojik koşullarıyla ilişkisidir. Her şeyden önce bu depremlerin çok geniş bir coğrafyada hissedilmesi ve odak noktasına çok uzak illerde bile yıkımlara ve çok sayıda can ve mal kaybına neden olması, olayın karmaşıklığını ve önemini göstermektedir. Bu durum, çalışmanın çok geniş bir alanda, çok sayıda ve çeşitli jeomorfolojik ünitenin incelenmesini gerektirdi. Söz konusu depremlerin şimdiye kadar bilinen önceki depremlerin davranışını sergilemediği açıktır. Diğer yandan ana fay hatlarına yakınlık ve uzaklığa bağlı olmaksızın yıkımların gerçekleştiği açıktır. Bu nedenle son depremlerde dikkat çekilmesi ve araştırılması gereken konu sadece levha etkileşimleri ve depremi üreten dinamiklerle ilgili bölgesel tektonik kaynak süreçler değil aynı zamanda jeomorfolojik koşullar, özellikle morfolojik birimlerin birbiriyle bağlantıları ve ilişkileridir. Bu bağlamda özellikle ova ve basen etkilerinden dolayı bu morfolojik birimlerin oluşum mekanizmaları, geometrileri ve zemin büyütme davranışlarının açıklanması büyük öneme sahiptir.

Bu çalışmada 6 Şubat ve sonrasında yaşanan yıkıcı depremlerin ilk etkilerinin alansal dağılışı yapılmış, en çok yıkım gerçekleşen alanlar jeomorfolojik yapılarla ilişkilendirilerek basen etkisine dikkat çekilmiş, tektonik hatlar yanında jeomorfolojik etmenlerin önemi vurgulanmıştır. Çalışmanın en önemli bulgusu, depremlerin olası hasarlarını azaltmak, etkilerini daha iyi anlamak ve tahmin edebilmek için jeomorfolojik faktörleri de dikkate alan bir yaklaşıma ihtiyaç duyulduğunun ortaya çıkmasıdır.

Anahtar Kelimeler: 6 Şubat depremleri, Güneydoğu Anadolu, jeomorfoloji, Basen etkisi, Ova ve Havzalar.


Regional Impacts and Geomorphological Analysis of February 6, 2023 Kahramanmaraş Earthquakes 

Abstract

On February 6, 2023, devastating earthquakes occurred in southeastern Turkey related to the East Anatolian Fault Zone (EAFZ) and the Dead Sea Fault Zone (DSFZ). Two destructive earthquakes with moment magnitudes (Mw) of 7.8 and 7.6, especially in Kahramanmaraş, followed by an Mw 6.4 earthquake in Hatay, and many small to medium-sized aftershocks afterward, significantly impacted 11 provinces of Turkey, causing extensive damage, loss of life, and property. From the first day, numerous studies have been conducted by various disciplines on the dynamics, effects, and reflections of the earthquakes in the field.

The focus of the research is on the relationship between the effects of the earthquakes and the morphological units and their geomorphological conditions. First and foremost, the fact that these earthquakes were felt over a vast geographic area and caused destruction and significant loss of life and property even in provinces far from the focal point demonstrates the complexity and importance of the event. This situation necessitated the examination of many and varied geomorphological units over a wide area. It is evident that these earthquakes did not exhibit the behavior of previously known earthquakes. On the other hand, it is clear that destructions occurred regardless of the proximity to or distance from the main fault lines. Therefore, the subject that needs to be emphasized and investigated in recent earthquakes is not only the regional tectonic source processes related to plate interactions and the dynamics that produce earthquakes but also geomorphological conditions, particularly the connections and relationships of morphological units with each other. In this context, due to the effects of basins and plains, it is crucial to explain the formation mechanisms, geometries, and ground amplification behaviors of these morphological units.

In this study, the spatial distribution of the initial effects of the destructive earthquakes that occurred on February 6 and afterward was mapped, the most affected areas were associated with geomorphological structures emphasizing the basin effect, and the importance of geomorphological factors alongside tectonic lines was highlighted.The most important finding of the study is the revelation of the need for an approach that takes into account geomorphological factors among others to help reduce the potential damage of earthquakes, understand their effects better, and predict them.

Keywords: 2023 February 6 earthquakes, Southeastern Anatolia, Geomorphology, Basin effect,  Plains and basins

 

1. GİRİŞ

6 Şubat 2023 tarihinde Türkiye’nin Güneydoğusunda, Türkiye saati ile 04.17’de ve 13.24’te merkez üssü Pazarcık (Kahramanmaraş) ve Elbistan (Kahramanmaraş) olan iki deprem (Mw 7,8 ve Mw 7,7) meydana geldi (Şekil 1). Söz konusu depremler, Türkiye’de yaşanan en büyük ikinci ve üçüncü depremler olarak kayıtlara geçmiştir. Depremler, Akdeniz, İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerini kapsayan çok geniş bir alanda hissedilmiş ve Kahramanmaraş, Hatay, Adıyaman, Malatya, Osmaniye, Gaziantep, Adana, Kilis, Diyarbakır, Elâzığ ve Şanlıurfa illerinde ciddi oranlarda kayıplara ve yıkımlara neden olmuştur. Bu 11 ilde 1,74 milyonu Suriyeli sığınmacı olmak üzere yaklaşık 15,75 milyon insan depremlerden etkilenmiştir (CB SBB Raporu, 2023). Geniş alanda hasar veren bu depremler esnasında Karasu Grabeni içinde 09-16 Şubat 2023 saat 24.00’a kadar geçen zamanda 3000’e yakın artçı deprem meydana gelmiştir (İTÜ, Mart 2023). İlk deprem Pazarcık Segmenti ve Amanos Segmenti üzerinde gerçekleşmiştir. Bu depremin artçısı, 6.8 büyüklüğünde olup, sadece 11 dakika sonra birinci depremin yaklaşık 10 km güneybatısında yine Karasu Grabeni içerisinde Nurdağı ilçesine yakın bir yerde meydana gelmiştir (Ünlügenç vd., 2023). Bu artçı, birinci deprem sonrası ayakta kalan binaları çok ciddi bir şekilde etkilemiş ve yıkmıştır. Bu depremler ile DAFZ’ın yüzlerce km uzunlukta 5 segmenti kırılmıştır. İkinci deprem ise aynı gün yaklaşık 9 saat sonra ilk depremin olduğu yerin yaklaşık 100 km kuzeyinde, Elbistan’ın güneyinde saat 13.24’te meydana gelmiştir. DAFZ’ın kuzey kesimlerinden uzanan Sürgü-Çardak Fay Segmenti, ilk depremler tarafından tetiklenerek 7.6 büyüklüğünde ikinci büyük bir deprem ile Kahramanmaraş’ın Ekinözü ilçesi civarında kırılmıştır. İkinci depremin artçısı da 98 dakika sonra aynı segmentin yaklaşık 65 km batı kesiminde Göksun ilçesinin yaklaşık 10 km kuzeyinde 6 büyüklüğünde meydana gelmiştir (Ünlügenç vd., 2023).

Ayrıca Adıyaman’ın Gölbaşı ilçesi güneyinde KD-GB doğrultusunda Gölbaşı Segmentinin de kırıldığı anlaşılmaktadır. Depremler, yaklaşık olarak 400 km uzunluğunda yüzey kırıkları oluşmasına neden olmuştur (İTÜ, Mart 2023). Bu depremler sonrasında meydana gelen 12000’in   üzerinde   artçı   sarsıntılar   sonrasında   da   20.02.2023   tarihinde   Amanos   Fayının uzantısında bulunan ve o tarihe kadar kırılmamış bulunan Antakya Fayı saat 20.04’te 6.4 büyüklüğünde bir depremle kırılmıştır (Ünlügenç vd., 2023).

6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesi yakınlarında Mw 7,7 büyüklüğünde olan ilk deprem Kahramanmaraş-Antakya tektonik oluğu içerisindeki fayların hareketi ile oluşmuştur. Bu alanın büyük ölçüde kalın alüvyon dolgudan oluşması ve bu zeminlerin deprem dalgalarını büyüterek binalara iletmesi büyük yıkımlara neden olmuştur. Antakya’nın depremin merkez üstünden 140 km uzakta olmasına rağmen çok fazla etkilenmesi; deprem dalgalarının Antakya’ya kadar nerdeyse   kesintisiz devam eden kalın   bir alüvyon dolgu   içinde   ilerlemesi ile açıklanabilir. Bu alüvyal morfolojiler deprem sırasında sıvılaşma ve oturmaya bağlı deformasyonların   sıklıkla   gözlemlendiği   alanlar   olmuştur.   Özellikle   Adıyaman Gölbaşı’nda ve Hatay Demirköprü’deki tespitlerde zemin sıvılaşmasına bağlı olarak yan yatan ya da zemine batan binalar görülmüştür. 6  Şubat  2023  tarihinde  Kahramanmaraş'ın  Ekinözü  ilçesi  yakınlarında  7,6  Mw  büyüklüğündeki  Çardak  Fayı üzerinde  meydana gelen ikinci deprem kuzeyde  Nurhak  ve  güneyde  Engizek  Dağları arasında  doğu  batı  doğrultulu  tektonik koridor içerisinde  meydana gelmiş, dolayısıyla depremin merkez üssüne 20 km mesafede  olan  ve havza içinde alüvyal zemin üzerinde yer  alan  Elbistan  şehri yanında yine doğu uzantısında yer alan Malatya ve Adıyaman havzalarını büyük ölçüde etkilemiştir (Jeomorfoloji Deneği, 2023).

Sismik aktivitenin nerelerde yoğunlaştığını gösteren haritaların hazırlanması depremlere hazırlanmak ve yanıt stratejilerinin geliştirilmesine yardımcı olabilir. Ayrıca yüzey kırığı bulunmayan ve daha önce tanımlanmamış fayların tespit edilmesinde, sismik boşluk kuşaklarının belirlenmesinde bu haritalar değerlendirilebilir. 6 Şubat ve sonrasındaki yedi gün içinde meydana gelen sarsıntıların dağılışı incelendiğinde, DAFZ ve ÖDFZ ile paralel bir deprem yoğunluğu dağılış deseni görülmektedir (Şekil 1). Bu beklenmeyen bir durum değildir, ancak söz konusu yoğun sismik aktivite kuşağına görece uzak ve sismik aktivite yoğunluğu görülmeyen yerleşim yerlerinde meydana gelen yıkım ve hasarların gerekçeleri başka etmenlerde aranmalıdır. Bu çalışmada ‘basen etkisi’ etmeni ağırlıklı olarak ele alındı.          

Depremin etkili olduğu alanlarda sadece doğrultu atımlı faylar değil oblik, düşey atımlı, hatta bindirme faylarının da etkili olduğunu unutmamak gerekir. Bu depremlerin oluşması sonrasında Doğu Anadolu Fayı’nın güney segmentleri boyunca sahada sol yönlü yanal ötelenmeler yanında kuzey bloğun yükseldiği 1,5 metreye varan düşey atımlar tespit edilmiştir (Ünlügenç vd., 2023).

Bu durum sonraki yüzey kırılmalarının mutlaka aynı yerlerde gerçekleşmeyebileceğini, dolayısıyla sadece yüzey kırıklarından tespit edilen fay hatlarına bağlı kalınarak risk haritalarının yapılamayacağını, plan ve imar çalışmalarının yürütülemeyeceğini göstermektedir. Nitekim Türkiye aktif fay haritası ile yüzey kırıkları birbirlerini üzerlemediği ve farklı alanlardan geçtiği belirtilmektedir (İTÜ, Şubat 2023).

Söz konusu depremlerde dikkat çekilmesi gereken konu sadece tektonik olaylar, hatlar ve etkileri değil, bunların diğer yeryüzü süreçleri ile birlikte oluşturdukları jeomorfolojik koşullardır. Bu durumda depremin etkisinin yaygın olduğu bölgedeki basen (havza) etkilerinden ve zemin büyütmesinden bahsetmek gerekir (Şekil 2).

Yeryüzünde meydana gelen depremlerin etki dereceleri birçok faktörle birlikte özellikle   fayın kırılma mekanizmasına, sismik kabuğun yapısına ve yüzeye yakın zeminler ile yumuşak kayaçların özelliklerine bağlıdır. Özellikle yer kabuğunu örten genç alüvyonların ve sedimanter kayaçların deprem kaynağından uzak mesafelerde bile önemli ölçüde yapı hasarlarına yol açabildikleri bilinmektedir. Örneğin 30 Ekim 2020 tarihinde Ege Denizi’nde Sisam Adası açıklarında meydana gelen 6,9 moment büyüklüğündeki deprem, merkez üssünden yaklaşık 70 km uzaklıkta olan İzmir Bayraklı ilçesinde yoğun hasara yol açmıştır.

Yüzeye yakın zeminlerin ve genç sedimanter kayaçların deprem yer hareketi üzerindeki etkisi zemin büyütmesi olarak isimlendirilmektedir. Zemin büyütme etkileri bir boyutlu ve iki – üç boyutlu etkiler olarak sınıflandırılabilir. Bir boyutlu etkiler, birbirini izleyen farklı yoğunluk ve kayma dalgası hızına sahip tabakaların empedans farkı nedeniyle sismik dalgaların genliklerinin artması, tabakaların doğal titreşim periyotlarındaki yer hareketlerini büyütmeleri sebebiyle oluşan kısmi rezonans etkileridir. Sedimantasyon sırasında oluşan vadi tabanları – basenler ise genellikle yüksek yoğunluk ve kayma dalgası hızına sahip kayaçlar ile sınırlandırılmış, daha düşük yoğunluk ve kayma dalgası hızına sahip yapılardır. Bu tür jeomorfolojik birimlerde iki ve üç boyutlu yapılar nedeniyle ilave zemin büyütmeleri oluşmaktadır (Işık, 2023).

Basen etkileri terimi, konveks çöküntüleri dolduran yumuşak sedimanter çökellerdeki hapsolmuş yankılanan deprem dalgalarını ifade eder (Ayoubi vd., 2021). Basen etkileri dalgaların frekans içeriğini ve süresini önemli ölçüde değiştirir. Havza kenarlarında yüzey dalgaları oluşur, ayrıca havza geometrisinden kaynaklanan sismik dalgaların odaklanarak şiddetlendiği alanlar da oluşabilmektedir (Işık, 2023).

Basen etkileri geçmişteki Mw=8,0 1985 Michoacan, Meksika, Mw=6,9 1995 Kobe, Japonya ve Mw=7,8 2015 Gorkha, Nepal gibi depremlerde sarsıntı şiddeti ve süresi üzerinde önemli rol oynamıştır. Bunun dışında, Kuzey Yunanistan’daki Volvi havzasındaki Euroseistest, Japonya’daki Ashigara vadisi, Japonya’daki Ohba vadisi gibi basen etkisinin ortaya konduğu çalışmalar mevcuttur. Türkiye’de de 6 Şubat depremlerinden sonra basen etkileri ile ilgili yapılan bir çalışmada yüksek periyotlarda çok yüksek spektral ivmelerin gözlenmesi olası bir basen etkisini ortaya koymaktadır (Işık, 2023).

Bu çalışmanın amaçlarından biri de depremin etkilerinin alansal dağılışının yapılması yanında, en çok yıkım gerçekleşen alanları jeomorfolojik yapılarla ilişkilendirerek basen etkisini, dolayısıyla tektonik hatlar yanında jeomorfolojinin önemini ortaya koymaktır.

 

2. YÖNTEM

Bu çalışmada birbirini tamamlayıcı birkaç aşamadan oluşan bir yöntem takip edildi:

1. Aşama: 11 ili kapsayan deprem bölgesinin tarihsel ve aletsel dönem deprem verileri derlenip CBS ortamında haritalanarak bölgenin depremselliği analiz edildi.

2. Aşama: 6 Şubat 2023 depremlerinin alansal dağılışı ve etkilerinin haritalanabilmesi için il ve ilçe ölçeğinde doğru ve güvenilir bilgilere ulaşıp veri tabanı oluşturulmaya çalışıldı.

Bu amaçla İTÜ, ODTÜ, MTA, USGS-University of Portland, IFRC, AFAD ve Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı (SBB)'nın Şubat 2023 depremleri ile ilgili raporları incelendi. Çeşitli tarihlerde ilgili kurum ve kuruluşların medya yoluyla paylaştıkları veriler karşılaştırıldı. Afet boyutunun ve etkilerinin ulaştığı coğrafi alanının çok geniş olması, büyük artçıların uzunca bir dönem devam etmesi ve bu dönem boyunca ilgili kurumların veriye ulaşmasında, verilerin bir araya getirmesinde ve raporlanmasında da karmaşa ve zorluk yaşadığı gözlendi. Farklı zaman dilimlerinde farklı kurumların paylaştığı istatistiki bilgilerdeki tutarsızlık en büyük problem olarak ortaya çıktı.

Depremin hangi coğrafi ünite ve ölçekte ne düzeyde etkili olduğunu ortaya koymak ve haritalamak için gereken ilçe düzeyindeki veri (henüz ağır hasarlı binaların yıkımına geçilmeden önce saptanan, ana şoklar ve onları takip eden görece kısa bir süre içindeki artçı şoklarla yıkılan bina sayıları) önem taşımaktadır. Bu nedenle 6 Şubat’ta yaşanan büyük depremlerden 10 gün sonra Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Yapı İşleri Genel Müdürlüğü’nün 16 Şubat 2023 tarihli basınla paylaşılan raporu esas alındı. Bu veriler 10 günlük süre içinde ilk günkü büyük depremler ve sonrasında meydana gelen 10 günlük artçı sarsıntılar sonucu yıkılmış olan bina bilgilerini içermektedir.

İl düzeyindeki toplam veriler ise depremden sonra yaklaşık bir ay sonra yayımlanmış olan Mart 2023 tarihli Cumhurbaşkanlığı SBB raporundan alındı. Raporda ilçe düzeyinde verilere yer verilmemiştir. Ancak bu rapor, deprem bölgesindeki her ilde yıkılmış, ağır hasarlı, acil yıkılması gereken ve diğer hasarlı bina sayıları açısından en kapsamlı bilgileri içermektedir. Bu verilerin veri tabanına işlenmesi ile elde edilen katmanlar diğer katmanlarla ilişkilendirilerek tematik haritalar oluşturuldu.

Yıkılan bina sayısının belirlenmesinde uydu görüntülerinin işlenmesine dayalı yöntemler denendi. Bu amaçla 6 Şubat öncesi ve sonrasına ait belli lokasyonlardaki uydu görüntülerinden yıkımın miktarı ve oranı çıkarılmaya çalışıldı.

CBS ortamına aktarılan 11 il kapsamında il ve ilçe bazındaki deprem istatistikleri, bölgenin jeomorfolojisi, litolojisi, fay sistemleri ve asıl yıkıma neden olan iki büyük depremin lokasyonu ile ilişkilendirilerek tematik doğal kırılma dağılışı ve sıcak nokta analizleri yapıldı. Böylelikle yıkıma neden olan litolojik-morfolojik faktörler ortaya çıkarılarak, yeni bir sismik risk haritası anlayışı geliştirilmesi konusunda bir kapı aralandı. Çünkü depremin odak noktasına yakın bazı alanlarda önemli bir etki görülmezken (Gaziantep şehri gibi) uzaktaki alanlar olağanüstü etkilenmiştir (Adıyaman ve Diyarbakır gibi).

3. Aşamada, depremle ilişkili 11 ili kapsayan alanların genelleştirilmiş jeomorfoloji altlığı oluşturuldu. Her bir morfolojik ünitenin bünyesinde yer alan yerleşmelerin 6 Şubat depremlerinden etkilenme derecesi göz önünde bulundurularak, deprem öncesi ve sonrasına ait saha gözlemleri ve literatür çalışmaları doğrultusunda aşağıdaki gibi bir rölyef sistematiği önerildi:

Yüksek ve Dağlık Rölyef

-Güneydoğu Anadolu Bölgesi Karstik Platoları

-Karacadağ Volkanik kütlesi

-Güneydoğu Toroslar

-Amanos Dağları

Alçak Rölyef, Ovalar ve Havzalar:

-Güneydoğu Toroslar kuzeyinde (Yayardı bölge) oluşmuş Çek-Ayır (Pull-Apart) ve Piggy-back tipi ova ve havzalar:

·         Malatya Havzası

·         Hazar Gölü Havzası

·         Elâzığ Çevresindeki Ovalar

·         Elbistan Havzası

-Graben ova ve havzaları:

        • Antakya-Maraş Grabeni (Amik-Türkoğlu-Sağlık-Narlı ve Kahramanmaraş ovaları)
        • Fırat Nehri’nin doğusundaki tektonik ovalar: Suruç ve Harran-Akçakale ovaları
        • Birecik-Kargamış, Haral, Elbeyli, Tilbeşar ve Kilis ovaları

-Senklinal ova ve havzalar:

·         Araban ve Yavuzeli ovaları

-Sag-pond (fay gölleri) çöküntüleri:

·         Gölbaşı-Azaplı-İnekli Depresyonu

-Amanos Dağları batısındaki kıyı ve delta ovaları:

·         Çukurova

·         İskenderun, Dörtyol-Erzin ve Osmaniye ovaları

-Yüksek dağ içi ovaları:

·         Düziçi Ovası

·         Erkenek Polyesi

-Sübsidans karakterli Pliyosen tortulanma havzaları:

·         Diyarbakır Havzası

·         Adıyaman Havzası

 

3. BÖLGEDE MEYDANA GELEN TARİHSEL DEPREMLER

Bölgede yakın geçmişte olduğu gibi tarihi ve tarih öncesi dönemlerde de yıkıcı depremler meydana gelmiş ve yerleşmeleri etkilemiştir (Tablo 1). Doğrudan deprem etkisiyle olduğu belirtilmemesine rağmen birçok arkeolojik kazı raporunda yerleşme ünitesindeki yıkım ve tahribattan söz edilmektedir. Ziyaret Tepe (Matney ve diğ. 2004), Gire Cano (Schachner, 2002), Kavuşan Höyük (Özfırat, 2006) ve Salât Tepe’de (Esentürk ve diğ, 2007) rastlanan yıkımlar bunlar arasında sayılabilir (Karadoğan ve Yıldırım, 2010).

 

Tablo 1. Aletsel döneme kadar Milattan sonra Güneydoğu Anadolu ve çevresinde meydana gelen büyük depremler

Kaynak: Soysal vd., 1983; Karabacak, 2007.

 

Bugünkü deprem bölgesi, antik devirlerde, eski çağlarda, Bizans döneminde birçok depremle karşılaşmış, ayrıca coğrafi bağlantısı dolayısıyla Filistin ve Kuzey-Suriye'deki deprem merkezlerinden de etkilenmiştir. Örneğin 508 yılında meydana gelen depremde EI-Cezire ve Suriye'den başka, Anadolu'nun özellikle doğu ve güneydoğusunda etkili olmuş ve çok büyük can ve mal kaybını doğurmuştur. Bölgede bulunan Urfa, Harran, Samsat ve diğer bazı şehirlerin önemli bir kısmı harap olmuş, pek çok kişi enkaz altında kalarak yaşamını yitirmiştir. Bütün Maraş şehri adeta yok olmuştur (Arık,1992).

526 yılında meydana gelen deprem Antakya’da yaşanan depremlerin en önemlisidir.  526 depremi 29 Mayıs günü akşamı bir festival için şehirde toplanmış binlerce insan bu felakete yakalanmıştır.  Tarihsel belgelere dayanan incelemeler can kaybının 250.000 ile 300.000 arasında olduğunu bildirmektedir (Ergin vd., 1967; Karaki, 1987; Ambraseys and White, 1997; Guidobani, et al., 2004). Depremde hem Seleucia Pieria (modern Samandağ), hem de Dafne (Modern Harbiye) ile çevresindeki 30 km’lik çok geniş bir alan tümüyle yıkılmıştır. Bu depremin artçı sarsıntıları bir buçuk yıl devam etmiştir.

Osmanlı döneminde Antakya'da meydana gelen çok sayıda deprem arasında 1615, 1789, 1822 ve 1872 yıllarındaki depremler en önemli olanlarıdır. 1789'da gerçekleşen depremde Elâzığ ve Tunceli çevresinde büyük yıkımlar yaşanmış ve 51.000 kişi hayatını kaybetmiştir (Karadoğan ve Yıldırım 2010).

13 Ağustos 1822 depremi bölgede son 5 yüzyılda meydana gelmiş olan en büyük depremdir. Karadeniz kıyılarında dahi hissedilen bu depremde Gaziantep, Antakya, İslâhiye ve Halep arasındaki bölgede (özellikle Antakya, Belen ve İskenderun’da) çok ağır hasar ve yıkım meydana gelmiştir (Ergin vd., 1967). Ölü sayısı hakkında kesin bir bilgi olmamakla birlikte, bu sayının 60.000’e kadar çıktığı ileri sürülmektedir (Sbeinati, et al., 2005).  Depremin artçı sarsıntıları 2 yıl devam etmiştir. Ambraseys and White (1997)’e göre 1822 depremi (M=7,4) Amik Ovası’nın kuzeyinde meydana gelmiştir (Şekil 3). Özellikle Amik Ovası ve İskenderun sahil kesiminde büyük ölçüde sıvılaşmalar oluşmuştur. En büyük zarar Amik Ovası’nda Afrin Nehri çevresindeki köylerde meydana gelmiştir.  Afrin ve Asi nehirleri bazı kesimlerinde yatağını terk etmiştir. Nehrin bazı yerlerinde sular çekilmiştir. Ambraseys (1989), depremle birlikte yerin yarılıp açıldığından bahsetmiş fakat bu yüzey kırıkları hakkında hiçbir lokasyon vermemiştir (Karabacak, 2007).

1900 yılından günümüze aletsel kayıt döneminde bölgede, çoğunluğu DAFZ’a bağlı büyüklüğü M>6.0, I₀=VII olan önemli depremler olmuştur (Tablo 2, Şekil 4). Aletsel dönemde Türkiye’de Kuzey Anadolu Fayı (KAF) ile DAFZ kıyaslandığında KAF’ın daha etkin olduğu kabul edilir (Ambraseys,1971). Tablo 2’de bölge ve yakın çevresinde aletsel dönemde 2020 yılına kadar meydana gelen bazı büyük depremler verilmiştir. Aktif fay zonlarında paleosismolojik çalışmaların modellenmesi ve afet risk yönetiminde mekânsal analizlerin öngörü yeteneklerimize önemli katkıları vardır. Bu katkılardan en önemlisi deprem üretme potansiyeli yüksek olan yerlerin, sismik boşlukların belirlenmesidir. Ancak bu riskli kuşakların belirlenmesi tek başına deprem tehlikesinden korunmak için yeterli değildir. Depreme dirençli yerleşim alanlarının tasarlanması, Türkiye gibi tektonik bakımdan aktif ülkelerde ertelenmemesi gereken bir konudur. Nitekim son depremler bir kez daha bu gerçekle yüzleşmemize neden olmuştur.

Ceyhan ve İskenderun gibi Amanos Dağları’nın batısında meydana gelen depremler ve 6 Şubat 2023 depremleri bir tarafa bırakılacak olursa Güneydoğu Anadolu ve Doğu Akdeniz bölgelerinde sismik etkinliğin daha çok Gölbaşı’nın doğusunda olduğu görülür (Şekil 4). Gölbaşı segmentinin batısında, özellikle ÖDFZ çevresindeki sismik boşluk, aletsel dönemde bölgede meydana gelen M>3.0 depremlerin veritabanına işlenerek (6 Şubat 2023 depremleri hariç) oluşturulan hotspot analizi haritasından da açıkça izlenebilmektedir (Şekil 5).

Tablo 2. Aletsel dönemde Güneydoğu Anadolu ve çevresinde meydana gelen depremler

Kaynak: B.Ü. Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Ulusal Deprem İzleme Merkezi verileri

 

4. BULGULAR

Geniş bir alanda etkili olan 6 Şubat ve sonrasındaki depremlerin etki sahasını, morfolojik ilişkilerini görebilmek için il ve ilçe bazında yıkılmış, acil yıkılması gereken ve ağır hasarlı bina verileri CBS ortamında veritabanı oluşturularak haritalandı ve jeomorfolojik altlıklarla ilişkilendirildi. Hasarlı veya yıkık bina verileri, farklı zamanlarda farklı kurumlarda devam eden tespit, yıkım ve imar süreçleri nedeniyle değişiklik göstermektedir. Bu nedenle söz konusu verilerin deneştirilmesi konusunda zorluk yaşandı ve felaketin boyutlarından dolayı bugün bile kesin verilere ulaşmak ve netleştirmek neredeyse imkansızdır. Ancak belli bir zaman kesitinde ilgili kurumların verdiği geçici verilerden ve raporlardan haritalanabilecek ve depremin etki ve sonuçlarının dağılışını verebilecek veriler bir araya getirildi. İlçe verileri için en uygun veri topluluğu olarak Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Yapı İşleri Genel Müdürlüğü’nün, 16 Şubat 2023 tarihli raporu esas alındı. Bu veriler 10 günlük süre içinde, ilk günkü büyük depremler ve sonrasında meydana gelen 10 günlük artçı sarsıntılar sonucu yıkılmış olan bina bilgilerinden oluşmaktadır. Dolayısıyla daha sonra yıkılmış ve hasarlı olup yıkılmasına karar verilen bina bilgilerini kapsamamaktadır. İl toplam verileri ise Cumhurbaşkanlığı SBB raporundan alındı. Bu veriler, aradan geçen yaklaşık bir aylık zaman içinde yapılan çalışmalar sonucu depreme bağlı yıkılmış binalar ile sonradan yıkılmasına karar verilerek yıkılan, ayrıca yıkılması gereken ağır hasarlı bina sayılarını içerir. Bu veriler Tablo 3’te verilmiş olup ayrıca çeşitli katmanlardan oluşan CBS katman setlerine il ve ilçe sayısal verileri olarak işlenerek analiz edilmek üzere tematik haritaların üretiminde kullanılmıştır (Şekil 6,7,8).

 

Tablo 3: 11 ili etkileyen 6 Şubat depremleri sonucu yıkılan bina sayısı (ilçeler göre) ile acil yıkılacak, ağır hasarlı ve yıkılması gereken bina sayısı (İllere göre).

Kaynak:1- Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Yapı İşleri Genel Müdürlüğü, 16 Şubat 2023 tarihli raporuna göre (TV5). 2-Cumhurbaşkanlığı SBB raporuna göre.

 

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı, Strateji ve Bütçe Başkanlığı, 2023 Kahramanmaraş ve Hatay Depremleri Raporu’nda depremden etkilenen ve Afet Bölgesi ilan edilen illerde il bazında yıkık, acil yıkılması gereken ve ağır hasarlı bina sayıları verilmiştir. Bu verilerden hareketle, il bazında yıkık, acil yıkılması gereken ve ağır hasarlı bina sayılarıyla oluşturulan doğal kırılma yöntemli sınıf aralıklı harita üretildi (Şekil 6). Her bir ilin kapladığı alan farklı jeomorfolojik üniteler üzerinde bulunduğu, bu nedenle hasar-jeomorfolojik ilişki bağlamında bu haritanın fikir vermeyeceği düşünülebilir. Fakat deprem sonrası uzun çalışmalar sonucunda oluşturulan özellikle acil yıkılması gereken ve ağır hasarlı bina sayısı oldukça fazla olup, dağılışı büyük önem arz etmektedir.

Harita incelendiğinde en yüksek değere sahip ilin Hatay olduğu görülür. Hatay’ı Kahramanmaraş, Malatya ve Adıyaman izlemektedir. En düşük değerlere sahip iller ise Adana Kilis ve Şanlıurfa’dır (Şekil 6).

Daha dar alanlı olması nedeniyle jeomorfoloji-deprem etkileri ilişkisini ilçe bazındaki dağılış haritası daha iyi vermektedir. Ne var ki, afet bölgesindeki tüm ilçelerin yıkık, acil yıkılması gereken ve ağır hasarlı binalarına ait sağlıklı veriler mevcut değildir. Bu nedenle ilçe bazında afetin etki alanı dağılış haritasını oluşturabilmek için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Yapı İşleri Genel Müdürlüğü’nün, 16 Şubat 2023 tarihli raporundaki veriler esas alındı. Bu veriler 6 Şubat ve sonrasındaki 10 gün içinde deprem sarsıntılarıyla yıkılmış binaları da kapsamaktadır. İlçe bazında 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen depremlerden 10 gün sonra yıkık bina verileriyle elde edilen doğal kırılma yöntemli sınıf aralıklı haritaya bakıldığında, Samandağ’dan Pazarcık ve Kahramanmaraş depresyonuna uzanan Antakya-Maraş Grabeni içindeki ovalarda yer alan ilçelerin, ayrıca Ekinözü’nde meydan gelen ve aynı gün gerçekleşen ikinci büyük depremin lokasyonu nedeniyle, merkezinde Malatya Doğanşehir ilçesinin olduğu kuzeydeki ova ve depresyonlarda bulunan ilçelerin en fazla yıkıma uğrayan alanlar olduğu görülür (Antakya, İslâhiye, Nurdağı, Kahramanmaraş merkez, Pazarcık, Elbistan, Doğanşehir, Malatya merkez, Adıyaman merkez ve Gölbaşı). Deprem odak noktalarına yakın olsalar bile, bazıları ova ve havza tabanlarında yer aldıkları halde Amanos Dağları’nın batısındaki ve Gaziantep-Şanlıurfa paltolarındaki yerleşmelerde yıkımın çok az veya olmadığı görülmektedir. Bunlara örnek olarak; Adana merkez, Ceyhan, Afşin, Kilis, Gaziantep merkez, Araban, Yavuzeli, Çelikhan, Birecik ve Suruç verilebilir (Şekil 7).

 

Aynı verilerle oluşturulan sıcak noktalar (hotspot) haritasına bakıldığına en sıcak kritik alanların güneyde Amik Ovası’ndan başlamak üzere Kahramanmaraş’a kadar olan güney-kuzey doğrultusunda uzanan Antakya-Maraş grabeni ve Elbistan’dan başlamak üzere Güneydoğu Toroslar gerisindeki (kuzeyindeki) tektonik havzalar ile yine Güneydoğu Toroslar güneyindeki tortulanma havzaları olduğu dikkati çeker. Buna, üzerine Karacadağ volkanik platosunun oturduğu Diyarbakır kentini de ekleyebiliriz (Şekil 8). Soğuk, yani yıkımın düşük olduğu alanlar ise adeta bir bariyerle sıcak, yani yıkımın yüksek olduğu alanlardan ayrılan Amanoslar batısı, Karacadağ’ı merkeze alan kuzey-güney yönlü bir hat ve bölgenin güneyindeki Gaziantep-Şanlıurfa kalker platosudur.

Depremden etkilenen bölgelerdeki binaların inşa yılı, mimari özellikler, kat sayısı ve ana taşıyıcı yapı sistemi gibi değişkenlerin farklı olması şüphesiz yıkılan bina sayısını etkilemiştir. Fakat binaların taşıyıcı sistemlerinin yaklaşık %90’ının betonarme olması, yarısından çoğunun zemin etüdü raporuna sahip olması ve yaklaşık %80’inin 42 yıllık veya daha yeni olması (Cumhurbaşkanlığı SBB Raporu, 2023; TMMOB Mimarlar Odası Raporu, 2023) yapı standartlarının yanında yıkıcı etkileri denetleyen başka fiziki çevre koşullarının da olduğunu düşündürmektedir. Özellikle ova ve havzalarda depremden sağlam veya az hasarla kurtulan yapı stoğunun yeni yapılaşma sürecinde yol gösterici tecrübeler olarak değerlendirilmesi gerekir.  

Şekil 9’da ilçe verileri, çevrelerinin merkezi konumundaki yoğun nüfuslanma alanları olan ilçe merkezlerine yüklendi ve genel hatlarıyla belirlenen bölgenin morfolojik birimleri katmanıyla çakıştırıldı. Elde edilen tematik haritada 6 Şubat depremleri ve sonrasındaki 10 gün içinde meydana gelen artçılarla ilçe bazında yıkılmış bina sayısı büyüklüklerinin ana jeomorfolojik birimler üzerindeki konumlarına bakıldığında önceki haritada bahsedilen sıcak alanların, yani yıkımım fazla olduğu noktaların ova ve havza üniteleri üzerinde olduğu görülür (Şekil 9). Bu durum deprem ve jeomorfoloji ilişkisinin göz ardı edilemeyeceğini, hatta ova ve havzaların da köken, oluşum ve litolojik karakterlerinin detaylıca araştırılması ve bilinmesi gerektiğini göstermektedir. Nitekim aktif fay zonlarına ve deprem odağına görece yakın olup daha az etkilenen yerleşmelerin bulunduğu havzaların yanında daha çok yıkıma uğrayan yerleşmelerin bulunduğu daha uzak havzaların bulunması dikkat çekicidir. Ayrıca saha gözlemlerimizde (Araban ve Yavuzeli’nde) deprem odağına önemli bir mesafe farkı olmayan farklı havzalardaki yerleşmelerin de aynı ölçüde hasar almadığı görülmüştür.   

Depremlerin yıkıcı etkilerinin ve sonuçlarının fiziki olarak tespit edilmesinin yöntemlerinden biri de Uzaktan Algılama yöntemleridir.

Kahramanmaraş ve çevresinde meydana gelen depremlerin neden olduğu hasar belirli bir alan içinde NASA uydu verileri ile Singapur Dünya Gözlemevi-Uzaktan Algılama Laboratuvarı tarafından yapılmaya çalışılmıştır (NASA). Söz konusu çalışma, 8 Şubat 2023 tarihinde Japonya Havacılık ve Uzay Araştırma Ajansı (JAXA) Gelişmiş Kara Gözlem Uydusu-2 (ALOS-2)'deki PALSAR-2 radar cihazı tarafından toplanan verilerin, NASA’nın Jet Propulsion Laboratuvarı ve Caltech (Kaliforniya Teknik Üniversitesi)’in iş birliği ile proses edilmesiyle Singapur Dünya Gözlemevi-Uzaktan Algılama Laboratuvarı tarafından oluşturulmuştur. Uydu, dünya yüzeyine mikrodalga darbeleri gönderen ve binalar da dâhil olmak üzere genel durumu haritalamak için bu dalgaların yansımalarını dinleyen sentetik açıklık radarı (SAR) taşımaktadır. Singapur Dünya Gözlemevi-Uzaktan Algılama Laboratuvarı, 8 Şubat verilerini depremden önce (7 Nisan 2021 ve 6 Nisan 2022'de) aynı uydu tarafından yapılan gözlemlerle karşılaştırarak değişiklikleri takip etmiş ve hasar görmüş olması muhtemel alanları belirlemiştir (Pamukçu vd., 2023). Bu çalışma ile sadece Antakya-Maraş grabeni içinde, Kahramanmaraş, Türkoğlu ve Nurdağı çevresine ait alanlar işlenmiştir. Ancak herhangi bir sayısal analiz yapılmamıştır.

Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası (HKMO)’nın hazırladığı “Afet Çalışma Ön Raporu’nda Kahramanmaraşlı merkezli depremlerle ilgili uydu verilerinden hareketle yıkılan bina miktarı tespit edilmeye çalışılmıştır. Rapora göre sadece 10 şehir merkezinde tamamen yıkılan bina sayısı 5 binden fazladır. Aynı tarihlerde resmi rakamlara göre yıkılan tüm binaların sayısı 6.444’tür.

Söz konusu raporda uydu görüntüleri ve güncel hava fotoğrafları üzerinden yapılan hızlı analizlere göre, tamamen yıkıldığı tespit edilen bina sayısı şöyledir:

·         Nurdağı ve İslâhiye, Gaziantep: 1000

·         İlçe merkezleri dahil Hatay: 1750

·         Kahramanmaraş şehir merkezi: 1000

·         Adıyaman şehir merkezi: 650

·         Malatya şehir merkezi: 461

·         Osmaniye şehir merkezi: 100

Raporda sayılarla ilgili şu not düşülmüştür: “Bu sayılar farklı verilerle ve ileri analizlerle henüz doğrulanmamış olup bu konuda üyelerimizin ve komisyonlarımızın da içerisinde yer aldığı birçok gönüllü çalışmalar yürütülmektedir ve önümüzdeki günlerde diğer yerleşim yerleri ile birlikte nihai sayılar ortaya konacaktır.”

5. LİTOLOJİK-JEOMORFOLOJİK BAĞLAMDA TESPİTLER VE DEPREM HASARI İLİŞKİLERİ

Depremin farklı etkilerini havzaların karakteri ve çevrelerindeki rölyef ile olan ilişkilerinde aramak gerekir. Nitekim Türkoğlu’ndaki bir deprem 300 km ötedeki Diyarbakır havzasını büyük ölçüde etkilerken, plato ve dağlık sahalardaki yerleşmeleri bir yana, daha yakındaki Çukurova’yı ve Harran-Birecik-Suruç ovalarını aynı derecede etkilememiştir.

Aynı sistem içinde olduğu düşünülen Amanoslar ve Güneydoğu Toroslar, Antakya -Maraş Grabeni kuzeyinden itibaren farklı karakterlere bürünür. Amanoslar otokton bir orojenik kütledir. Halbuki Kahramanmaraş’tan itibaren Güneydoğu Toroslar Allokton karakterdedir ve şaryajlı yapıda olup havzaları örten, havzalar üzerinde taşınan (Piggy-back) yapılardır. Aynı durumu, bölgede Epirojenik etki gösteren Karacadağ kütlesini üzerinde taşıyan Adıyaman ve Diyarbakır havzaları için de söylemek mümkündür. Ancak bölgenin güneyinde yer alan, öncesinde epirojenezle kırılan, sonrasında ise bölgede kendini gösteren doğu-batı genişlemeli tektonik aktivite ile şekillenen Harran, Suruç ve Birecik ovaları, üzerinde alüvyal örtü olsa bile otokton karakterli Arap Platformu birimleri üzerinde şekillenmiştir (Şekil 10).

Aşağıda, depremden etkilenen ve 11 ili kapsayan bölgenin ana jeomorfolojik unsurları belirlenmiş, sahada en fazla yıkıcı etkinin yaşandığı havzaların jeomorfolojik sınıflandırması, analizi, birbirleriyle ve çevrelerindeki rölyef ile ilişkilerine değinilmiştir. Şekil 10’da gösterilen kesitler deprem bölgesindeki rölyef sistematiğinin anlaşılmasını kolaylaştırmak ve tektonik, morfolojik ve litolojik etmenlerin bir arada yorumlanmasına yardımcı olmak için çizildi. 

5.1. Yüksek ve dağlık rölyef

5.1.1. Güneydoğu Anadolu bölgesi karstik platoları

Güneydoğu Anadolu Bölgesinin güney kesimini otokton karakterli üzeri yer yer volkanik malzemelerle örtülmüş, epirojenezle yükselmiş ve bu nedenle derin vadilerle yarılmış ve yine epirojenez etkisiyle güney kesimleri yükselerek kırılmış karstik platolar kaplar. Karacadağ volkanik kütlesinin doğusunda, Diyarbakır Havzası’nın güney kesimlerini sınırlandıran karstik platolar Mardin-Midyat Platosu, batısındakiler ise Şanlıurfa-Gaziantep Platosu olarak adlandırılır. Ancak her iki platonun kuzeydeki sübsidans havza kökenli epirojenik hareketlere karşı gösterdikleri yükselme ve bunun sonucundaki kırılma şekilleri faklıdır. Mardin-Midyat Platosu yükselmeye karşı doğu-batı doğrultulu faylarla kırılırken, Gaziantep-Şanlıurfa Platosu kuzey-güney doğrultulu faylarla kırılmıştır. Bu olay sonucu yakın jeolojik dönem tektonik hareketlerin gerilme karakterli olması nedeniyle de graben ova ve havzalar oluşmuştur (Harran, Suruç ve Birecik-Kargamış ovaları).

Gaziantep-Şanlıurfa Platosu’nun Fırat Nehri batısında kalan kısımları (Gaziantep Platosu) batıda Antakya-Maraş depresyonuyla sınırlanmıştır. Kızıldağ ve Karadağ arasında uzanan Araban Ovası, Fırat Vadisi ile Antakya-Maraş Grabenini hemen hemen birleştirir, grabenin Fırat Vadisine en çok yaklaştığı yer bu alandır (Kalelioğlu, 1971). Platonun kuzeyinde yer alan Karadağ, Araban ile Yavuzeli ovaları arasında adeta bir duvar gibi batı-doğu yönünde uzanır. Çekirdeği Miosen kalkerlerinden meydana gelen bu antiklinalin yamaçları ve özellikle güneyindeki senklinalin tabanı Pliosen veya Kuaterner yaşta bazaltlar tarafından örtülmüştür. Gaziantep Pla­tosu, kuzeyden güneye, kuzeybatıdan güneydoğuya ve batıdan do­ğuya yüksekliği azalır. Kuzeydeki plato yüzeyleri genellikle Lütesien kal­kerleri, Oligo-Miosen kalkeri ve marnlı kalkerler ile bazaltlardan oluşmaktadır. Gaziantep Platosu’nun bu yüksek kuzey kısımları Karasu, Merziman, Nizip Çayı ve kollarının açtıkları derin vadiler tarafından parçalanmıştır. Kilis kentinin kuzey­doğusunda ise Pliyosen veya Kuvaterner bazaltları topoğrafyayı örter (Kalelioğlu, 1071).

Gaziantep-Şanlıurfa Platosu’nun Birecik-Kargamış ovaları ve Fırat Vadisi doğusunda kalan kısmını ise yine kalker arazilerden oluşan Birecik-Halfeti Platosu, Urfa-Bozova Platosu, Fatik Platosu, Tektek Platosu; bazaltik arazilerden oluşan Siverek-Viranşehir Platosu oluşturur. Platoların güneyinde Ceylanpınar-Harran-Suruç ovaları yer alır. Harran ve Suruç ovalarının oluşumunda tektonik olayların önemli bir etkisi vardır.

Plato, bölgede 6 Şubat depremlerinden en az etkilenen alanlardandır. Bu durumun gerekçesini kalın kalker arazilerde ve bunları örten bazalt örtüsünün litolojik karakterinde, söz konusu birimlerin otokton özelliklerinde aramak gerekir. Plato sınırları içinde depremlerde il ve ilçe merkezleri bazında ilk yıkılan bina sayıları; Suriye sınırındaki Kilis’te 130, Fatik Platosu ile Harran Ovası sınırındaki Şanlıurfa’da (Haliliye) 44, Gaziantep Platosu ile Adıyaman havzası sınırındaki Besni’de 125’tir. Görüldüğü gibi doğrudan platonun yüzeyindeki yerleşmelerde ilk sarsıntılarda gerçekleşen bir yıkım yoktur.

5.1.2. Karacadağ volkanik kütlesi

Karacadağ volkanik kütlesi Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin merkezi kısmında önemli bir rölyef oluşturur. Karacadağ volkanizması Üst Miyosen’de başlayarak yakın dönemlere kadar en az üç fazda etkin olmuş ve çok geniş bir alana yayılmıştır. İlk evre ile yüzeye çıkan akıcı bazaltik lavlar ilksel topoğrafyayı örtmüştür. İkinci evre ile Karacadağ’ın esas kütlesi oluşmuş ve ilk evreye ilişkin bazalt plato üzerinde bazaltik lav akıntıları yer almıştır. Üçüncü evre bazik lavları ise, daha az yer kaplamakta olup, dağınık, birbirleriyle ilişkisi olmayan püskürmeler meydana gelmiştir (Haksal, A., 1981). Bölgede yapılan çalışmalar volkanizmanın KB'den GD'ye doğru gençleştiğini göstermektedir (Karadoğan, 2022).

Bazaltik lavlardan oluşmuş bir kütle olan Karacadağ, esas itibariyle büyük bir lav kalkanından ibarettir. Yalçınlar (1961)’a göre, genişliği 80 km ve uzunluğu da 120-130 km olan bu kalkan biçimli volkanın ilk ve esas şeklini muhafaza ettiği sanılmaktadır. Karacadağ volkanik kütlesini, bir ağız veya kraterden çıkan lavlar değil, çeşitli ağızlardan çıkan ve belirli yönlere doğru yayılan lavlar meydana getirmiştir (Sözer, 1968: 17-20). Dağın güneyinde, yani Urfa-Mardin arasında, kabaca doğu-batı yönlü kırıklar boyunca çıkan bazaltlar, muhtemelen Arap bloğunun Güney Anadolu kıvrımları üzerine itildiği esnada meydana gelip, sonradan oynayan faylar boyunca ortaya çıkmışlardır (Ardos, 1992; 55).

Diyarbakır kenti, Siverek ve Viranşehir (Şanlıurfa) ilçe merkezleri, Karacadağ lavlarının oluşturduğu volkanik plato üzerinde kurulmuş yerleşmelerdir. Karadoğan (2019), Karacadağ bazalt platosunun zemin özellikleri nedeniyle üzerinde kurulu olan yerleşmelere, özellikle Diyarbakır kentine, depremsellik açısından bir avantaj sunduğunu belirtmiştir. İmamoğlu (2019)’nun Diyarbakır il merkezinde yaptığı mikrotremor çalışmalarında genç alüvyonlar ve konsolide olmuş birimler 0.7-0.8 frekans değerinde deprem dalgası büyütme etkisi gösterirken, şehrin batı yakasındaki bazalt zeminlerde ise, belirgin bir büyütme değeri görülmemiştir.

Karacadağ dışında, bölgede özellikle Şanlıurfa ve Gaziantep paltolarında da geniş volkanik örtüler mevcuttur ancak bunlar morfolojik ünite olarak bünyesinde yer aldıkları paltoların bir parçası sayılırlar. Bu nedenle Karacadağ volkanik kütlesi tek başına bir morfolojik ünite olarak ele alınmıştır.

5.1.3. Güneydoğu Toroslar

Güneydoğu Anadolu platolarının kuzeyini çevreleyecek biçimde bir yay çizen Güneydoğu Toroslar, batıda Kahramanmaraş'ın kuzeyindeki Ahır ve Engizek dağları ile başlar ve doğuya doğru Malatya, Karaoğlan, Mastar, Maden, Akdağ ve Muş Güneyi Dağları’yla devam ederek Van Gölü güneyine doğru ortalama 50 kilometre genişliğinde bir kuşak şeklinde uzanır. Yükseklikleri yer yer 3000 m’yi aşan Güneydoğu Toroslar, az geçit veren sıra dağlardır.

Bu dağlık kütlenin en belirgin özelliklerinden birisi, Reşadiye Geçidi, Dicle Vadisi, Bitlis Vadisi gibi gibi ancak belirli yerlerinde geçitlerin olmasıdır. Bu geçitlerden birisi Doğanşehir-Gölbaşı arasındaki Boruk dağı üzerinde 1510 m yüksekliğinde yer alan Reşadiye Geçiti’dir. Güneydoğu Toroslar üzerinde yer alan önemli bir diğer geçit ise, Dicle Boğazı’dır. Güneydoğu Toroslar’ın iki uçta 2500 metreyi aşan yükseltisi Hazar Gölü-Maden hattına doğru tedricen azalarak 2000 metreye düşer. Bu alçalma sahasının en çukur kısmına yerleşmiş olan Dicle Vadisi ve daha doğudaki Bitlis Çayı koridoru, tarihin en eski çağlarından beri işlek yollardır (Yiğit, 2002).

Yılmaz vd. (1984), Güneydoğu Anadolu Orojenik Kuşağı’nı yaklaşık doğu-batı gidişli, güneyde Arap Platformu ve kuzeyde Orojenik Kuşak olmak üzere iki zona, orojenik kuşağı da kendi içinde istifsel ve yapısal nitelikleri farklı ekay zonu ve nap alanı olarak iki ana bölüme ayırmışlardır. Ekay zonunun, Güneydoğu Anadolu Orojenik Kuşağı’nda naplarla Arap platformu arasında sıkıştırılmış ve dilimlenmiş birimlerden oluştuğunu belirtmişlerdir. Arap platformunun başlıca Üst Kretase ve Miyosen nap yerleşmelerine bağlı gelişmiş iki ana deformasyondan etkilendiği belirtilen bu çalışmaya göre, Alt Miyosen döneminde naplar ve bunun güney cephesini oluşturan ekay zonu bir bütün halinde güneye doğru ilerleyerek Arap platformu üzerine bindirmiştir.

Bingöl vd. (2022)’ne göre Güneydoğu Anadolu Orojenik Kuşağı’nın en önemli tektonik birlikleri, metamorfik masifler, ofiyolitler ve bunlarla ilişkili yay magmatitleri, Kratese-Erken Miyosen sedimanter birimleri ve Maden Karmaşığı’dır. Ofiyolitler Geç Kretase’de (92-82 My) kuzeye doğru dalımlı bir ortamda supra subduction zonda oluşmuşlardır. Ofiyolitlerin Arap Levhası üzerine bindirmesi ile dalan okyanus kapanmış, ancak yitim devam etmiştir. Maastrihtiyen’de Bitlis-Pütürge masiflerinin güneyinde ofiyolitler üzerinde denizel transgresyon oluşmuş ve bu denizel ortam erken Miyosen’e kadar devam etmiştir. Bitlis-Pütürge masiflerinin kuzeyinde ise üstteki okyanusun kalıntısı havzalarda sedimantasyon devam etmiştir. Orta Eosen’de üst mantonun ve dalan kıtasal levhanın ergimesi ile oluşan magma, Bitlis-Pütürge masifleri ve ofiyolitler üzerinde gelişen Maden yayını oluşturmuştur (Bingöl vd., 2022).

Türkiye’nin ve bölgenin en önemli tektonik yapılarından olan Doğu Anadolu Fay Zonu, Palu ilçesi civarından itibaren Gölbaşı segmentine kadar hemen hemen Güneydoğu Toroslar Orojenik Kuşağı’nın içinden geçer. Bu nedenle bu dağ kuşağında yer alan Bingöl, Elâzığ, Malatya, Diyarbakır ve Adıyaman illerine bağlı yerleşmeler, riskli deprem kuşağında yer alırlar (Palu, Sivrice, Doğanyol, Pütürge, Sincik, Çelikhan, Erkenek, Gölbaşı gibi). 6 Şubat depremlerinde de özellikle Malatya güneyindeki ve Adıyaman kuzeyindeki yerleşmeler etkilenmiştir. Besni’de yıkılan bina sayısı 614, Doğanşehir’de 897, Gölbaşı’nda ise 614’tür.

5.1.4. Amanoslar

Amanoslar, doğudan Antakya-Kahramanmaraş Grabeni, batıdan da Akdeniz ile sınırlanmış olup, kıyıdan itibaren bir duvar şeklinde yükselir. Amanos dağları kuzeydoğu-güneybatı yönünde uzanış göstermekte olup, güneye doğru gidildikçe alçalan bir topografik görünüm arz ederek Samandağ’ın batısında dik bir yamaçla denize ulaşarak son bulur.  Doğu ve batı kesiminde yer alan faylarla sınırlanan bu dağlık kütle aynı zamanda Toros kuşağına dik uzanan yapısıyla da dikkat çekmektedir. Amanoslar’ın horst özelliği gösterdiği birçok yazarlar tarafından ifade edilmiştir (Demirkol, 1988; Korkmaz, 2001; Aytaç, 2010; Ege, 2011).

Amanos Dağları, yaklaşık 25 km genişliğinde, 200 km uzunluğunda, SSW-NNE yönünde uzanış gösterir. Doğuda Antakya-Kahramanmaraş Grabeni (Ölü Deniz Fayı), batıda ise Haruniye-Dörtyol-İskenderun Grabeni gibi iki önemli çöküntü alanı arasında kalır. Kuzeyi ise Kahramanmaraş batısından başlayıp Ceyhan Nehri batısına kadar doğu-batı yönünde uzanış gösteren Miyosen çökelleri ile sınırlanır.

Amanos Dağları’nın doğu ve batıdan faylarla sınırlanmış olması, horst veya antiklinoryum olduğu konusunda değişik görüşlerin ileri sürülmesine neden olmuştur (Korkmaz, 2000). Ketin (1966) ‘e göre Amanoslar, Toroslar’ın dış kuşağında yer almaktadır.

 Amanos kuşağı, Türkiye tektoniği içinde farklı özellikler sunar. Toros ve Güneydoğu Anadolu dağlarının doğu-batı doğrultulu olmasına karşılık Amanoslar’da güneybatı- kuzeydoğu uzanış belirgindir. Bu farklı doğrultuların kesişme bölgesi Kahramanmaraş’ın batısına rastlar. Ancak burada Amanos kuşağı ile Toros kuşağı arasındaki ilişki Tersiyer sedimentleriyle örtüldüğünden ana tektonik ögeleri tanımak güçleşir. Amanoslar’da iki yapısal olay yerel morfolojiyi şekillendirmiştir. Bunlardan biri Üst Kretase ofiyolit bindirmesi, diğeri ise Neojen’den başlayıp halen devam eden faylanmalardır (Korkmaz, 2000).

Amanos Dağları’nın doğu ve batısındaki yerleşmelerin 6 Şubat depremlerinden etkilenme derecelerine bakıldığında bu dağların bir bariyer vazifesi gördüğü anlaşılır. Depremlerin odak noktasına yakın, Düziçi (33 bina) Bahçe (28 bina), ve Osmaniye’de (148 bina) Antakya-Maraş grabeni içindeki yerleşmeler kadar olmasa da yıkım söz konusudur ancak, yakınlığı ve zemin riskleri dikkate alındığında Çukurova ve çevresinde fazla bir etki söz konusu değildir.

5.2. Alçak Rölyef, Ovalar ve Havzalar:

Depremlerin etkili olduğu ve genellikle alüvyonlarla örtülü olan bu alçak alanlar sadece bilinen (yüzeyinde akarsuların aktığı yarılmamış topoğrafyalar) ova şekillerinden ibaret olmadıklarından bunlar için havza kavramı kullanılmıştır. Ancak burada ileri sürülen hidrografik havza değil jeolojik ve jeomorfolojik havzalardır. Çünkü Malatya, Adıyaman ve Diyarbakır düzlükleri aslında dış drenaja bağlandıktan sonra güçlü akarsular tarafından yarılan ve alçak platolara dönüşen düzlüklerdir.

Türkiye’deki ova ve havzaların oluşumu ve kökeni çok farklı olup bunların oluşumu ile ilgili birçok araştırma yapılmış çeşitli görüş ve modeller ileri sürülmüştür (Ardos, 1984; Şaroğlu ve Yılmaz, 1986; Bozkurt, 2001). Ancak hemen tüm sınıflamalarda tektonik faktörler bir şekilde etkili olmuştur. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki ova ve havzalarının oluşum kökenleri ve mekanizmaları karmaşıktır. Özellikle Doğu ve Kuzey Anadolu fay hatlarına yakın ova ve havzaların oluşumları farklı tektonik davranışlarla ilişkilendirilmiş ve bu konuda birçok model ileri sürülmüştür.

Ova ve havzaların oluşum kökenleri yanında onlara asıl karakterlerini kazandıran, Pliyo-Kuvaterner boyunca maruz kaldıkları sedimantasyon özellikleridir. Son depremlerde yerleşim yerlerinin farklı derecelerde etkilenmelerini havzaların sedimantasyon özelliklerinde aramak ve bu doğrultuda ayrım ve sınıflandırmalara gitmek gerekir.

5.2.1. Güneydoğu Toroslar kuzeyinde (Yay ardı bölge) oluşmuş Çek-Ayır (Pull-          

          Apart) ve Piggy-Back tipi ova ve havzalar

5.2.1.1. Malatya Havzası

Malatya Havzası Doğu Anadolu Bölgesi’nin Yukarı Fırat Bölümü’nde yer alır. Akarsularla yarılmış alçak plato özelliğindeki Malatya Havzası, kuzeyde volkanik yapılı Yama Dağı’nın uzantılarını oluşturan alçak plato sahası, batıda Nurhak Dağları’nın uzantılarını oluşturan Hekimhan’a kadar uzanan plato sahaları, güneyde kuzeydoğu-güneybatı yönlü Malatya Dağları ile çevrelenmiştir (Karadoğan, 2010).

Malatya kentinin de içerisinde yer aldığı havza, 750-1000 m ortalama yükseltiye sahip tektonik bir çukurluktur. Ova, kabaca üçgeni andırır ve doğu-batı uzanımlıdır. Kuzey-güney doğrultuda genişliği ortalama 30-35 km, doğu-batı yönünde uzunluğu ise ortalama 55-60 km’dir. Ovanın güneyinde Güneydoğu Toroslar’ın uzantıları olan Malatya Dağları 2500 m yükseltiye ulaşır.

Ovanın batısındaki ve kuzeyindeki genelde yüksek plato alanları olarak değerlendirilebilecek sahalar, yer yer yapısal fakat daha çok aşınım yüzeyi karakterindeki düzlüklerdir (Karadoğan, 2010).

Malatya Havzası, Kuruçay, Tohma Suyu ve kolları; Sultansuyu, Beyler Deresi ve Banaz Deresi’nin derin vadileriyle kazılmış, daha yüksek bir takım plato ve dağlarla çevrilmiş alçak bir platolar topluluğudur (Tanoğlu, 1943). Havzanın genel eğimi güneyden kuzeye, kuzey kesimde batıdan doğuya doğrudur.

Malatya Havzası gravite tektoniği ile oluşmuştur. Havza, muhtemelen erken Miyosende şekillenmiş ve Orta Miyosen sonunda kapanmıştır. Arap bloğunun kuzeye itilmesi ve Anadolu bloğunun batıya itilmesi sonucu ortaya çıkan doğu-batı doğrultulu sıkıştırma, kuzey-güney doğrultulu genişleme kuvvetleri sonucunda KD-GB yönlü faylanma hattına uygun Malatya çöküntüsü oluşmuştur. Güneydeki blok yükselerek şiddetli derecede tektonizma geçirmiş, tektonik birimler ilk konumlarını, orijinal ilişkilerini koruyamamış, sürüklenme, bindirme, ekaylanmalar ve metamorfizma olayları gerçekleşmiştir (Gözübol vd., 1992).

Dislokasyon çöküntüsü olan Malatya Havzası, Oligosenden itibaren gelişen tektonik olaylar neticesinde dikey yönlü faylarla kırılmış, kenarları sıkıştırılmıştır. Ovayı enine kesen hâkim fay hattı KKD yönlüdür ve Fırat’ı katederek güneyde Malatya’ya kadar uzanarak ovaya, KKD yönünden genişlemiş graben karakteri kazandırmıştır (Karadoğan, 2010).

Malatya Havzası’nı tektonik kökenli bir depresyon olarak ifade eden Atalay (1982), havzanın tersiyer başlarında Eosen denizi tarafından işgal edildiğini, bugün için bu denizel ortam arazilerinin Beydağları’nın etekleri (havzanın güneyi) boyunca yaygın olduğunu ifade etmektedir. Muhtemelen Pliyosen’de Malatya Havzası’nın yer aldığı alanın çöktüğünü belirten Atalay’a göre, havzanın çökmesi ile yüksek sahalarda akarsu aşındırması şiddetli olarak canlanmış ve taşınan malzeme havzaya birikmiştir. Olasılıkla Pleyistosen sonlarına doğru Malatya Havzası, güneydoğudan sokulan Fırat Nehri tarafından kapılmış ve böylece havza dış drenaja açılmıştır. Fırat Nehri’nin taban seviyesindeki alçalmaya bağlı olarak yüksek sahalardan kavuşan akarsular tarafından Pliyo-Kuvarterner çökelleri 100 metreden fazla yarılmış ve böylece plato görünümlü bir yüzey oluşmuştur (Karadoğan, 1999;15).

Elibüyük (1978)’e göre ise; Malatya Havzası, kenarlarındaki tektonik hareketlerle çökmüştür. Havzadaki düzlükler son zamanlara kadar doğuda Fırat nehri vadisi ile sınırlandırıldığı halde şimdi Karakaya baraj gölü tarafından sınırlandırılmaktadır. Gölün batısında kalan bu geniş düzlükler ortada Tohma Suyu, güneyde onun kollarından Beyler Deresi ile kuzeyde Kuruçay tarafından 50-150 metre yarılarak bölümlere ayrılmıştır.

Tüm araştırıcıların dikkat çektiği çevredeki faylara dayanarak Malatya Havzası için bir pull-apart (çek-ayır) havza modeli uygundur ancak allokton birimlerden oluşan geniş bir nap alanı gerisinde oluştuğu için piggy-back havza modeline de uygundur.

Havzanın güney kenarında kurulmuş olan Malatya kenti ve yakın çevresindeki banliyöler 6 Şubat ve sonrasındaki depremlerden en fazla etkilenen yerlerdendir (ilk 10 gün içinde Yeşilyurt’ta 649, Battalgazi’de 384, Doğanşehir’de 897 ve Akçadağ’da 355 olmak üzere toplam 2285 bina yıkılmıştır). Artçı şoklar çok uzun süre devam etmiştir ve gittikçe yıkılan bina sayısı sürekli artmıştır. Cumhurbaşkanlığı raporuna göre il sınırları içinde yıkık ve yıkılması gereken bina sayısı 71.509’dur. Bu vahim tablonun nedenini, havzanın tektonik konumu, sedimantasyon özellikleri ve havza morfolojisinde aramak gerekir.

5.2.1.2. Hazar Gölü Havzası

Hazar Gölü depresyonu DAFZ sisteminde yer alan tektonik bir havzadır. Fırat drenaj havzasında yer alan Elâzığ kentinin yaklaşık 25 km güneydoğusunda yer alan göl, Dicle Havzası'nın en üst kısmını Fırat Nehri Vadisi'nden ayıran su bölümü alanında bir çöküntüyü kaplamaktadır (Karadoğan & Kuzucuoğlu, 2019). Bu çöküntü yaklaşık 20 km uzunluğunda ve 3-5 km genişliğindedir. Hazar Gölü depresyonunun güneyinde DAFZ'nin bir unsuru olan Sivrice Fay Zonu uzanır. Sivrice FZ, 32 km uzunluğunda, 5 km genişliğinde ve özellikle Hazar Baba Dağı’nın kuzey yamaçlarında önemli miktarda normal kayma bileşenine sahip bir faydır (Aksoy vd. 2007). Burada DAFZ'nin ana fayı doğuda iki kola ayrılarak Hazar Gölü boyunca güneybatı yönünde ilerlemektedir. Bu uzanış, birbirine paralel olmayan iki mercek şeklindeki çöküntü bir horst ile ayrılır. Bu grabenlerden biri 220 m derinliğindeki Hazar Gölü tarafından işgal edilmiştir (Moreno vd., 2010). Hazar Gölü'nün seviyesi, zaman içinde birçok kez değişmiş olup, kıyılarının üzerindeki teraslardan (Günek ve Yiğit 1995; Tonbul ve Yiğit 1995) ve gölün mevcut seviyesinin altındaki teraslardan (Eriş, 2013; Eriş vd., 2016) anlaşılmaktadır.

Hazar Gölü depresyonunda, iki ayrı akarsu deltası üzerinde bulunan batıdaki Sivrice ve doğudaki Gezin yerleşmeleri 2020 yılındaki depremlerden olumsuz etkilenmiştir. Çok sık depremlerin yaşandığı Hazar Gölü depresyonu ve çevresindeki yerleşmelerde (Sivrice, Gezin) son depremlerde herhangi bir yıkım yaşanmamıştır.

 

5.2.1.3. Elâzığ Çevresindeki Ovalar

Elâzığ çevresindeki ovalar, Güneydoğu Toroslar orojenik kuşağına yerleşmiş Hazar, Kavak-Gözeli ve Behrimaz ovaları gibi boyuna depresyonların dışında, bu kuşağın kuzey kenarı boyunca sıralanmış ve birbirinden fazla belirgin olmayan eşiklerle ayrılan ovalar zincirini oluşturur. Batıda Baskil Ovası ile başlayan tektonik kökenli bu çöküntü ovaları doğuya doğru Kuzova-Hankendi Ovası, Uluova-Elâzığ Ovası, Yarımca Ovası, Kovancılar-Başyurt Ovası ile devam ederek kuzeydoğuda Karakoçan Ovası ile son bulur (Tonbul, 1987).

Genel olarak D-B yönünde uzanış gösteren bu ovalardan farklı olarak Kuzova, K-G yönündeki doğrultusuyla yöredeki yer şekillerinin genel uzanışına dik bir durum gösterir. Önemli bir kesimi kenarlarda Eosen yaşlı tortul depolardan, merkezi kesimde ise daha genç çökellerden meydana gelen senklinal biçimli bir havzadır. Baskil Ovası ise kuzeydeki Hasandağı, güneydeki Bulutlu Dağı arasında tektonik hareketlere bağlı olarak oluşmuştur. Ovanın tabanı birikinti yelpazeleriyle maskelenmiş durumda olup kuzeyden güneye doğru belirgin bir eğime (%10) sahiptir. Ovayı kuzeyden çevreleyen Hasandağı'nın yamaçları faya bağlı olarak oldukça dik olup eğim %40-50'yi bulur. Tabanında Neojen gölsel depolara da yer vermesine karşılık, ova yüzeyi tamamen Kuvaterner yaşlı kum-çakıl depolarıyla kaplıdır (Tonbul, 1987).

Günümüzde doğu bölümü Keban Baraj Gölünün bir körfezi durumunda olan Uluova, kuzey ve güney kenarlarından faylı bir senklinal özelliğine sahiptir. Ova batıdan doğuya doğru az eğimli olup Kuvaterner'deki çökmelerle son şeklini almıştır (Akkan, 1972). Tabanı kalın bir alüvyal örtüyle kaplı olup, eğimi doğudan batıya doğru artar. Kuvaterner'deki çökmelerle son şeklini alan Uluova'nın doğusunda Neojen’de ve Kuvaterner başlarında çökelmiş, daha sonra hafifçe kıvrımlanmış genç çökeller bulunur. Ovanın büyük bir bölümü Keban Baraj Gölü tarafından kaplanmış durumdadır.

Elâzığ kenti tarafından hemen hemen tamamıyla işgal edilmiş durumdaki Elâzığ Ovası, güneybatıdaki Meryem Dağı (1490 m) eşiğiyle Uluova'dan ayrılır. Ovanın D-B yöndeki uzun ekseni 12-13 km, K-G yöndeki genişliği ise 3-3,5 km arasında değişmektedir. Kuzeyde Harput Platosu’na çıkılan yamaçlar faylıdır. Ova batıya doğru gittikçe daralmakta ve belirgin olmayan bir eşikle Hankendi Ovası’na geçilmektedir. Harput Platosu’ndan kaynaklarını alan kuru derelerin oluşturduğu birkinti koni ve yelpazeleri ovanın kuzey kenarı boyunca geniş bir piedmont ovasının (etek düzlüğü) oluşumunu sağlamıştır (Tonbul vd., 2005).

Uluova, doğuda Murat Nehrinin açtığı birleştirme boğazı ile Yarımca-Baltaşı ovalarına bağlanmaktadır. Bu ovalardan Yarımca Ovası Murat Nehrinin kuzey kenarında gelişmiş en yüksek seki düzlüğüne karşılık gelir. Murat nehrinin güney kenarındaki Baltaşı ovası ise, Hazar Gölü depresyonunun doğuya doğru uzanan bir devamı olarak Doğu Anadolu Fay Zonu boyunca şekillenmiş tektonik kökenli bir ovadır (Tonbul ve Özdemir, 1990).

DAFZ üzerinde 24.01.2020 tarihinde Sivrice merkezli 6.7 büyüklüğündeki depremde, özellikle Elazığ’ın alüvyal ova tabanı üzerindeki mahallelerinde ve Hazar Gölü çevresinde bulunan Kürk deltası civarındaki Sivrice ve yine bir Delta düzlüğü üzerindeki Gezin’de meydana gelen yıkımlarda 41 kişi hayatını kaybetmiştir. 2020 yılında meydana gelen depremde yıkılan bina sayısı 1080 iken 6 Şubat 2023 depremlerinde yıkılan bina sayısı 1’dir. Ancak Cumhurbaşkanlığı SBB raporunda Elâzığ ili genelinde yıkık ve yıkılması gereken ağır hasarlı bina sayısı 10156 gibi yüksek bir rakamdır.

5.2.1.4. Elbistan Havzası

Elbistan Havzası, Anatolid-Torid Platformunun iç kesiminde yer alan dağ içi yapısal bir Neojen çöküntüdür. Havza, doğrultu atım bileşenine sahip normal faylarla sınırlanmıştır. Dağ içi bir çek-ayır havzası olarak başlamış ve Miyosen sedimanlarının yoğun bir şekilde deforme olduğu çarpışma sonrası kıta içi sıkışma tektoniğinin ardından Erken Pliyosen tektonik kaçışla ilişkili doğrultu atımlı faylanmalara doğal bir tepki olarak gelişmiştir ve Doğu Toroslar'ın bu kesiminde, temel kayalar olarak adlandırılan kayalar üzerinde gelişen, dağ içi çek-ayır havzaya benzeyen bir desen gösterir (Yusufoğlu,2013).

Havzanın gelişim süreci, Üst Kretase’de Arap Levhası’nın Anadolu Levhası’nı sıkıştırma hareketi ile başlamış (Yılmaz vd., 1987; Yıldırım, 1989), ilerleyen süreçte kıvrımlanıp yükselen dağlık alanlar büyük ölçüde ekaylanmıştır (Tarhan, 1982; Genç, 1987; Yıldırım, 1989). Arap ve Anadolu levhalarının Orta Miyosen’de çarpışmasından sonra havzada bindirme ve sıkışma rejimi yerini doğrultu atımlı faylara bırakmıştır (Gözübol & Gürpınar, 1980).  Üst Miyosen’de havzayı kuzeyden ve güneyden sınırlandıran doğrultu ve düşey atımlı faylar arasındaki saha çökmüş, havza bugünkü görünümünü kazanmıştır (Tarhan, 1982).

Alt Pliyosen’den itibaren dağlık alanlardan taşınan malzemeler havzayı kaplayan göl ortamında birikmiştir. Gölün dolmasıyla bataklık ortamı oluşmuş, kömürlü zonlar bu bataklık ortamında gelişmiştir. Havza dolgusu, neredeyse düz uzanan, yaklaşık 100-300 m kalınlığındaki akarsu-göl çökellerinden oluşur ve Erken Pliyosen'den Kuvaterner'e kadar olan birimler kalın linyit katmanları içerir. Bu katmanlar Miyosen ve daha yaşlı kayaları uyumsuz olarak örter (Yusufoğlu,2013). 

 Kömürlü birimin üzerine karasal kırıntılar ve karbonatlar çökelmiştir (Özdemir & Özsarı, 2009). Kuvaterner’de ise saha epirojenik olarak toptan yükselmiş ve akarsular tarafından derince yarılarak tipik bir havza niteliği kazanmıştır.

Dört tarafı dağlarla çevrili olan havzanın batısında Binboğa Dağları yer alır. Binboğa Dağları’nın temelini Paleozoik’te oluşmuş mermer ve şist ile Orta Triyas-Kretase döneminde oluşmuş kalkerler meydana getirir. Bu birimlerin üzerine tektonik dokanaklı olarak Üst Kretase döneminde oluşmuş ofiyolitler yerleşmiştir (Tarhan, 1982). Mermer ve şistli yapılarda karstik çözünme ve akarsu aşındırmasına bağlı olarak dağlık ve plato yüzeyleri son derece parçalanmış bir görünüm kazanmıştır. Havzanın güneybatısı ve güneyinde Kandil, Berit ve Koç dağları birer antiklinal şeklinde belirmiş olup, Alpin yöne uygun olarak kabaca GB-KD yönlü uzanış gösterir. Bu dağlık alanların kuzey yamaçlarını Elbistan Fayı sınırlandırır. Temelini mermer ve şistlerin oluşturduğu dağlık kütlelerin üzerinde yer yer granitoidler ve ofiyolitler bulunur. Havzanın güneydoğusunda yer alan Nurhak Dağları, bütünüyle kireçtaşlarından oluşmuştur (Esen, 2014).

Havzanın doğusunda yer alan Kepez Dağı, havzanın diğer dağlık kütlelerden farklı olarak, volkanik birimlerden meydana gelmiştir. Bazalt ve tüflerden oluşan dağlık kütle daha ziyade volkanik bir plato görünümündedir. Temelini kireçtaşlarının oluşturduğu Hezanlı Dağı, havzanın kuzeyinde uzanış gösterir. Aynı zamanda bir antiklinale karşılık gelen dağlık kütlenin güney yamacını Tavla Fayı sınırlandırır. Havzanın güneydoğusunda ada görüntüsü sunan münferit dağlar sıralanır. Şardağı ile başlayan ada dağlar Medetsiz Dağı ve Salavan Dağı ile devam eder. Güneydoğu Toros dağlık sistemine dâhil olan bu ada dağlar, Güneydoğu Toros Dağları’nın Elbistan Havzası’nın ortasına doğru uzanan tali bir kolunu oluşturur. Hurman Çayı’nın ikiye böldüğü Elbistan Havzası’nın doğusu ve batısı birbirinden farklı topoğrafik görünüme sahiptir. Havzanın doğusu deniz yüzeyi kadar düz bir ova görünümüne sahip iken, batısı ise akarsularla derince yarılmış plato görünümündedir (Esen, 2014)

Elbistan Havzası'nı kapsayan bölgedeki kabuk yapısının manyetotellürik çalışmalarına dayanarak havza dolgusunun aşağıya doğru maksimum 6 km derinliğe kadar uzandığı varsayılmaktadır (Yusufoğlu,2013). 

6 Şubat depremlerinin ikincisi olan ve 7.7 büyüklüğünde olan deprem, Elbistan Havzası içinde Ekinözü civarında Nurhak-Çardak arasındaki Çardak Fayı üzerinde gerçekleşmiştir. Bu ikinci deprem özellikle Malatya ve Adıyaman’daki yıkımlarda etkili olmuştur. Havzada yer alan Elbistan ilçe sınırları içinde yıkılan bina sayısı 468’dir.

5.2.2. Graben ova ve havzaları

Bilindiği gibi Anadolu, geçirdiği birçok orojenik hareketlerden sonra, epirojenik hareketlerin etkisi altında kalmış, böylece rijid olup, kıvrılma özelliğini kaybetmiş kütleler, çökmüş, yükselmiş, bir tarafa doğru eğimlenmiş, geniş çapta kıvrılmış veya kırılmıştır. Bu kırılma ve geniş çaplı kıvrılmalar birtakım çukurlukların ortaya çıkmalarına neden olmuştur. Bazıları ince-uzun oluklar (sillon), bazıları dairesel veya diğer şekilli bu çukurluklar, zamanla çevreden gelen materyallerle dolmuş, bazıları deniz veya göl haline dönüşmüş ve sonuçta bugünkü tektonik kökenli alüvyal dolgulu ovalar ortaya çıkmıştır (Ardos, 1985). Ne var ki tektonik kökenli ova ve havzaların tümü aynı karakterde değillerdir. Yukarıda değinilen tektonik ova ve havzalar daha çok doğrultu atımlı fayların yön değiştirmesi veya bindirme fayların gerisinde oluşan ova ve havzalar karakterini taşırken, bölgenin en güneyindeki ova ve havzalar doğrultu atımla birlikte genellikle gerilmeli yapılarda düşey bileşenli fayların egemen olduğu ova ve havzalardır. Ancak bunların da tabanlarında havza derinliğine bağlı değişen kalınlıkta alüvyon dolgular mevcuttur.

5.2.2.1. Antakya-Maraş Grabeni (Samandağ, Amik, Türkoğlu, Sağlık, Narlı ve Kahramanmaraş ovaları)

Antakya-Maraş Grabeni birçok tektonik hatla ilişkili olarak ortaya çıkmış ova ve havzalardan meydana gelmektedir (Amik, Türkoğlu, Sağlık, Narlı, Pazarcık ve Kahramanmaraş ovaları).

Antakya-Maraş Grabeni’nin uzanışı kabaca KD-GB doğrultusundadır. Grabenin güney kesimindeki Antakya kenti Habibi Neccar dağı ile Güney Amanoslar arasında kurulmuştur. Grabenin kuzeyde son bulduğu Ahır dağının eteklerinde ise Kahramanmaraş kenti kurulmuştur. Amik Ovası, grabenin güney kesiminde yer alırken Kahramanmaraş Ovası grabenin kuzey kesiminde yer almaktadır. Grabenin en dar yerini ise orta kesimde İslâhiye civarı oluşturmaktadır (Ege, 2014).

Saha, üç ile ait (Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş) birçok yerleşmeyi bünyesinde barındıran ve depremlerden en çok etkilenen ovalar dizisidir. Bu depresyon, bünyesinde ve çevresinde yer alan doğrultu atımlı Amanos (Hacıpaşa), Doğu Anadolu ve Ölü Deniz faylarınca etkilenerek biçimlenmiştir. Hatta bu ana faylara bağlı tali fay hatlarından söz etmek mümkündür. Mevcut yapısal özellikler dikkate alındığında, bu bölgedeki etkin gerilme rejiminin Geç Kuvaterner’de doğrultu atımlı rejimden açılma rejimine doğru değiştiği gözlenmektedir (Karabacak, 2007).

Antakya-Maraş Grabeni çevresi Türkiye’nin en önemli tektonik yapılarından olan Doğu Anadolu Fayı, Ölüdeniz Fayı ve Helen-Kıbrıs Yayı’nın birleşme ve etkileşim alanında bulunmaktadır (üçlü eklem). Hatta bunlara Gölbaşı depresyonu civarında DAFZ ile kesişen Güneydoğu Anadolu Bindirmesi’ni de ekleyebiliriz.

Karabacak (2007)’a göre Arap ve Afrika plakaları arasındaki sınırı oluşturan sol yönlü doğrultu atımlı Ölü Deniz Fay Zonu (ÖDFZ), Suriye sınırı ile Amik Ovası arasında K-G doğrultusunda uzanır ve Asi Nehri’nin batısını takip ederek Boşin Köyü yakınlarında Amik Ovası’na girer. Ovada yapılan ayrıntılı paleosismolojik, jeofizik ve arkeosismolojik çalışmalar fay zonunun Amik Ovası’nı kat ederek Kırıkhan’ın doğusuna kadar uzandığını otaya koymuştur. Suriye sınırı ile Kırıkhan arasında uzanan sol yönlü doğrultu atımlı bu fay, Hacıpaşa Fayı olarak adlandırılmıştır.  Kırıkhan’ın kuzeyinde eğim bileşeni kazanan fay, Karasu Vadisi’nin batı kenarı boyunca uzanmaktadır.  Karasu Fayı olarak adlandırılan bu fay, olasılıkla ÖDFZ ile Doğu Anadolu Fay Zonu (DAFZ) arasındaki bağlantıyı sağlayan en önemli yapıdır. Bölgede günümüzde etkin olan tektonik rejim, olasılıkla Kuvaterner başında Hacıpaşa Fayı’nın aktivitesi ile ortaya çıkmıştır (Karabacak, 2007).

Ergin (1999), yazdığı tezinde Kilikya bölgesinde meydana gelmiş olan depremlerden elde etmiş olduğu fay düzlemi çözümlerinden yararlanarak genel olarak bölgenin gerilme alanını hesaplamış ve bölgenin genel gerilmesi ile ilgili olarak mevcut tektonik rejimi, temelde yanal atımlı ve ancak açılma rejimine yakın olduğunu söylemiştir.

Nalbant vd. (2002), bölgedeki tarihsel deprem modellerinden yararlanarak gerilme artışının Kahramanmaraş ve Malatya arasındaki segmentte olduğunu göstermişlerdir. Bölgede yer alan dört levha arasındaki ilişki düzenekleri ve ana fay zonlarının davranışları günümüze kadar yapılan pek çok levha kinematiği çalışmaları ve sismolojik çalışmalardan elde edilmeye çalışılmıştır. Bazı araştırmacılar üçlü eklemin yeri olarak Kahramanmaraş'tan daha güneyde olan Antakya civarını önermektedirler. 1996'da Westaway ve Arger, DAF üzerindeki Gölbaşı baseninin üçlü eklemin yeri olduğunu önermişlerdir (Ergin, 1999, Ökeler, 2003).

ÖDFZ, dünyadaki önemli transform fay zonlarından kabul edilir.  Yaklaşık 1000 km kadar uzunluktadır ve güneyde Kızıldeniz'den başlayarak kuzeyde Kahramanmaraş Üçlü Eklemi'ne kadar devam etmektedir.  ÖDFZ’nin güneydeki ucu olan Kızıldeniz’de açılma rejimi hakimken, kuzeydeki ucunda ise kıtasal çarpışma ön plandadır. Antakya-Maraş Grabeni’ni güneyinde Amik Ovası yer alır. Amik Ovası, Asi Nehrinin alt akaçlama havzasında bulunmaktadır. Batıdan Amanos Dağları, doğudan Kurt Dağları, Afrin Çayı vadisi ve Suriye Platosu, kuzeyden Karasu vadisi, güneyden de Antakya-Samandağ Grabeni ve Kuseyr Platosu ile çevrelenmiş bir konumda bulunur. Ova, Asi Nehri, Afrin Çayı ve Karasu Çayı’nın taşıyıp getirdiği sedimentlerin bu çöküntü alanında biriktirme yapmasıyla şekillenmiştir. 1975 yılına kadar Amik Gölü’nün de yer aldığı ovada şimdi sadece bu gölün bir uzantısı olan Gölbaşı Gölü bulunur (Korkmaz, 2008).

Perinçek ve Eren (1990), Doğu Anadolu ve Ölü Deniz Fay zonlarının etki alanında gelişmiş, Hatay Grabeni’nin güney kısmını oluşturan Amik havzasının oluşumunun DAF ile ilişkili olduğunu belirtmişlerdir. Yazarlar Doğu Anadolu Fayı’nın bir kolunun Türkoğlu yakınında sola sıçradığı ve güneyde Antakya dolayında güneybatı yönünde devam ettiğini ve bu sola sıçrama nedeni ile İskenderun Körfezi’ni oluşturan bloğun güneybatıya doğru çekildiğini belirtmişlerdir. Dolayısıyla, Amik havzasının birinci derecede oluşum nedeni olarak, İskenderun Körfezi Bloğu’nun güneybatı yönündeki çekilmesi gösterilmiştir.

Grabenin güneybatı kesiminde Türkiye’nin Akdeniz kıyılarının en güneyinde yer alan Samandağ Ovası yer alır.  Bu ova, Asi Nehri’nin Akdeniz’e boşalmadan önce getirdiği malzemeleri kıyı bölgesinde biriktirerek meydana getirdiği bir delta ovasıdır. Bu bölgedeki kıyı akıntılarının güçlü olması ve tektonizma ile bağlantılı olarak kıyıda birdenbire derinliğin artması gibi nedenler deltanın deniz içerisindeki ilerlemesini sınırlandırmıştır (Erol, 1963; Karataş, 2010).

Yaklaşık 150 km uzunluğunda olan ve kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda uzanan Antakya-Kahramanmaraş Grabeni, batıdan Amanos Dağları, doğudan Kurt Dağları, kuzeyden Güneydoğu Toros Dağları güneyden  de  Akdeniz  ile  sınırlanır. Doğu ve batısında açılma rejiminin ürünü olan normal fayların etkisiyle sürekli bir çökme ve çanaklaşma söz konusudur. Bu çanaklaşma, Ölü Deniz Fay Zonu’nun oluşmaya başladığı Orta Miyosen’den sonra başlamış ve günümüze kadar sürmüştür (Korkmaz, 2000). Amik Ovası’nın orta kesiminde 350 m’ye varan alüvyal dolgular da ovanın kenar kısımlarına doğru basamaklar halinde incelen yapılarıyla zemindeki düşen bloklara işaret etmektedirler (Toprak vd., 2002; Karataş, 2010). Graben tabanında yaygın jeolojik birimler genellikle Pliyosen ve sonrası dönemlere aittir. Kuvaterner yaşlı alüvyonlar ve bazik lav akıntıları topografyanın büyük kısmına hâkim durumdadır (Karataş, 2010).

Antakya-Kahramanmaraş Grabeni’nin kuzey kesimlerinde Kahramanmaraş Havzası Ovaları yer alır. Bu ovalar birbirinden eşik ve boğazlarla ayrılır ve Aksu Çayı tarafından dış drenaja bağlanır.

Antakya-Kahramanmaraş grabeni kuzeydoğusunda Narlı Ovası ile bağlantılı olarak Pazarcık depresyonu bulunur. Üst Miyosendeki sol yönlü yanal atımlı Doğu Anadolu Fayı ile Ölü Deniz fayı oluşumuna bağlı olarak Sakçagöz-Pazarcık grabenleri ortaya çıkmıştır.  Burada oluşan graben alanları, Narlı Ovası’nın oluşumuna zemin hazırlamıştır. Bundan dolayı ovanın kuzeyi, batısı ve güneyi faylarla sınırlandırılmıştır (Korkmaz,2001:152).

Yılmaz vd. 1988), Güneydoğu Anadolu orojenezi gelişimini sürdürürken, Orta Miyosen’de İskenderun, Kahramanmaraş vb. alanlarda ‘Miyosen Havzaları’ olarak anılan alanlarda yeni bir çökelme döneminin başladığını belirtmişlerdir. Amanos Dağları ve dolaylarında gelişen Orta Miyosen istiflerinin yeni bir çanak açılmasının ürünleri olmadığı, bölgede önceden beri var olan denizel ortamın orojenik kuşakta sıkışma sistemi sonucu yükselen alanı terk edip, yanal atımlı fayların neden olduğu gerilmeli rejimin bölgede oluşturduğu çukur alanlara denizin yeniden ilerlemesinin bir ürünü olduğu belirtilmiştir.

Coşkun (1994), Türkiye-Suriye sınırında bulunan, Ölü Deniz Fayı ve Amanos Fayı tarafından sınırlanan ve temelini Karadut-Koçali ofiyolitlerinin oluşturduğu Amik-Reyhanlı havzasının şimdiye kadar bilinenin aksine faylanmış bir antiklinal olmadığı ve bir üçgen zon (trianglezone) olduğunu ve bölgedeki dublekslerin bu üçgen zona bağlı olarak geliştiğini belirtmişleridir.

Yürür ve Chorowicz (1998), Arap-Afrika ve Anadolu levhalarının birleştiği bölgenin iki ana tektonik evre tarafından etkilendiği ve bu evrelerin, daha yaşlı olan K-G yönlü sıkışma ve daha genç olan ve günümüzde de etkisini devam ettiren doğrultu atımlı ve D-B yönlü açılmanın etkin olduğu hareketler olduğunu belirtmiştir.

6 Şubat 2023 depremlerinde en fazla etkilenen jeomorfolojik birimin Antakya-Maraş Grabeni olduğunu, graben ve çevresinde yer alan yerleşmelerin en fazla yıkıma uğrayan alanlar içinde olduğu söylenebilir. Özellikle Antakya her iki depremin odak noktasına yakın olmamasına rağmen havza etkisiyle depremden en çok etkilenen ve yıkımın en şiddetli yaşandığı yerleşim alanıdır. Deprem sonrası Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın hazırladığı ilk raporda Antakya’da 3079, Defne’de 227, Samandağ’da 351, Kırıkhan’da    893, İskenderun’da 216, Altınözü’nde 263, Hassa’da 258 bina yıkılmıştır. Cumhurbaşkanlığı raporunda ise yıkık ve yıkılması gereken bina sayısı 215.255 olarak belirtilmiştir. Bu rakam hayli yüksektir ve depremin bu alandaki şiddetinin etkisini göstermesi açısında üzerinde durulması gereken bir konudur.

5.2.2.2. Fırat Nehri’nin doğusundaki tektonik ovalar: Suruç ve Harran-Akçakale Ovaları

Üzeri alüvyonlarla örtülü ve Suriye sınırı boyunca sıralanan bu ovalar dizisi hep birlikte bir platform manzarası arz ederler. Ancak oluşumlarında kuzey-güney yönlü kırık sistemlerin önemli bir etkisi vardır (Kalelioğlu, 1971: 146). Bu ovaların en önemlisi Harran Ovası’dır. Harran Ovası gerek kapladığı alan ve gerekse verimliliği açısından hem Şanlıurfa’nın hem GAP Bölgesi’nin hem de Türkiye’nin en önemli tarımsal alanlarından biridir. Harran Ovası’nın en geniş yeri güneyde 60 km., en dar yeri ortada Tektek Platosu ile Fatik Platosu arasında 30 km, uzunluğu ise kuzey-güney istikametinde 65 km’dir. Bu sınırlar içerisinde kalan ova, 200.506 hektar olup, ova rakımı ise 360-500 metre arasında değişmekle beraber ortalama 400 yükselti m’dir (Benek, 2005).

Ova oluşum itibariyle; bir graben olup, doğuda Tektek, batıda Fatik yükseltileri (horst) ve güneyde ise Türkiye-Suriye sınırı ile sınırlanır. Genel olarak, dikdörtgen şeklinde olan ovanın eğimi kuzeyden güneye doğrudur. Bununla birlikte yüzey eğimi, özellikle Harran ve Akçakale ilçeleri arasında, oldukça azalmakta olup bu durum birtakım drenaj problemleri doğurmaktadır (Seyrek vd., 2013:7). Harran Ovası’nı çevreleyen Eosen yaşlı kireçtaşları yaklaşık 25⁰ açı ile ovaya doğru dalar ve Pliyosen-Pleistosen yaşlı kil, kum ve çakıldan oluşan taşınmış malzemenin tabanını oluşturur. Eosen kireçtaşı muhtemelen Miyosen sonlarında meydana gelen faylanmalarla kırılarak graben oluşumunun temelini oluşturmuştur (Ercan vd., 1991).

Seyitoğlu (2017), Akçakale-Harran Grabeni’nin Karacadağ açılma çatlağı ile ilişkili olduğunu ileri sürmektedir.

Coşkun (2004), Afrika ve Arap levhası hareketlerinin Kızıldeniz bölgesinin açılmasının etkisiyle hareketin saat yönünün tersi yönde ve GB-KD yönünde yönlendirildiğini, bu tektonik olayı, GD Türkiye'nin yeraltındaki petrol sahalarının GB-KD yönelimleri ve Karacadağ bazaltik genişlemeleri ve yüzeyde Ölü Deniz Fayı, Adıyaman Fayı ve Akçakale Fayı gibi önemli fayların ortaya çıkmasıyla kanıtlandığını ileri sürmektedir. Yazara göre, Adıyaman Fayı, Ölüdeniz Fayı'nın Adıyaman boyunca devamıdır ve Adıyaman Fayı’nın Diyarbakır-Şelmo petrol sahalarında devam ettirilmesi daha mantıklıdır. Bu fay, Diyarbakır bölgesinde yüzeyde yaygın Karacadağ bazaltik akıntılarına neden olmuştur.

Suruç Ovası da Harran Ovası gibi graben özelliği taşımaktadır. Ova, Kuvaterner yaşlı alüvyonlarla kaplı olup, çevresinde yer alan platolar ise Tersiyer yaşlı kalker formasyonlarından oluşmaktadır. Bu formasyonlar genel olarak Miosen ve Oligosen yaşlı kalkerlerden oluşmaktadır. Bunun yanında Suruç Ovası’nın kuzeydoğu kesimlerinde yine Tersiyer sonu Kuvaterner başlarında başlayan Karacadağ volkanizması sonucunda oluşan bazalt örtüleri yer almaktadır. Suruç yerleşmesi ovanın güney yarısında Suriye sınırına yakın bir kesimde yer almaktadır. Ovanın kuzeyi, doğusu ve batısı ise yükseltisi 500 m’yi aşan platolarla çevrilidir (Şahinalp, 2019).

DSİ tarafından yapılan çalışmalarda, Suruç Ovası’nın genç jeolojik formasyonlardan oluştuğu, kırmızı renkli alüviyal topraklarla örtülü olduğu belirtilmektedir. Yüzölçümü yaklaşık 71.000 hektar olan ovanın verimli toprak tabakasının altında yer yer Eosen Kalkerleri’ne rastlanılmaktadır (Benek, 2005).

5.2.2.3. Birecik-Kargamış, Haral, Elbeyli, Tilbeşar ve Kilis Ovaları

Gaziantep Platosu’nun güneyinde Fırat Nehri vadisi ile birlikte batısında Birecik Haral, Elbeyli, Tilbeşar ve Kilis ovaları uzanır. Bu ovalar dizisi hep birlikte bir plâtform manzarası arz ederler. Gaziantep Platosu güneyindeki bu ovaların oluşumunda da Harran Ovası gibi kırıkların rolü muhtemeldir. Diğer taraftan bu ovaların oluşumunda ve gelişmelerinde arazinin kalker oluşu nedeni ile karstlaşmanın payı vardır. Haral ve Elbeyli Ovalarında görülen hum tepeleri karst olayının en güzel delillerindendir (Ardos, 1985).

Demir vd. (2008)’e göre Orta Miyosen’deki tektonik hareketler, Akdeniz ile Hint Okyanusu'nu birbirine bağlayan eski batı-doğu Tetis Denizyolunu kesintiye uğratarak, ön ülkede bir bariyer oluşturmuştur (kalker plato). Bu bariyer ile kuzeydeki orojenik kuşak arasındaki saha kıyı ve kara için bir tortulanma alanı oluşturmuş ve buradaki tortulanma deniz seviyesinin üzerine kadar yükselmiştir. Modern Fırat Nehri, şu anda Kuzey Suriye ve Batı Irak'taki Arap Platformu yüksek bölgelerini oluşturan bu eski set boyunca akmaktadır.

Bize göre bu set gerisindeki yoğun sedimantasyon ve Karacadağ volkanik kütlesinin oluşumuyla birlikte ortaya çıkan havza merkezlerinin çöküşü ve epirojenez kalker bariyerinin güneyinde meydana gelen kırılmanın ve graben oluşumunun da nedenidir.

Güneydoğu Türkiye'deki Fırat Nehri, Miyosen’den (yaklaşık 9  My) bu yana yaklaşık 270 m'lik bir yarılmayla sahada  dramatik bir erozyonel manzara üretmiştir. Bu zaman ölçeğinde yaklaşık 600 m'lik bir yüzey yükselmesi tahmin edilmektedir. Mevcut nehir seviyesinden yaklaşık 80 m yüksekte, geçici olarak yaklaşık 1,8 milyon yıl  öncesine tarihlenen Paleolitik eserler rapor edilmiştir. Son ∼55 m’lik yarılma, muhtemelen Orta Pleistosen’de iklim değişikliği ile daha hızlı erozyonun neden olduğu, erken Orta Pleistosen'de dünya çapında gözlemlenen yükselme oranlarındaki artışı yansıtmaktadır (Demir ve diğ., 2008).

Fırat Nehri Gaziantep-Şanlıurfa paltoları güneyindeki oluşmuş tektonik oluklardan biri olan Birecik-Kargamış ovası içinde akışını sürdürmektedir. Ancak bu tektonik oluk diğer grabenler gibi simetrik bir tektonik oluk olmayıp tek yönlü fay ve faylarla kırılmış bir yarı graben niteliğindedir.

Fırat Nehri’nin vadi tabanında Birecik’in kuzeyinde (Altınova) ve güneyinde (Mezra Ovası) oldukça geniş bir saha konglomeralar, kumlar ve killerden meydana gelmiş kalın bir alüvyon alan bulunmaktadır (Benek, 2005). Mezra ovası Fırat nehrinin yerleştiği ve genç taraçalarını oluşturduğu güncel yataktır. Ancak daha yüksekteki bulunan ve aynı zamanda bir glasi olan Altınova yükselme (veya batı yakasının çökmesi) öncesi dönemin Fırat seviyesini göstermektedir.

Güneydoğu Anadolu merkezi havzalarının çökmesine bağlı olarak Otokton birimlerin güneyinin epirojenik yükselimi Harran, Suruç Birecik-Kargamış Ovası gibi alanlarda kratojenik kırılmalarla sonuçlanmıştır. Kırılma kenarları aynı zamanda bazaltik çıkışların yönünü de belirlemektedir. Bu ovalar yüzeyleri alüvyonlarla örtülü olsalar da platform yapıda olduklarından kuzeyindeki masif birimlerin devamıdır. Bu nedenle bu ova dizilerinde yer alan yerleşmelerde 6 Şubat depremlerinin yıkıcı etkileri bölgenin kuzeyine göre azdır. Şanlıurfa (Haliliye)’da 44, Kilis’te 130 bina yıkılmıştır.

5.2.3. Senklinal ova ve havzalar

5.2.3.1. Araban ve Yavuzeli Ovaları

Gaziantep Platosu’nun kuzeyinde, Karadağ'ın kuzey ve güneyinde yer alan Araban ve Yavuzeli Ovaları, bölgenin önemli depresyonlarındandır. Antakya-Maraş Grabeni ile Adıyaman havzasının birbirine en çok yaklaştığı yer burasıdır.

Bir senklinale karşılık gelen Araban Ovası’nın denizden yüksekliği takriben 600 m. civarındadır. Batı-doğu yönünde uzanan bu ovanın uzunluğu yaklaşık 35 km, eni en geniş yerinde yaklaşık 10 km kadar olup, alanı ise yaklaşık 250 km² kadardır. Araban Ovası’nın tabanı alüvyonlarla kaplıdır. Bu alüvyon düz taban üzerinde bazalt yapılı şahit tepeler ile  höyükler yükselir. Karadağ'ın güneyindeki Yavuzeli Ovası da bir senklinaldir. Araban Ovasına nazaran alanı son derece küçük olup, denizden tak­riben 650 m. yüksekliktedir (Ardos, 1985).

Yavuzeli ve Araban ovaları Seyitoğlu (2017)’nun ve Berberyan (1995)’ın önerdiği Güneydoğu Anadolu kaması ve Gizli Kör Faylar modeline göre Kör bindirme faylarının oluşturduğu asimetrik antiklinal arasında Antakya- Maraş Grabeni ile Adıyaman havzalarını birleştiren senklinal ovalardır. Bu görüşlere göre Yavuzeli ve Araban ovaları da kuzeydeki havzalar da piggy-back karakterindedir ve depremin bu eşiğin doğusundaki Adıyaman havzasındaki şiddetli etkisini açıklamaktadır. Fakat bu ovalar içinde Depremden sonraki 10 gün içinde yıkılan bina söz konusu değildir.

5.2.4. Sag Pond (Fay Gölleri) Çöküntüleri

5.2.4.1. Gölbaşı-Azaplı-İnekli Depresyonu

Aktif faylanmalar sarkma havuzları gibi çökme yapıları ve akarsu kanalları gibi ofset özelliklerin de oluşmasına neden olur. Bu gibi şekillere Türkiye’de Kuzey Anadolu ve Doğu Anadolu Fay zonlarında rastlamak mümkündür (Kuterdem ve Dirik, 2007; Hubert-Ferrari vd., 2012; Perinçek ve Çemen, 1990). Güneydoğu Anadolu’da Pazarcık segmentinin doğusunda bünyelerinde göller oluşmuş Gölbaşı, İnekli ve Azaplı depresyonları buna güzel bir örnektir (Saber vd., 2014; Perinçek vd., 2010).

Gölbaşı Depresyonu, Doğu Anadolu Fay Zonu üzerinde yer alan önemli depresyonlardan birisidir. İçinde Gölbaşı, Azaplı ve İnekli Gölü'nün de yer aldığı bu çukur saha, Yerkabuğunun en önemli tektonik arızalarından birisinin Doğu Afrika'da Rift Hattı’nın Anadolu'daki devamı üzerindedir (Biricik, 1994).

Depresyon tabanının çukur yerlerinde göller yer alır. Uzun ekseni güneybatı-kuzeydoğu olan depresyonun kuzeydoğu ucunda Gölbaşı Gölü yüzölçümü itibariyle en büyük, güneybatı ucundaki İnekli Gölü en küçük olanıdır. Bu ikisi arasında Azaplı Gölü bulunur. Azaplı Gölü, tektonik oluğun en çukur yerinde bulunmaktadır. Diğer göllere göre daha derindir. Bu durum hem çökmenin varlığını hem de göl dibindeki Eosen kalkerlerine bağlı olarak karstik etkilerle gölün derinleştiğini göstermektedir. Gölbaşı Gölü'nün fazla gelen suları bir gideğenle Azaplı Gölü'ne, bu gölün fazla suları İnekli Gölü'ne, İnekli Gölü'nün ve dolayısıyla sözü edilen üç gölün fazla suları da yine bir gideğenle Aksu Çayı'na boşalmaktadır (Biricik, 1994).

 İmamoğlu (1993 ve 1996), DAF'ın, Pliyosen'den itibaren Harmanlı civarında çatallanması ve fayın sıçramalar yapmasına bağlı olarak depresyonun Fay Kaması Havzası (Fault Wedge Basin) olarak geliştiğini, göllerin çevresinde de silt çamur ve bitki kökü gibi sedimanların çökelmesi ile güncel bataklık çökellerinin biriktiğini belirtmiştir.

Ardos (1984), Gölbaşı Depresyonu'nun tektono-karstik bir oluşum olduğunu, ovadaki göllerin oluşum sürecini çökmeyle açıklamıştır. Ofiyolitli yamaçlar ve yüksek eğim derecesi depresyon kenarlarını gömülü vadiler oluşturacak şekilde aşındırarak arızalı bir topografyanın oluşmasına neden olmuştur (Öz, 2003).

Westaway vd. (1996)’ne göre Gölbaşı depresyonu ve yakın çevresi Kahramanmaraş'a kadar devam eden yapı ile Doğu Anadolu Fayının kesiştiği alanda yer alan ve Hatay-Maraş çöküntü hendeğinin bir parçasıdır. Bu lokasyonundan dolayı DAF'ın havzanın şekillenmesinde temel aktör olduğu ifade edilebilir.

Alüvyonlardan meydana gelen depresyon tabanının derinleşmesi ile oluşan çukurlukların göllere dönüşmesi, göllerin çevresinde gelişen bataklık alan, flora ve faunanın çeşitlenmesi, alüvyonların geçirimli yapısı, taban suyunun yüksekliği ile bu alanlara yerleşmek ve iktisadi faaliyet gerçekleştirmek aslında zordur. Ne var ki özellikle Gölbaşı Depresyonu tabanında insan faaliyetleri açısından gittikçe bir yoğunluk gözlenmektedir (Akdemir, 2004). 

Sahada yapılan zemin etütleri, yeraltı suyu seviyesinin yüksek olduğu, bunun yanında özellikle kumlu, çakıllı alanlarda orta dereceli bir sıvılaşma riskinin bulunduğu ve bu alanlarda yüzeyde hasar meydana getirebilecek sıvılaşmaların gerçekleşebileceğini göstermektedir (Akıl vd., 2008). Nitekim Gölbaşı İlçe merkezi 6 Şubat depremlerinden oldukça hasar almıştır. İlçede yıkılan bina sayısı 614’tür.

5.2.5. Amanos Dağları’nın batısındaki ova ve havzalar

5.2.5.1. Adana- Ceyhan Havzası (Çukurova):

Adana-Ceyhan Havzası, Türkiye’nin en geniş ve tarımsal verimi yüksek ovalarından birini oluşturmaktadır. Ceyhan ve Seyhan Nehirleri ile Tarsus Çayı'nın taşıdıkları çeşitli materyallerin Adana-Ceyhan Depresyonunda yığılması ile oluşmuştur. Adana-Ceyhan Havzası'nın batı-kuzeybatı kesiminde Bolkar Dağları ile Aladağlar Orta Torosların uzantılarını, doğudaki Amanos Dağları ise Güneydoğu Torosların batı başlangıcını oluşturmaktadır (Biricik & Kurt, 1998).

Ceyhan deltası Çukurova’nın güneydoğusunda, yaklaşık son 4000 yılda gelişmiş, Türkiye’nin en genç delta ovasıdır. Daha önceleri Seyhan ırmağı ile birlikte güneybatıya doğru akan Ceyhan ırmağı, yaklaşık olarak 4000 yıl kadar önce bu ovayı oluşturmaya başlamıştır. Bahçe-Deveciuşağı köyleri üzerinden, güneybatıdan kuzeydoğuya uzanan genç bir fayın güneydoğu kanadının çökmesinden sonra, Ceyhan ırmağı şimdiki Bebeli köyü yakınında güneydoğuya sapmış ve bu olayı izleyen 6 evrede yan yana dizilen dilimler (lob’lar) halinde güncel deltasını oluşturmuş ve “kazayağı tipi delta” adı verilen bu oluşum devam etmektedir. Ancak barajlardan dolayı sediment gelmemesi nedeniyle kıyı kumulları gerileme sürecine girmiştir (Erol, 2003).

Misis Boğazı esasında iki ayrı havza sınırında bir eşik halindedir. Bu havzalardan birisi, üzerinde Adana Şehri'nin de bulunduğu asıl Çukurova; diğeri ise üzerinde Ceyhan Şehri'nin de bulunduğu Ceyhan Ovası'dır. Bir sübsidans havzası üzerinde gelişen bu büyük ova farklı isimlerle de tanınmaktadır. Nitekim, Tarsus ırmağının batısında Toros'ların eteklerine kadar olan sahaya Berdan Ovası, Tarsus Irmağı ile Seyhan Nehri arasında kalan sahaya Tarsus Ovası, Seyhan ile Ceyhan Nehirleri arasında kalan düzlüğe Yüreğir Ovası, Ceyhan Nehri ile Misis Dağları arasında kalan alana da Misis Ovası de­nilmektedir (Biricik & Kurt, 1998).

Oldukça geniş düzlüklerden ibaret olan Ceyhan Ovası'nın, kuzeyinde Kozan, Kadirli yerleşmeleri ile doğu kenarında Osmaniye il merkezi, güneyinde Ceyhan, ba­tısında ise İmamoğlu yerleşmeleri yer almaktadır. Deniz seviyesine göre yükseltisi 30 ile 100 m arasında değişen ve güneydoğuda Kısık Boğazı ile Dörtyol Ovası'na, güneybatıda Yılankale-Yakapınar (Misis) arasında Misis Boğazı ile Adana Havzası'na bağlanan Ceyhan Ovası, yaklaşık 2050 km² yüz ölçüme sa­hiptir (Biricik & Kurt, 1998).

Adana-Ceyhan Havzası, depremselliği yüksek bir bölgede yer almaktadır. Adana Ceyhan Havzası'nda aletli dönemde meydana gelen en şiddetli depremler arasında 20 Mart 1945 Ceyhan-Misis Depremi, 22 Ekim 1952 Ceyhan-Misis Depremi ile 27 Haziran 1998 Adana-Ceyhan Depremleri sayılabilir.

6 Şubat depremlerinde Adana-Ceyhan havzasındaki yerleşmelerde çok büyük bir etki yaşanmamıştır. Adana Seyhan’da 1, Çukurova ilçesinde 11 bina yıkılmıştır. İl genelinde yıkık, acil yıkılması gereken ve ağır hasarlı bina sayısı 2952’dir.

5.2.5.2. Kıyı ve etek ovaları: İskenderun, Dörtyol-Erzin ve Osmaniye ovaları

Erzin, Dörtyol, İskenderun, Arsuz ve Osmaniye ovaları İskenderun Körfezi havzasında yer almakta olup, körfezin doğu kıyısı boyunca, Amanos Dağları’nın bu körfeze bakan batı yamaçlarından inen küçük akarsuların taşıdığı alüvyonlarla meydana gelmişlerdir (Karataş, 2010).

İskenderun, Dörtyol-Erzin ve Osmaniye Ovaları, Amanos dağlarının hemen eteğinde yer alır. Bu düzlükler, sondajlardan elde edilen bilgilere göre, altta Pliyosen, onun üstünde de Kuvaterner formasyonları tarafından temsil edilmektedir. 2000 metreyi aşan kalınlıktaki Pliyosen formasyonlarını, kalker ve serpantin çakılla­rının gevşek bir çimento ile birleşmesi sonucu oluşmuş bulunan kong­lomeralar oluşturur. Bunlar yer yer ova yüzeyinde de mostra ver­mektedir. Genellikle Amanosların hemen batı eteğinde, kuzeyden güneye doğru sıralanmış bulu­nan bu alüvyal düzlükler, birikinti konilerinin birleşmeleri sonucunda oluşmuşlardır. Bu sıralanma aynı zamanda, dağ eteğinde N-S yönünde uza­nan büyük bir fay dikliği boyunca meydana gelmiştir. Pliyosenin kalın ol­ması, doğudaki fayın oynadığı ve bugünkü ovalık kısmın neotektonik hareketlerle çöktüğü anlamına gelir. Öyleyse bu ovaların oluşumunda aynı zamanda tek­tonik etkiler de söz konusudur. Ancak, birikinti koni ve yelpazelerinin birleşme­leri ve diğer faktörlerle bugünkü görünümünü kazanmışlardır (Mülazımoğlu, 1980).

Osmaniye kent merkezinin de kuruluş yeri olan Osmaniye Ovası, Ceyhan Ovası’nın doğu kenarında, Amanos dağlarından Ceyhan Ovasına doğru hafif eğimli bir dağ eteği ovasıdır (piedmont).

Ova, ağırlıklı olarak alüvyon ve yamaç molozu ürünleri olan killi, siltli, kumlu ve çakıllı birimlerden oluşmaktadır. Bu özelliğinden dolayı Osmaniye’de, olası büyük bir depremde meydana gelebilecek sıvılaşmayla ilişkili zemin deformasyonları riski söz konusudur. Bu nedenle sismik açıdan tehlikeli bir bölgede yer alan  Osmaniye  yerleşim  alanının  kuzeyinde  potansiyel  sıvılaşma  alanları bulunmaktadır (Başdemir, 2019).

6 Şubat’ta meydana gelen ilk depreme yakınlıkları dolayısıyla bu ovalar üzerinde yer alan yerleşmeler de etkilenmişlerdir. Fakat etkilenme derecelerinin Antakya-Maraş Grabeni’ndeki yerleşmeler ve daha doğudaki ova ve havzalar kadar olmadığını belirtmek gerekir. Bu birimde yer alan yerleşmelerden İskenderun'da yıkılan bina sayısı 216, Osmaniye'de ise 148'dir. Diğer yerleşmelerde ise (Arsuz, Erzin, Dörtyol) yıkım söz konusu değildir.

5.2.6. Yüksek dağ içi ovaları

5.2.6.1 Düziçi Ovası

Düziçi Ovası, Kuzey Amanoslar bünyesinde yer almaktadır. Sahası tektonik olarak çok genç ve hareketli olduğu için jeomorfolojik açıdan birden fazla birimden oluşan farklı bir topoğrafyaya sahiptir. Sahanın Ovanın oluşmasında ve gelişmesinde en önemli faktörler flüvyal süreçler, karstlaşma ve tektonizmadır (Ege & Kortuk, 2015).

Düziçi Ovası’nın deniz seviyesinden ortalama yüksekliği 350 metredir. Doğudaki kısımlarında 300-400 metreler arasındaki birikinti koni ve yelpazelerinden sonra yüksekliği 1500 m’yi geçen dağlık ve engebelik alanlara geçilir (Ege & Kortuk, 2015).

Düziçi Ovası, Adana ovalarından belirgin bir eşik ile ayrılmaktadır. Bu durumu yükselti basamaklarından da görmek mümkündür. İki bölüme ayrılan Adana ovalarının yukarı ova bölümü, yükselti açısından aşağı ovaya göre yüksek bir topoğrafyaya sahiptir. Çukurova’da ovanın görece yüksek kabul edilen kısımlarında bile yükselti 100 metreyi geçmez iken, Düziçi ovasının en düşük yükseltisi 250 metre dolaylarındadır. Bu da Düziçi ovasının Adana ovalarından jeomorfolojik ve tektonik oluşum açısından farklı olduğunu gösterir (Ege & Kortuk, 2015).

6 Şubat depremlerinde Düziçi’nde 33 bina yıkılmıştır.

5.2.6.2. Erkenek Polyesi

Erkenek Polyesi, Güneydoğu Torosların batı bölümü içinde, dağlık kuşağın uzanış yönüne uygun olarak KD-GB doğrultusunda uzanan tektono-karstik oluşumlu bir depresyondur. Bu saha, Malatya’nın yaklaşık 80 km güneybatısında yer almakta ve kuzeyden bir eşikle D-B doğrultusunda uzanan Çelikhan Ovası-Kurucaova-Sürgü Ovası tektonik çukurluğundan ayrılmaktadır. Polyenin güneybatısında ise yine KD-GB yönlü uzanışa sahip Gölbaşı-Pazarcık Oluğu uzanmaktadır. Bu iki alçak alan arasında bir yükselim sahasına karşılık gelen Erkenek Polyesi’nin tabanı 1350-1400 m yükseltiye sahiptir.

Polye, karstlaşmanın yanı sıra yörede kabaca KD-GB doğrultulu uzanan Güneydoğu Anadolu Bindirmesini aynı doğrultuda dar açıyla kesen Doğu Anadolu Fay Zonu (DAFZ) içindeki yapısal hatlara bağlı olarak şekillenmiştir. Karstik şekiller, buradaki tektonik hatlar boyunca daha hızlı gelişerek büyümüştür. Tabanı oldukça düz ve alüvyal bir örtüyle kaplı olan polye, temeldeki Paleozoyik-Mesozoyik yaşlı mermerlerin (Malatya Metamorfitleri) karstlaşması sonucu oluşmuştur. Önceleri kapalı bir depresyon olan polye, güneybatıda DAFZ’a yerleşmiş Karanlık Dere’nin kolları tarafından kapılmıştır (Tonbul, 2012).

Elazığ çevresindeki Behrimaz ve Kavak-Gözeli ovaları da bu kategoride sayılabilir. Ancak Düziçi Ovası ve Erkenek Polyesi 6 Şubat depremlerinden etkilenirken Behrimaz, Kavak ve Gözeli ovalarında yıkıcı bir etkisi söz konusu değildir. İdari olarak Doğanşehir ilçesinin bir mahallesi konumundaki Erkenek’te, son depremlerde, 2500 yapının yaklaşık %75'i ya yıkıldı ya da acil yıkılacak ve ağır hasarlı olarak kayıtlara geçmiştir (AA).

5.2.7. Sübsidans Karakterli Pliyosen Tortulanma Havzaları

Bilindiği gibi havza kenarları genellikle eski kütlelerden oluşmuş, orta kısımları çukurlaşmış ve çevreden gelen materyallerle dolmuş alanlar olup, ‘para-jeosenklinal’ özelliği gösterirler. Bunların içerisine yığılan materyallerin yardımıyla, dip kısımlarının da yavaş yavaş çökmesi suretiyle derinleşirler. Kalınlık bazen binlerce metreyi bulur. Türkiye’de bu özellikleri gösteren ve ova niteliğinde olan birkaç sübsidans havza vardır: Ergene Havzası, Tuz Gölü Havzası, Çukurova Havzası ve kısmen de Balıkesir Havzası (Ardos, 1985). Bunlara Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki Diyarbakır ve Adıyaman havzalarını da ekleyebiliriz.

5.2.7.1. Diyarbakır Havzası

Güneydoğu Anadolu Bölgesi, esasen, Karacadağ volkanik kütlesi tarafından iki bölüme ayrılan ve iki büyük akarsu tarafından drene edilen iki büyük havzadan meydana gelir.  Sözer, bu havzaları “çanaklaşmış, orta yükseltideki kubbeleşmiş dağlar ve tepelerden meydana gelen, kuzeyden güneye bir alçalma gösteren ve Mezopotamya düzlüklerine kavuşan” alanlar olarak ifade eder (Sözer, 1984). Bunlardan doğudaki havzayı ‘Diyarbakır Havzası’ oluşturur. 

Diyarbakır Havzası, genel hatlarıyla Güneydoğu Torosları ile Mardin Platosu arasındaki depresyonu kapsar. Havza, denizel ve karasal ortam sedimentlerinin yoğun olarak tortulandığı bir neojen havzası olduğu gibi aynı zamanda jeolojik-jeomorfolojik ve hidrografik havza özelliklerine de sahiptir (Karadoğan, 2022:24). 

Diyarbakır Havzası, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin Dicle Bölümü’nde kuzeyde ve doğuda Güneydoğu Toroslar’ın kenar kıvrım kuşağı (Silvan- Hazro kıvrım zonu) ile güneyde Mardin Eşiği Platosu arasındaki depresyonu kapsamaktadır. Dicle nehrinin içinden aktığı ve batı yönünde Karacadağ volkanı ile sınırlanan depresyon, Silvan Neojen platosu ile Mardin karst platosu arasında batıdan doğuya uzanan geniş bir tortulanma ve çökme havzasıdır. Havza, her ne kadar monoton bir görünüme sahip olsa da neotektonik, volkanik, flüvyal ve örtülü karst süreçlerinden etkilenmiş ve çeşitli yer şekilleri meydana gelmiştir.

Türkiye’nin en genç tektonik-orojenik ünitesini oluşturan ‘Kenar Kıvrımları Kuşağı’nı da bünyesinde bulunduran Diyarbakır Havzası’nda çok çeşitli zamanlarda oluşmuş değişik özellik ve fasiyese sahip birimler bulunmaktadır. Farklı ortam koşullarında birikmiş litolojik birimlerle birlikte tektonik olaylar da havzanın şekillenmesinde etkili olmuşlardır.

Mardin kütlesi ve Silvan-Hazro kıvrım zonundan aşındırılan malzemeler; Diyarbakır havzasında kalınlığı yüzlerce metreyi bulan kırıntılı depolarla doldurarak kalın bir neojen tortul katmanı oluşmuştur. Hem dalgalı Pliyo-Kuvaterner dolgularından meydana gelen havza düzlükleri, hem de vadiler boyunca uzanan geniş Kuvaterner alüvyal taraçaları ve glasiler bölgenin tarıma ve yerleşmeye en elverişli alanlarını oluşturmaktadır (Erinç, 1980).

Havzanın merkezi kısımlarını meydana getiren Şelmo Formasyonu, çakıltaşı, kumtaşı, silttaşı, şeyl ve marn ardalanmasından oluşmaktadır. Bölgede akarsu, göl ve delta ortamlarında çökelmenin ürünü olan Şelmo Formasyonu tabaka yatımları, kısa mesafelerde farklı yön ve açılara sahiptir. Bunun nedeni, tektonik olaylar sonucu meydana gelen kıvrımlar ve doğrultu atımlı faylardır (Karadoğan ve Kozbe, 2013).

Hem bölgede hem de havzada etkisini önemli ölçüde hissettiren ve birçok doğal ortam koşularını biçimlendiren Karacadağ bazalt lavları Pliosen tortullarını örtmüştür. Karacadağ volkanik platosunun doğu kenarına yerleşen ve daha sonra Diyarbakır kenti civarında bir dirsekle doğuya yönelen Dicle Nehri, havza tortullarının içine gömülmüştür.

Havzanın merkezi kesiminde Dicle Nehri ile Karacadağ bazalt platosu sınırına Diyarbakır kenti kurulmuştur. 6 Şubat 2023’te meydana gelen her iki depremin odak noktasına uzak olmasına rağmen (kuş uçuşu yaklaşık 290 km) Diyarbakır kenti depremlerden en çok etkilenen yerleşim yerlerindendir. Depremler esnasında 175 bina yıkılmıştır ancak Cumhurbaşkanlığı raporuna göre yıkık, acil yıkılması gereken ve ağır hasarlı binaların sayısı 8602’dir. Bu ağır hasar, her ne kadar bazalt plato üzerinde kurulan eski kent için bir avantaj gibi görünse de yaşanan son depremlerin etki alanını ve özellikle havza etkisinin göz ardı edilemeyeceğini göstermektedir. Çünkü Karacadağ kütlesi bir bakıma kalın ve Adıyaman Havzası’yla bağlantılı olan Pliyo-Kuvaterner havza dolgularını örtmektedir.

5.2.7.2. Adıyaman Havzası

Adıyaman Havzası, Karacadağ’ın batısında, bünyesine Fırat Nehri’nin yerleştiği Subsidans havzayı oluşturur. Havza, bir geçiş ve bindirme zonu üzerinde bulunmasından dolayı çok çeşitli yer şekillerini barındırmaktadır. Sahada kıta-kıta çarpışmasının sonucu olarak kıvrımlı, kırıklı ve şaryajlı yapılar, havza tabanındaki istiflenmeye bağlı olarak  yatay ve bu yapıların genç tektonizmanın etkisinde kalması sonucu değişik yükseltilerde aşınım yüzeyleri ve sekiler, monoklinal yapı şekilleri ortaya çıkmıştır. Eosen’den beri sürekli aşınım-birikim ve aktif tektonizma denetiminde biçimlenen havza, sürekli değişen ve gelişen geniş bir senklinal ve sübsidans havzadır (Karadoğan & Tonbul, 2019).

Havza tabanından belirgin bir eğim kırıklığı ile ayrılan Güneydoğu Toroslar, Fırat Nehri’ne (bugünkü Atatürk Baraj Gölüne) kavuşan akarsular tarafından yoğun olarak yarılmıştır. Aşındırılan malzemeler havza tabanındaki senklinalleri doldurmuştur. Akarsu aşındırmasının  havza tabanında da devam etmesi ve yoğun sedimantasyon, genç çökellerin deformasyona uğraması, havzada aktif tektonizmanın devam ettiğini göstermektedir (Karadoğan & Tonbul, 2019).

Adıyaman Havzası, Neojen döneminde birikmiş tortullardan oluşmaktadır. Bu tortullar Fırat Nehri’nin kuzey kollarından olan Kahta Çayı, Ziyaret Çayı ve Göksu Çayı tarafından yoğun şekilde aşındırılmış, parçalanmıştır. Pliyo-Kuvaterner depolarının aşındırıldığı veya faylı alanlarda Eosen kalkerleri, antiklinal yapıları olarak ortaya çıkmaktadır. Bunun dışında taban arazi ise tamamen Neojen dolgularından meydana gelmektedir. En genç oluşuklar ise vadi tabanı ve seki sistemlerinde görülen Kuvaterner alüvyonlarıdır (Karadoğan & Tonbul, 2019).

Diyarbakır Havzası’ndaki gibi Adıyaman Havzası’nın da tabanını örten en yaygın birim Şelmo Formasyonudur. Şelmo Formasyonu, yoğun olarak Adıyaman-Kahta-Fırat Nehri arasında, Kahta'nın kuzeyinde ve Kahta Çayı’nın her iki yanında yoğun olarak mostra vermektedir. Şelmo Formasyonu, Adıyaman yöresinde 900 m’yi bulan kalınlık verir (Sungurlu, 1974). Karakuş Tümülüsü civarında 500 m’ye varan kalınlıklar görülür. Bunların üzerine ortalama 20-40 m arasında değişen kalınlıkta Pliyo-Kuvaterner dolguları eklendiğinde gerek düşey gerekse yatay yönde fasiyes değişikliği göstermesine rağmen havzada genel olarak düzenli ve kesintisiz bir sedimantasyonun hüküm sürdüğünü ortaya koymaktadır.

Şelmo Formasyonu genellikle Midyat Grubunun aşındırılmış topografyası üzerine diskordansla çökelir. Bu birim, Adıyaman-Fırat Nehri arasında Plio-Kuvatemer yaşlı kaba çakıltaşları tarafından da uyumsuzlukla örtülür. Tortulanmada akarsular ve alüvyal yelpazeler en önemli rolü oynamıştır (Meriç, 1965 ve 1986). Nitekim üzerinde Adıyaman kentinin de kurulduğu havzanın kuzeyi geniş bir piedmont kuşağıdır. Pleyistosen başlarında alanın toptan yükselmesi, fluviyal aşındırmayı hızlandırmış ve dağlık alanlardan taşınan materyaller eteklerde birikerek bu geniş dağ eteği kuşağını oluşturmuştur. Havzanın kuzeyindeki birçok köy yerleşmesi bu geçiş kuşağı üzerinde kurulmuştur.

Adıyaman Havzası’nda yoğun bir tektonizma ve bunun eseri olan çok sayıda fay söz konusudur. Türkiye'nin ve dünyanın önemli tektonik unsurlarından birisi olan Doğu Anadolu Fay Zonu, havzanın yaklaşık 30 km kuzey-kuzeybatısından, bu fayın bir kolu olan Adıyaman Fayı ise havza tabanı içinden geçmektedir.

Adıyaman Fayı, Doğu Anadolu Fayı’nın bir koludur. Sol yanal atımlı bir fay sistemi olan Adıyaman Fayı, Adıyaman şehir merkezinin güney ve güneybatısında arazide ve uydu görüntülerinden rahatlıkla gözlenebilmektedir. Fayı ilk kez Perinçek vd. (1987) tanımlamışlardır. Araştırmacılara göre, DAFZ’nın bir kolu olan AFZ kuzeydoğuda Palu ile güneybatıda Besni arasında yaklaşık 210 km uzunluğa sahip sol yanal atımlı bir fay zonudur.

Adıyaman Fayı, havzada Fırat Nehir yatağını 5 km kadar sol yanal olarak ötelemiştir (Zengin, 2005). Fırat Nehri yatağında meydana gelen bu sol yanal ötelenme, nehir yatağının bu bölümünün AFZ ana kırığı tarafından denetlendiğini göstermektedir. Ötelenme değerleri kullanılarak yapılan yaş tayininde fayın yaşının 1.5 milyon yıl olduğu anlaşılmaktadır. Yine bu değerler kullanılarak fayın kayma hızı yaklaşık 5.9 mm/yıl olarak hesaplanmıştır. Ayrıca aletsel dönem kayıtlarından çıkarılan sonuçlara göre DAFZ üzerinde meydana gelen depremlerin odak derinlikleri 25-30 km arasında iken, AFZ’de meydan gelen depremlerin odak derinlikleri ise 5-10,7 km arasındadır. Bu durum AFZ’nin DAFZ’den sonra oluştuğunu göstermektedir (Zengin, 2005).

 Adıyaman’ın güneybatısında, Atatürk Barajı aksının hemen önünden geçen Bozova Fayı, Kampaniyen döneminde Kretase tektonizmasının etkisiyle oluşan kuzeyi düşük normal bir faydır (Sungurlu, 1973).

Bölgede orojenez etkisiyle şaryajlar ve çekim fayları da oluşmuştur. Syteyrik fazıyla oluşan ekayların en belirgin olanları Şerefli Bindirmesi, Koçali Bindirmesi, Berdeso Bindirmesi, Pambulluk Bindirmesi, Artan-Oluklu Bindirmesi’dir.  Daha sonraları normal fay görünümü kazanan Narince-Çepenek Fayı’yla Halof, Çemberlitaş, Adıyaman yapılarının güneylerinde yer alan faylar alta bindirme veya ters fay şeklinde gelişmiştir (Öğrenmiş, 2001).

Görüldüğü gibi kalın Neojen tortullarıyla örtülü ve çok yoğun tektonik yapılara sahip Adıyaman Havzası ve havzanın kuzey kenarında kurulmuş olan Adıyaman kenti 6 Şubat depremlerinden oldukça fazla etkilenmiştir. Depremler ile yıkılan bina sayısı Adıyaman kent merkezinde 1442, Kahta ilçe merkezinde ise 168’dir. Adıyaman il genelinde ise yıkık, acil yıkılması gereken ve ağır hasarlı bina sayısı ise 56.256’dır.

6. SONUÇ

6 Şubat Kahramanmaraş depremleri, etki alanı ve sonuçları itibariyle yeryüzünde nadir yaşanabilecek depremlerdendir. Depremin aynı gün iki farklı ama birbiriyle bağlantılı fay hatlarında meydana gelmesi ve çok geniş bir alanı etkilemesi, yıkımın hem kuzey-güney, hem de batı doğrultusunda deprem odağına yakınlık kriterine göre farklı ve şaşırtıcı etkiler bırakması bize yer şekillerinin çok zengin ve çeşitli olduğu bölgede jeomorfolojik analiz yapabilme imkanını vermiştir. Tarih boyunca yıkıcı depremlerin sıkça yaşandığı Türkiye’nin güneydoğusunun tektonik yapılar açısından oldukça yoğun ve aktif olduğu bilinmekteydi. Özellikle, yer kabuğunda görülebilecek farklı karakterdeki fay yapılarının bölgede bir arada bulunduğunu belirtmek gerekir (gerilmeli yapılara bağlı faylar, genişleme ve kaçış tektoniğine bağlı yapılar, transform ve doğrultu atımlı faylar, bindirme ve şaryajlı yapılar, oblik faylar vs.). Bu tektonik çatının denetiminde, epirojenez, şiddetli orojenez ve volkanik faaliyetler gibi yerin iç dinamiklerinden kaynaklanan jeomorfolojik süreçler yanında değişen iklimlerin neden olduğu şiddetli erozyonal ve sedimantasyon olayları bölgede birbirinden farklı köken ve karakterde yer şekillerinin, özellikle birbirine benzemeyen havza ve ovaların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Ne yazık ki ulaşım avantajı ve uygun topoğrafik koşullar nedeniyle insanların en kolay yerleşebildikleri alanlar olmaları nedeniyle bu sahalar yoğun bir şekilde yerleşemeye sahne olmuştur.

Deprem etkilerinin dağılış haritaları incelendiğinde yıkımın en fazla olduğu alanlar bu yoğun nüfusun yerleşmiş olduğu alanlar olduğu göze çarpar. Aynı şehirde bile (örneğin Kahramanmaraş’ta) havza tabanı ve havza kenarı alanlarda depremin etkilerinin farklı olduğu görülür. Bu durum ‘basen etkisinin’ üzerinde önemle durulması gereken bir konu olduğunu göstermektedir.

CBS ortamında yapılan analizler bu durumu apaçık ortaya koymaktadır. Nitekim; İl bazında yıkık, acil yıkılması gereken ve ağır hasarlı bina sayılarıyla oluşturulan haritalara göre en yüksek değere sahip ilin Hatay olduğu görülür. Hatay’ı Kahramanmaraş, Malatya ve Adıyaman izlemektedir. En düşük değerlere sahip iller ise Adana, Kilis ve Şanlıurfa’dır.

İlçe bazında 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen depremlerden 10 gün sonra yıkık bina verileriyle elde edilen harita analizleri, Samandağ’dan Pazarcık ve Kahramanmaraş depresyonuna uzanan Antakya-Maraş Grabeni içindeki ovalarda yer alan ilçelerin, ayrıca Ekinözü’nde meydan gelen ve aynı gün gerçekleşen ikinci büyük depremin lokasyonu nedeniyle, merkezinde Malatya’nın Doğanşehir ilçesinin olduğu kuzeydeki ova ve depresyonlarda bulunan ilçelerin en fazla yıkıma uğrayan alanlar olduğunu göstermektedir. Deprem odak noktalarına yakın olmalarına rağmen, bazıları ova ve havza tabanlarında yer aldıkları halde Amanos Dağları’nın batısındaki ve Gaziantep-Şanlıurfa paltolarındaki yerleşmelerde yıkımın çok az veya olmadığı görülmektedir.

Meydana gelen depremlerde en kritik alanların güneyde Amik Ovası’ndan başlamak üzere Kahramanmaraş’a kadar olan güney-kuzey doğrultusunda uzanan Antakya-Maraş Grabeni ve Elbistan’dan başlamak üzere Güneydoğu Toroslar gerisindeki tektonik havzalar ile yine Güneydoğu Toroslar güneyindeki tortulanma havzaları olduğunu söyleyebiliriz. Yıkımın düşük olduğu alanlar ise Amanoslar batısı, Karacadağ’ı merkeze alan kuzey-güney yönlü bir hat ve bölgenin güneyindeki Gaziantep-Şanlıurfa kalker platosudur.

6 Şubat depremleri ve sonrasındaki 10 gün içinde meydana gelen artçılarla ilçe bazında yıkılmış bina sayısı büyüklüklerinin ana jeomorfolojik birimler üzerindeki konumlarının genellikle ova ve havza üniteleri üzerinde olduğu görülmektedir. Bu durum deprem ve jeomorfoloji ilişkisinin göz ardı edilemeyeceğini, hatta ova ve havzaların da köken, oluşum ve litolojik karakterlerinin detaylıca araştırılması ve bilinmesi gerektiğini göstermektedir.

Bölgenin iki önemli orojenik kuşağı olan Güneydoğu Toroslar ve Amanos Dağları deprem dalgalarının ve etkilerinin yayılmasında farklı davranışlar sergilemektedir. Amanos Dağları deprem etkilerine karşı bir bariyer görevi görürken Güneydoğu Toroslar’da aynı özellik görülmemektedir.

Bu sonuçlar deprem risk haritalarının sadece tektonik hatalara bağlı değil, bunlara yakın, hatta uzak ova ve havza morfolojilerinin de dikkate alınarak hazırlanması gerektiğini göstermektedir. Deprem ve risk haritaları hazırlanırken daha önce olmuş depremlerin etkileri ve etki alanları incelenerek havzaların ve diğer yer şekillerinin karakterleri ve özellikleri belirlenerek dikkate alınması, bu konudaki detay jeomorfolojik araştırmaların yapılması gerekir.

 

KAYNAKLAR

AA. Gündem:Asrın Felaketi. 25.07.2024 tarihinde:   https://www.aa.com.tr/tr/asrin-felaketi/yapi-stokunun-yuzde-75ini-kaybeden-mahallede-afet-konutlari-depremde-ayakta-kaldi/2861540 adresinden alındı.

AFAD. 22.02.2023 tarihinde:  https://deprem.afad.gov.tr/map  22.02.2023 adresinden alındı.

Akdemir, İ. O. (2004). Gölbaşı İlçesinin (Adıyaman) Beşeri ve İktisadi Coğrafyası, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Elazığ.

Akıl, B., Akpınar, K., Üçkardeşler, C., Araz, H., Sağlam, M., & Uran, Ş. B. (2008). Doğu Anadolu Fay Zonu Üzerinde Yer Alan Gölbaşı (Adıyaman) Yerleşim Alanındaki Zeminlerin Jeoteknik Özellikleri ve Değerlendirilmesi/Evaluation of Settlement Suitability of Gölbaşı (Adıyaman) Town, located on the East Anatolian Fault Zone. Türkiye Jeoloji Bülteni, 51(1), 43-57.

Akkan, E. (1972). Elazığ ve Keban Barajı Çevresinde Coğrafya Araştırmaları. Ankara Üniversitesi, Coğrafya Araştırmaları Dergisi, 5-6, 179-215.

Aksoy, E., Inceoez, M., & Koçyiğit, A. (2007). Lake Hazar basin: A negative flower structure on the east anatolian fault system (EAFS), SE Turkey. Turkish Journal of Earth Sciences, 16(3), 319-338.

 Alp, H. (2009). Doğu Akdeniz Bölgesi Jeofizik Verilerine Dalgacık Analiz Yöntemi Uygulanarak Bölgenin Tektonik Yapısının Araştırılması. Yayımlanmamış Doktora Tezi,  İstanbul Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.

Ambraseys, N. N. (1971).  Value of Historical Records of Earthquakes.  Nature, 232, 375-379.

Ambraseys, N.N., Jackson, J.A. (1998). Faulting associated with historical and recent earthquakes in the Eastern Mediterranean region. Geophysical Journal International, 133(2,), 390-406.

Ardos, M. (1992). Türkiye’de Kuvaterner Jeomorfolojisi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Yayını, 3737.

Arık, F. Ş. (1992). Selçuklular zamanında Anadolu’da meydana gelen depremler. Tarih Araştırmaları Dergisi, 16(27), 13-32.

 Ayoubi, P., Mohammadi, K., & Asimaki, D. (2021). A systematic analysis of basin effects on surface ground motion. Soil Dynamics and Earthquake Engineering, 141, 16490.

Başdemir, S. E. & Dinçer, İ. (2019). Osmaniye ili alüvyal zeminlerin jeoteknik incelemesi.  Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Nevşehir.

Benek, S. (2005). Changes/Developments The Gap Brought Out In The Socio-Economical Structure of Province of Sanliurfa. Marmara Geographical Review, (11), 123-146.

Berberian, M. (1995). Master “blind” thrust faults hidden under the Zagros folds: active basement tectonics and surface morphotectonics. Tectonophysics, 241(3-4), 193-224.

Bingöl, A.F., Beyarslan, M., Kürüm, S., Rizeli, M.E., Ertürk, M.A., Sar, A. (2022). Elazığ-Malatya-Adıyaman Bölgesinin (Güneydoğu Anadolu Orojenik Kuşağı,Türkiye) Tektonik Çerçevesi ve Evrimi. II. Toros Jeolojisi Sempozyumu 28-30 Kasım 2022, 28-29, MTA Jeoloji Etütleri Dairesi Bilimsel Etkinlikleri-2022, Ankara.

Biricik, A. (1994). Gölbaşı Depresyonu (Adıyaman). Türk Coğrafya Dergisi, (29), 53-81.

Biricik, A. S. & Kurt, H. (1998). 27 Haziran 1998 Adana Ceyhan Depremi. Marmara Coğrafya Dergisi, (2), 95-121.

Bozkurt, E. (2001). Neotectonics of Turkey-a synthesis. Geodinamica Acta, 14, 3-30.

Coşkun, B. (1994). Oil Possibility of Duplex Structures in the Amik-Reyhanlı Basin, SE Turkey. Journal of Petroleum Geology, 17, 461-472

Coşkun, B. (2004). Arabian-Anatolian plate movements and related trends in Southeast Turkey's oilfields. Energy sources, 26(11), 987-1003.

Demir, T., Seyrek, A., Westaway, R., Bridgland, D., & Beck, A. (2008). Late Cenozoic surface uplift revealed by incision by the River Euphrates at Birecik, southeast Turkey. Quaternary International, 186(1), 132-163.

Demirkol, C. (1988). Türkoğlu (Kahramanmaraş) Batısında Yer Alan Amanos Dağlarının stratigrafisi, Yapısal Özellikleri ve Jeotektonik Evrimi, M.T.A Dergisi, 108, 18-37, Ankara.

Ege, İ. & Kortuk, İ. (2015). Düziçi Ovası (Düziçi/Osmaniye) Ve Yakın Çevresinin Jeomorfolojisi. TheJournal of Academic Social Science Studies, 33(1), 295-313.

Ege, İ. (2014). Antakya-Kahramanmaraş Grabeninde Aktif Tektoniğe Ait Jeomorfolojik Gözlemler/Geomorphological Observations Related To Active Tectonic In Antakya-Kahramanmaraş Depression. Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 11 (26), 71-88.

Ercan, T., Şaroğlu, F., Turhan, N., Matsuda, J.I., Fujitani, T., Notsu, K., Bağırsakçı, S., Aktimur, S., Can, B., Emre, Ö., Akçay, A.E., Manav, E., Gürler, H. (1991). ‘The Geology and Petrology of the Karacadağ Volcanites. Bulletin of the Geological Congress of Turkey, 6, 118-133.

Ergin,  M.,  (1999).  Kilikya  Bölgesinin  güncel  sismisitesi  ve  güncel  sismotektoniği. Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi,  Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.

Erinç, S. (1980). Kültürel Çevrebilim Açısından Güneydoğu Anadolu (İst. ve Chicago Üniversiteleri Karma Projesi), Güneydoğu Anadolu Tarihöncesi Araştırmaları. İstanbul: İstanbul Üniv. Ed. Fak. Yayını, No:2507.

Eriş, K. K. (2013). Late Pleistocene–Holocene sedimentary records of climate and lake-level changes in Lake Hazar, eastern Anatolia, Turkey. Quaternary international, 302, 123-134.

 Eriş, K., Akçer Ön, S., Çaǧatay, N., Nagihan Aslan, T., & Barış Ülgen, U. (2016, April). Deciphering paleoclimatic responses for the evolution of Late Pleistocene to Holocene sedimentary records of Lake Hazar, eastern Anatolia, Turkey. In EGU General Assembly Conference Abstracts (pp. EPSC2016-1674).

Erol, O. (1963). Asi Nehri Deltasının Jeomorfolojisi ve Dördüncü Zaman Deniz Akarsu Sekileri. Ankara: Ankara Üniversitesi, D.T.C.F Yayınları, Sayı:148.

EROL, O. (2003). Ceyhan Deltasının Jeomorfolojik Evrimi. Ege Coğrafya Dergisi, 12(2), 59-81.

Esen, F. & Tonbul, S. (2022). Elbistan Havzası’nın Genel Morfotektonik Dinamiklerinin Jeomorfometrik İndislerle Analizi. Bingöl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, (24), 618-639.

Esen, F. (2014). Elbistan Havzası’nın Fiziki Coğrafyası. Yayımlanmamış Doktora Tezi, Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Elazığ.

Esentürk, Y., Ökse, A. T., Görmüş, A. (2007). Anadolu Bronz Çağın’dan Deprem İzleri, (Earthquake Traces In The Anatolian Bronze Age). İnternational Earthquake Symposium 2007, 22-26, Kocaeli.

Genç, Ş. C. (1987). Cela-Koçdağı-Kızıldağ (K.Maraş İli) dolaylarının jeolojisi. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.

Gözübol, A. M.,& Gürpınar, O. (1980). Kahramanmaraş Kuzeyinin Jeolojisi ve Tektonik Evrimi. Türkiye 5. Petrol Kongresi, (21-29), Ankara.

Günek, H., Yiğit, A. (1995). Hazar Gölü Havzasının Hidrografik Özellikleri (Specificity of the Lake Hazar Basin hydrography). Symposium on Lake Hazar and its environment, 91–103, Sivrice-Elazığ,

Haksal, A. (1981). Petrographie und Geochemiedes Schildvulkans Karacadağ. Yayımlanmamış Doktora tezi, Hamburg Üniv. Almanya.

Hubert-Ferrari, A., Avşar, U., El Ouahabi, M., Lepoint, G., Martinez, P., & Fagel, N. (2012). Paleoseismic record obtained by coring a sag-pond along the North Anatolian Fault (Turkey). Annals of Geophysics, 55(5), 929-953.

Hunter, J. A., Crow, H. L., Brooks, G. R., Pyne, M., Lamontagne, M., Pugin, A. J. M., ... & Duxbury, A. (2010). Seismic site classification and site period mapping in the Ottawa area using geophysical methods. Geological Survey of Canada, Open File 6273. 2010, Seismic Site Classification and Site Period Mapping in the Ottawa Area using geophysical Methods, Geological Survey of Canada, Open File 6273, 80.

Işık, N. S. (2023). Basen ve Yakın Fay Etkilerinin Deprem Yer Hareketi Üzerindeki Etkileri, Kahramanmaraş Pazarcık Depremi Antakya Kayıtlarının Değerlendirilmesi. Jeoloji Mühendisliği Dergisi, 47(1), 67-86.

İmamoğlu, M. Ş. & Gökten, E. (1996). Doğu Anadolu fay zonu Gölbaşı kesimi neotektonik özellikleri ve Gölbaşı-Saray fay kaması  havzası. Türkiye Jeoloji Kurultayı Bülteni, 11, 176-184.

İmamoğlu, M. Ş. (1993). Gölbaşı (Adıyaman)-Pazarcık-Narlı (K. Maraş) Arasındaki Sahada Doğu Anadolu Fayı’nın Neotektonik İncelemesi. Yayımlanmamış doktora tezi, Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara.

İmamoğlu, M. Ş. (2019). Diyarbakır il merkezi ve çevresinin depremselliği ve zemin özellikleri. Dicle Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Mühendislik Dergisi, 10(2), 697-707.

İTÜ. (Mart2023). 04.17 Mw 7, 8 Kahramanmaraş (Pazarcık, Türkoğlu), Hatay (Kırıkhan) ve 13.24 Mw 7, 7 Kahramanmaraş (Elbistan/Nurhak-Çardak) depremleri: Nihai Rapor. İstanbul: İstanbul Teknik Üniversitesi.

İTÜ. (Şubat 2023). 04.17 Mw 7, 8 Kahramanmaraş ve 13.24 Mw 7, 7 Kahramanmaraş depremleri: Ön Rapor. İstanbul: İstanbul Teknik Üniversitesi.

Jeomorfoloji Deneği. (2023). 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş Depremlerine Dair Jeomorfolojik Ön Tespitler.
https://drive.google.com/file/d/1Az6BDwV5bkm_KOXkoOa22Ix7MgP5rrkS/view

Kalelioğlu, E. (1971). Gaziantep Yöresinin Fiziki Coğrafyası. Ankara Üniversitesi, DTCF Coğrafya Araştırmaları Dergisi, 140, 204.

Karabacak, V. (2007). Ölü Deniz Fay Zonu Kuzey Kesiminin Kuvaterner Aktivitesi. Yayınlanmamış Doktora Tezi, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Eskişehir.

Karadoğan, S. & Tonbul, S. (2019). Adıyaman Havzasının Jeomorfolojik Özellikleri. The Journal of Academic Social Science, 1(1), 182-217.

Karadoğan, S. (2019) Kuruluş Yeri Açısından Diyarbakır Kentinin Sitüasyonu ve Jeoloji-Jeomorfoloji İlişkileri. Uluslararası Katılımlı 72. Türkiye Jeoloji Kurultayı, 28 Ocak–01 Şubat 2019, Ankara.

Karadoğan, S. (2022). Doğal ortam özellikleri ve etkileri bakımından Diyarbakır Havzası. Bulut, M. (Ed), Diyarbakır portresi içinde, (s.23-54). Ankara: Detay Yayıncılık.

Karadoğan, S. ve Kozbe, G. (2013). Yukarı Dicle Havzasının (Batman-Bismil Arası) Jeomorfolojik Özellikleri ve Arkeolojik Yerleşme/Buluntu Yerlerinin Dönemler Boyunca Mekan Etkileşimleri. Öner, E. (Ed), İlhan Kayan için Armağan Yazılar içinde, (s.540-564),  İzmir: Ege Univ. Yay. No: 181.

Karadoğan, S., & Kuzucuoğlu, C. (2019). Geomorphic Response to Rapid Uplift in a Folded Structure: The Upper Tigris Case. Kuzucuoğlu, C., Kazancı, N., Ciner, A.,(Eds.) in Landscapes and Landforms of Turkey, (p.521-532). Springer.

Karadoğan, S., Yıldırım, A., Atalay, İ. (2010). Seismisity Analysis of Southeast Anatolia With GIS Method, Proceedings:Potentials and problems of Naturel Environment. 7. Turkey Romania Geographical Academic Seminar, June 1-9, 2010, p. 13-30, Antalya.

Karataş, A. (2010). Hatay İli’nin Su Potansiyeli ve  Sürdürülebilir  Yönetimi.  Yayınlanmamış Yüksek  Lisans  Tezi,  Mustafa  Kemal  Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Antakya/HATAY

Kavuzlu, M. (2006).  Altınözü (Antakya) ve Yakın Civarının Tektono-Stratigrafisi. Yayımlanmamış Doktora Tezi, Çukurova Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Adana.

Korkmaz, H. (2000). Kahramanmaraş Havzası’nın Jeomorfolojisi. Yayımlanmamış Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.

Korkmaz, H. (2008). Antakya-Kahramanmaraş Graben Alanında Kurutulan Sulak Alanların (Amik Gölü, Emen Gölü ve Gâvur Gölü Bataklığı) Modellerinin Oluşturulması. Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 5(9), 19–37.

Kuterdem, N. K. & Dirik, K. (2007). Determination of the morphotectonic features and stress state of a region using Geographic Information Techniques: a case study from the İsmetpaşa-Gerede segment of the North Anatolian Fault. Türkiye Jeoloji Bülteni, 50(1), 41-55.

Matney,  T. (2004).  Seventh Preliminary Report on Excavations at Ziyaret Tepe, 2003 Season. Kazı Sonuçları Toplantısı, 26: 63-74.

Moreno, D. G., HubertFerrari, A., Moernaut, J., Fraser, J. G., Boes, X., Van Daele, M., ... & De Batist, M. (2011). Structure and recent evolution of the Hazar basin: A strikeslip basin on the East Anatolian fault, eastern Turkey. Basin Research, 23(2), 191-207.

 Mülazımoğlu, N. (1980). İskenderun Körfezi ve Çevresinin Jeomorfolojik Etüdü. Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Bilimler Enstitüsü, İstanbul.

Nalbant  S.S.,  Mecloskey,  J.,  Steacy  S.,  Barka  A.A.  (2002).  Stress accumulation and increased seismic risk in Eastern Turkey. Earth and Planetary Science Letter, 195, 291-298.

NASA.Earthquake Damage in Türkiye,  25.07.2024 tarihinde: https://earthobservatory.nasa.gov/images/150949/earthquake-damage-in-turkiye  adresinden alındı.

Öğrenmiş, İ.Y. (2001).  Adıyaman ve Kahta Dolaylarının Jeolojisi ve Petrol Potansiyeli. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Fırat Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Elazığ.

Ökeler, A. (2003). Klikya Bölgesi'nin  Güncel Depremselliği ve Gerilme Analizi. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.

Öz E., (2003). Gölbaşı Depresyonu'nda (Adıyaman) Doğu Anadolu Fayı'nın Jeomorfolojik Birimlere Etkisi. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Elazığ.

Özdemir, M.,& Özsarı, F. (2009). Ar 20069698 Ruhsat No`lu Kahramanmaraş Elbistan Linyit Sahası Buluculuk Talebine Esas Jeoloji ve Rezerv Raporu. Ankara: MTA Raporu, Derleme No: 11179.

Özfırat, A. (2006). Üçtepe II: Tunç Çağları (13-10. Yapı Katları). İstanbul: Ege Yayınları.

Pamukçu, O. A., Çırmık, A., Gönenç, T., & Uluğtekin, M. (2023). Yer fiziği Anabilim Dalı Deprem Ön Değerlendirme Raporu. İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeofizik Mühendisliği Bölümü.

Perinçek, D. & Çemen, I. (1990). The structural relationship between the East Anatolian and Dead Sea fault zones in southeastern Turkey. Tectonophysics, 172(3-4), 331-340.

Perinçek, D., Eren, A.G. (1990). Doğrultu Atımlı Doğu Anadolu ve Ölüdeniz Fay Zonları Etki Alanında Gelişen Amik Havzasının Kökeni. Ankara: Türkiye 8. Petrol Kongresi Bildiri Kitabı, 180-192.

Perinçek, D., Günay, Y., & Kozlu, H. (1987). Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki yanal atımlı faylar. Ankara: Türkiye 7. Petrol Kongresi Bildiri Kitabı, 89-114.

Perinçek, D., Günay, Y., Kozlu, H. (1987). Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki Yanal Atımlı Faylar ile İlgili Yeni Gözlemler. Ankara:Türkiye Petrol Jeologları Demeği, TMMOB Petrol Müh. Odası, 89-104.

Perinçek, D., Siyako, M., & Bahtiyar, İ. (2010). Paleozoic-Cenozoic Stratigraphy of Southeast Anatolia and the East Anatolian Fault System. Tectonic Crossroads: Evolving Orogens of Eurasia-Africa and Arabia, 03-08.

Saber, R., Çağlayan, A., Işık, V. & Seyitoğlu, G. (2014, December). The Geomorphological Developments Along the East Anatolian Fault Zone, Turkey. In AGU Fall Meeting Abstracts (Vol. 2014, pp. T23C-4695).

Schachner, A., 2002, Ausgrabungen in Giricano (2000-2001), Neue Forschungen an der Nordgrenze des Mesopotamischen Kulturraums, Istanbuler Mitteilungen, 52, 9-57.

Seyitoğlu, G., Korhan, E., Bülent, B. (2017). The Neotectonics of Southeast Turkey, Northern Syria, and Iraq: The Internal Structure of The Southeast Anatolian Wedge And Its Relationship With Recent Earthquakes. Turkish Journal of Earth Sciences, S. 26, s. 105–126.

Seyrek, A., Yeşilnacar, M., Aydemir, S. & Demir, T. (2013). Harran Ovasında Yer alan Ortaören Çökme Çukurunun Oluşumu ve Pedo-Jeolojik Karakteristikleri.  Marmara Coğrafya Dergisi, (7).

Soysal, H., Sipahioğlu, S., Kolçak, D., Altınok, Y. (1983). Türkiye ve Çevresinin Tarihsel Deprem Kataloğu. Ankara: TÜBİTAK, Proje No: TBAG 341.

Sözer, A.N. (1969). Diyarbakır Havzası. Ankara: Diyarbakır Tanıtma ve Turizm Derneği Yay. Tarih ve Coğr. Dizi No:4.

Sözer, A.N. (1984). Güneydoğu Anadolu’nun Doğal Çevre Şartlarına Coğrafi Bir Bakış. Ege Coğrafya Dergisi, 2, 8–30.

Sungurlu, 0. (1974). VI. Bölge Kuzey Sahalarının Jeolojisi. Ankara: TPAO Araştırma Merkezi Grup Başkanlığı, Rapor No: 871.

Şahinalp, M. S. (2019). Fonksiyonları ve Arazi Kullanım Problemleri Açısından Suruç Şehri Suruç City With Regard to its Functions And Land Use Problems. The Journal of International Social Research,  12(68).

Şaroğlu F., Yılmaz, Y. (1986). Doğu Anadolu'da neotektonik dönemdeki jeolojik evrim ve havza modelleri. Maden Tetkik ve Arama Dergisi, 107, 73-94.

Tarhan, N. (1982). Göksun-Afşin-Elbistan Dolayının Jeolojisi. Ankara: MTA Genel Müdürlüğü Kütüphanesi, Derleme No: 7296.

Tonbul, S. (1987). Elazığ Batısının Genel Jeomorfolojik Özellikleri ve Gelişimi. Jeomorfoloji Dergisi, 15, 37-52.

Tonbul, S. (2012). Erkenek Polyesi (Güneydoğu Toroslar, Malatya). UJES–III, Bildiriler Kitabı, 114, 129, Hatay.

Tonbul, S., Karadoğan, S., & Özcan, N. (2005). Elazığ Kenti ve Yakın Çevresi İçin CBS Ortamında Olası Doğal Risk Değerlendirmesi ve Afet Bilgi Sistemi Örnek Uygulaması. Ege Üniv. CBS Sempozyumu ve Sergisi, 27-29. İzmir.

Tonbul, S., Özdemir, M.A. (1990). Elazığ Doğusu (Kovancılar Ovası ve Palu Çevresinin) Uygulamalı Jeomorfoloji bakımından incelenmesi. Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 4,(2).

Toprak, V., Rojay, B., Heimann, A. (2002). Hatay Grabeninin Neotektonik  Evrimi  ve  Ölüdeniz Fay Kuşağı İle İlişkisi. Ankara: TÜBİTAK, Proje No: YDABAG-391.

TV5. 11 ildeki yıkımın detayları ortaya çıktı: Depremde hangi ilde kaç bina yıkıldı? 22.02.2023 tarihinde:  https://www.tv5.com.tr/11-ildeki-yikimin-detaylari-ortaya-cikti-depremde-hangi-ilde-kac-bina-yikildi adresinden alındı.

Ünlügenç, U. C., Akıncı, A. C., & Öçgün, A. G. (2023). 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş-Gaziantep Depremleri; Adana İli ve Yakın Kesimlerine Yansımaları. Geosound, 57(1), 1-41.

 Westaway, R. O. B. & Arger, J. A. N. (1996). The Gölbaşı basin, southeastern Turkey: a complex discontinuity in a major strike-slip fault zone. Journal of the Geological Society, 153(5), 729-744.

Yalçınlar, İ. (1961). Strüktüral Morfoloji II. İ. Ü. Coğrafya Enstütüsü Yay. No: 29, İstanbul.

Yıldırım, M.  (1989).  Kahramanmaraş Kuzeyinde (Engizek  Nurhak  Dağlarında)  Tektonik  Birliklerin  Jeolojik Petrolojik İncelenmesi. Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.

Yılmaz, Y., Gürpınar, O., Yiğitbaş, E. (1988). Amanos Dağları ve Maraş Dolaylarında Miyosen Havzalarının Tektonik Evrimi, T.P.J.D Bülteni, 52-72,Ankara.

Yılmaz, Y., Şaroğlu, F. & Güner, Y. (1987). Initiation of the Neomagmatism in East Anatolia. Tectonophysics, 134, 177-199.

Yılmaz, Y., Yiğitbaş, E., Genç, Ş.C. (1984). GD Anadolu Orojenik Kuşağının Batı Kesiminin Jeolojik Evrimi. Ozan Sungurlu Sempozyumu Bildirileri, 356-365, Ankara.

Yiğit, A. (2002). Güneydoğu Toroslar’ın yöresel etüdü. Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 12(1), 47-77.

Yusufoğlu, H. (2013). An intramontane pull-apart basin in tectonic escape deformation: Elbistan Basin, Eastern Taurides, Turkey. Journal Of Geodynamics, 65, 308-329.

Yücel, T. (1986). Bir coğrafyacı gözüyle Elbistan-Palu Oluğu. Fırat Havzası Coğrafya Sempozyumu, 299-305, Elâzığ.

Yürür, M. T. And Chorowicz, J. (1998). Recent Volcanism, Tectonics and Plate Kinematics Nearthe Junction of theAfrican, Arabian and anatolian Plates in 81 the Eastern Mediterranean. Journal of Volcanology and geothermal Research, 85, 1-15

Zengin, E. (2005). Adıyaman Fay Zonunun Kuzeydoğu Bölümünün Sismotektonik Özellikleri. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Fırat Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Elazığ.

Şekil 1. 6 Şubat 2023 tarihinde Türkiye’nin Güneydoğusunda meydana gelen depremlerin ve depremden sonraki 7 gün içinde meydana gelen artçı sarsıntıların dağılışı (Kaynak: AFAD).



Şekil 2. Anakaya ve havza tortulları üzerinde bulunan farklı zeminlerin deprem yer hareketini büyütme mekanizmalarının şematik gösterimi (Hunter vd., 2010’dan değiştirilerek).

 


Şekil 3. Güneydoğu Anadolu ve Doğu Akdeniz’de meydana gelen tarihsel bazı depremler (Karabacak, 2007).




Şekil 4. Aletsel dönemde Türkiye’nin güneydoğusu ve Doğu Akdeniz’de meydana gelen meydana gelen M>3.0 depremlerin dağılışı (Karadoğan vd., 2010’den değiştirilerek).

 


Şekil 5. Aletsel dönemde bölgede meydana gelen M>3.0 depremlerin (6 Şubat 2023 depremleri hariç) hotspot analizi (Kırmızı yıldızlar 6 Şubat depremlerinin konumunu göstermektedir).

 


Şekil 6. Yıkık, acil yıkılması gereken ve ağır hasarlı binaların iller göre dağılımı (Sınıflama doğal kırılma eşiklerine göre yapılmıştır).

 


Şekil 7. 6 Şubat depremleri ve sonrasındaki 10 gün içinde meydana gelen artçılarla yıkılmış bina sayılarının ilçe bazında dağılımı (Sınıflama doğal kırılma eşiklerine göre yapılmıştır).

 


Şekil 8. 6 Şubat depremleri ve sonrasındaki 10 gün içinde meydana gelen artçılarla ilçe bazında yıkılmış bina verileriyle elde edilmiş sıcak noktalar haritası (Sınıflama doğal kırılma eşiklerine göre yapılmıştır. Taban harita renksizdir).

 


Şekil 9. 6 Şubat depremleri ve sonrasındaki 10 gün içinde meydana gelen artçılarla ilçe bazında yıkılmış bina sayısı büyüklüklerinin ana jeomorfolojik birimler üzerindeki konumu (1-Güneydoğu Toroslar, 2-Amanoslar, 3- Karstik Platolar, 4-Karacadağ Volkanik kütlesi, 5-Hazar Gölü Havzası, 6-Elazığ Çevresindeki Ovalar, 7-Araban Ovası , 8-Yavuzeli Ovası, 9-Suruç Ovası, 10-Harran-Akçakale Ovası, 11-Birecik - Kargamış Ovası, 12-Diyarbakır Havzası, 13-Adıyaman Havzası, 14-Malatya Havzası, 15-Elbistan Havzası, 16-Çukurova, 17-İskenderun, Dörtyol-Erzin ve Osmaniye ovaları, 18-Amik Ovası, 19-Narlı ve Pazarcık Ovaları, 20-Ergani Ovası, 21-Gölbaşı-Azaplı-İnekli Depresyonu, 22-Erkenek Polyesi, 23-Kahramanmaraş ovaları, 24-Düziçi Ovası, 25-Osmaniye Ovası, 26-Samandağ Ovası).

 


 Şekil 10. 11 ili kapsayan deprem etki alanının çeşitli doğrultulardan alınmış ova ve havzalardan geçirilen jeolojik-jeomorfolojik kesitleri.



1Prof. Dr. Sabri KARADOĞAN (Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fak. Sosyal Bilimler ve Türkçe Eğitimi Bölümü, Coğrafya Eğitimi Anabilim Dalı, Diyarbakır/TÜRKİYE), mail: skaradogan@dicle.edu.tr, https://orcid.org/0000-0002-0680-5745

3Prof. Dr. Catherine KUZUCUOĞLU (UMR 8591 (LGP), CNRS & Paris 1 & Paris 12, Thiais, FRANCE), mail:catherine.kuzu@gmail.com, https://orcid.org/0000-0002-0235-0704


Yeni Nesil Uzaktan Algılama Platformu: GEE (Google Earth Engine) ve Fiziki Coğrafya Çalışmalarında Kullanımı

  New Generation Remote Sensing Platform: GEE (Google Earth Engine) and Its Use in Physical Geography Studies Sabri Karadoğan [1] , M.Tahi...