16 Mart 2008 Pazar

Silvan

 

Silvan’ın (Diyarbakır) Kuruluşu ve Gelişmesi Üzerinde Etkili Olan Coğrafi Faktörler

                                                                                                                                                                                      Dr. Ahmet YILDIRIM[1]

          Dr. Sabri KARADOĞAN[2]

Ö Z E T

Diyarbakır Havzası yeryüzündeki ilk ve köklü medeniyetlerin kurulduğu bir coğrafyada bulunmaktadır. Havzanın yerleşmeye sahneye olan eski yerleşme yerleri ise kuzeydoğuda Albat dağları eteklerinde yer alan Silvan ve yakın çevresindedir. Tarih ve tarih öncesinde insanlar bu çevrede yerleşme açısından optimum koşulları bulmuşlardır. Bu koşullar iklim, jeoloji, jeomorfoloji, litoloji, toprak ve su kaynakları gibi doğal çevre koşulları yanında, ulaşım kolaylığı ve güzergahı, hinterland, tarihsel stratejik koşullar gibi beşeri faktörlerdir.

 Cumhuriyet döneminde de Silvan havzanın en hızlı gelişen kentlerindendir. Ancak son yıllarda bu gelişme hızı durmuş, kent coğrafi çevrenin sunduğu avantajlar oranında gelişememiştir. Bu çalışmada Silvan’ın kuruluşu ve gelişmesi üzerinde etkili olan coğrafi faktörler üzerinde durulmuştur.

 

GİRİŞ:

Silvan, idari açıdan Diyarbakır’a bağlı bir ilçe merkezidir.  Coğrafi açıdan ise Diyarbakır havzasının kuzeydoğusunda Güneydoğu Torosların en dış kıvrımlarını oluşturan Albat Dağı güney eteklerinde bulunmaktadır (Şekil 1). Bilindiği gibi havzanın en gelişmiş kenti il merkezi konumundaki Diyarbakır kentidir. Havzanın diğer çekim merkezleri yine son yıllarda il merkezi statüsü kazandırılan Batman ve idari açıdan Diyarbakır’a bağlı Bismil, Ergani ve Silvan yerleşmeleridir. Bunlardan köklü tarihi geçmişe sahip ve havzanın ilk meskun alanlarını oluşturan yerleşmeler, Diyarbakır ve Silvan’dır. Hassuni ile ilişkilendirdiğimizde Silvan yerleşim tarihi daha eskiye dayanmaktadır.

Silvan, tarih boyunca Diyarbakır ile ortak bir tarihi geçmişe sahip olmuştur. Farklı zamanlarda bazen Silvan başkent veya bölge merkezi olarak, bazen de Diyarbakır başkent veya bölge merkezi olarak birlikte iki kardeş kent gibi tarih sahnesinde rol almışlardır.

İslamiyet döneminde Silvan ortaçağın en parlak ve en gelişmiş kentlerinden biridir.  Meyyafarkin adıyla 101 yıl Mervani Devletinin başkenti, Mardin Artukluları Devletinin iki başkentinden biri, Hamdani devletinin hükümdarı Seyfüddevle’nin Silvan'a gömülmesini vasiyet edecek kadar sevdiği ve önem verdiği ikinci merkezidir. Eyyübilerin yönetim merkezi olması Silvan’ın tarihte önemli bir rol almasına sebep olmuştur.

Tarihi Silvan kentinin kuruluş yeri, sahip olduğu özellikleri bakımından dikkat çekicidir. Yanı başındaki mağaralar (Hassuni ve Temtemburg mağaraları) ve kalesi göz önüne alındığında bir savunma ve istihkam şehri özelliği taşıdığı görülmektedir. Silvan kalesi ve mağara şehri Güneydoğu Torosların uzantısı olan Albat Dağı eteklerinde bulunmaktadır.

Hassuni kaya oyuğu yerleşmesi, Albat Dağı’nın güney eteklerinde havzaya açılan geniş ama korunaklı bir kluz tipi vadide yer alır.  Güneydoğu Toroslar sisteminin farklı yerlerinde olduğu üzere Hassuni tarihi yerleşmesinde oyuklar insanlar tarafından işlenerek oluşturulmuştur. Ancak, bölgede bu kadar büyük hacim ve kapasitede bir yapay mağara yerleşmesi söz konusu değildir. Bu yönüyle Hassuni dikkat çekicidir. Yerleşme, birbirlerine kanallarla bağlı su depoları,  hamam, kaya merdivenler ve yollar, kilise ve kilisenin yanındaki mini amfi tiyatroya gibi yapılarıyla oldukça kompleks ve işlevsel bir yerleşme alanı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Hem Silvan hem de Hassuni yerleşmesinin tarım alanları ve su kaynaklarıyla organik bağları vardır.

Bugünkü Silvan ilçesinin kuzeyinde Albat Dağı eteklerinde bulunan tarihi Silvan yerleşmesinin kuruluş yerinin seçiminde rol oynayan kuşkusuz önemli fiziki ve beşeri koşullar  söz konusudur. Bütün bu faktörler, tarihsel süreç içerisinde çok önemli roller üstlenmiş bir tarihi kent gerçekliğini ortaya koymuş ve Silvan kenti cumhuriyet döneminde bile sürekli gelişme göstermiştir. Ancak Silvan kenti bu gelişme hızını son yıllarda kaybettiği bir süreç içine girmiştir. Bu çalışmada kentin gelişiminde etkili olan bu süreç ve faktörler ele alınacaktır.

 

 

Şekil 1: Silvan ve yakın çevresinin lokasyon haritası

 

KURULUŞ YERİ OLARAK SİLVAN VE YAKIN ÇEVRESİ

Silvan kentinin kuruluş yeri Dicle havzasının kuzeydoğusunda Albat dağlarının güney etekleridir.

Diyarbakır havzası kalınlığı yüzlerce metreyi bulan sedimentlerle kaplı bir sübsidans sahasıdır. Havza, kuzey ve doğuda Toroslar ve kenar kıvrımlar, güneyde Mardin eşiği, batıda ise Karacadağ volkanik kütlesiyle çevrelenmiştir. Vadiler boyunca uzanan geniş alüvyal düzlükleri, taraçaları ve hidrografik yapısıyla Diyarbakır Havzası bölgenin tarım ve yerleşmeye en elverişli, aynı zamanda doğal yolların kavşak noktasını oluşturmaktadır (Erinç, 1980).

Silvan’ın hemen gerisinde yükselen Albat Dağı havzanın kuzeydoğusunda KB-GD doğrultulu Güneydoğu Toroslar silsilesinin en dış kenar kıvrımlarını oluşturur. Bu dağın eteklerinden itibaren güneye doğru yükseklikleri gittikçe azalan platolar alanı başlar. Bu platolar yaşlı temeli örten daha genç tabakaları ve Neojen yaşlı dolguları kesen En Alt Pleyistosen  aşınım ve dolgu yüzeyidir.  Dicle nehri ve Batman çayı ile kolları söz konusu platoyu yararak derinliği yer yer 5-50 m arasında değişen vadiler açmışlardır. İnce elemanlı litoloji ve aşınımın şiddeti nedeniyle Dicle nehri ile dağlık kütle arasında oldukça dalgalı bir arazi oluşmuştur.

Dicle nehrinin doğu yakasından itibaren Siirt’e kadar devam eden oldukça geniş bir tarım  alanı niteliğindeki alan Miyosen tortullarıyla örtülüdür. Silvan kenti bu alanın hemen hemen orta kesiminde yer alır (Şekil 2). Az derin ve hareketli denizel fasiyeste oluşmuş olan bu sediment örtünün altındaki ve kuzeyindeki yapı morfolojik olarak yer yer monoklinal ve fleksür tipinde ve genellikle petrol içeren kıvrımlar halindedir (Altınlı, 1966,  Sözer, 1969, Türkünal, 1980).

 

 

Şekil 2: Diyarbakır Havzasının Sayısal Yükselti Modeli ve Bazı Yerleşmelerin Konumu

 

Kuzeydeki dağlık alanın eteklerinde jeolojisi ve jeomorfolojisi daha farklı özelliklere sahip bir alan yer alır.Gerideki yüksek dağlara paralel olarak uzanan uzun dalgalı kıvrımlar ile domlar oluşturan, dağlardan uzaklaştıkça eğimleri azalarak monoklinal ve en sonunda yatay görünüm alan yapılar bulunmaktadır (Erinç, 1980). Kenar kıvrımları olarak nitelenen bu alan jeomorfolojik açıdan tipik şekillere sahiptir. Kafesli drenaj, içi boşaltılmış domlar, kornişler, hogback’ler, kuestalar, sübsekant depresyonlar yaygın olarak izlenir. Silvan kenti bu kıvrımlı yapının güneyinde hemen bir şaryaj (sürüklenim) cephesinin önünde yer almaktadır (Şekil 3,4, Foto 1). Kumlu killi Miyosen kalkerlerinden meydan gelen bu kütleden havzaya doğru kluz şeklinde boğazlar açılmıştır. Silvan dahil olmak üzere civardaki köyler hemen hemen bu boğazların havzaya açıldığı yerlere kurulmuşlardır (Şefkat, Pirehalan, Kulfa).

 

Şekil 3: Silvan kentinin kuruluş yeri ve yakın çevresini gösteren fiziki harita

 

 

Şekil 4: Silvan kentinin kuruluş yeri ve yakın çevresini gösteren 3 boyutlu sayısal arazi modeli

 

Foto 1: Güneye Doğru Şaryajlı Albat Dağı Eteklerinde Kurulmuş Olan Silvan Kenti

 

SİLVAN’IN YERLEŞME OLARAK ÖNEM KAZANMASINDA ETKİLİ OLAN COĞRAFİ FAKTÖRLER

İnsanlar tarih boyunca gereksinimlerini dengeleyecek coğrafi ortamları yerleşme alanı olarak seçmişlerdir. Buna bağlı olarak doğal çevrenin bir parçası olmuşlar ve bu ortam şartlarının değiştiği ölçüde yaşama biçimleri, yerleşme, mekanları kültürel özellikleri ve uygarlık düzeyleri  değişmiş ve bulundukları coğrafi çevrenin bir parçası olmuşlardır.

 

İhtiyaçların en kolay karşılanabildiği yerlerde yerleşmeler kurulmuştur. Dolayısıyla yerleşme sahalarının yeryüzündeki dağılışına baktığımızda zaman içindeki ihtiyaçlara göre doğal ortamın elverişliliğine paralel bir seyir gösterdiği gözlenir. İnsan toplulukları ancak barınabildikleri, ziraat yapabildikleri, suyu kolayca bulabildikleri, ekstrem iklim şartlarından rahatsız olmadıkları, diğer yerlerle kolayca ulaşımlarını sağlayabildikleri veya kendilerini dış tehlikelerden koruyabildikleri alanlara yerleşmişlerdir. Sonuçta tarih boyunca insanın yaşam sahası coğrafi şartların değiştiği oranda gelişmiş, değişmiş, veya yer değiştirmiştir.

Güneydoğu Anadolu bölgesi, Özellikle Dicle havzası coğrafi konumu itibariyle başlangıçtan günümüze insanın optimum yaşam alanı olmuş, bu coğrafyada çok farklı ve zengin kültürler biçimlenmiştir. Bunda kuşkusuz bölgenin coğrafi konumu ve ortam koşulları  etkili olmuştur.

Havzanın önemli ve kesintisiz bir yerleşme alanı olan Silvan’ın kurulması ve gelişmesinde de hiç şüphe yok ki yeryüzünde çok kısa mesafeler içinde değişen ve yerleşmelerin adeta kaderini tayin eden coğrafi parametreler söz konusudur. Bunlar fiziki ve beşeri faktörler olarak ele alınacaktır.

 

Fiziki Faktörler:

jeoloji, jeomorfoloji:

Güneydoğu Toroslar yayının önünde Suriye platformuna doğru gittikçe alçalan ve tek düzeliğiyle dikkati çeken ve stepik platolar olarak nitelenebilecek Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde coğrafi konum, yerşekilleri, iklim ve su düzeni gerek bugünkü, gerek tarihöncesi çağlardaki doğal çevreyi belirleyen ve kültürel çevrebilim açısından en etkili olan öğeler olmuştur (Erinç, 1980).

Diyarbakır havzası hem fiziki hem de beşeri koşulları açısından bölgenin çok önemli bir coğrafyasını oluşturmaktadır. Sözer (1984) Dicle ve kolları tarafından yarılmış kimi yerde hafifçe kıvrımlı ve kuzeyi kısmen faylı ve şaryajlı, bütünüyle geniş bir plato görünüşündeki havzayı Mesozoik‘ten Tersiyer sonlarına kadar bir sedimantasyon alanı olduğunu, kuzeyde Toros – Zagros  orojenik kuşağı, kıvrımlanmış kuşak, ve kıvrımlanmamış  kuşak olarak  üç birime ayırmaktadır. Bölgeyi ve havzayı  doğal bir coğrafi ünite olarak belirleyen faktörlerin belki de en önemlisi jeolojik ve jeomorfolojik özellikleridir. Bu özellikler içinde en önemlisi jeomorfolojik ve jeolojik birimler arasındaki sıkı bağlılıktır (Erinç, 1980).

Dicle havzasında yer yer paleozoik ve Mesozoyik yaşlı birimler aflörman vermekle birlikte tersiyer sedimentasyonu hakimdir. Kuzeyde şiddetli kıvrılmaya ve yer yer metaformizmaya uğramış kayaçlardan oluşmuş 2000-3000 m yüksekliğinde  bir duvar gibi yükselen dağlık kesim yer alır. Bu Dağlık kütle volkano-sedimanter karmaşıklar ve metamorfitlerden meydana gelmiş olup, bunların ofiyolitler üzerine  itilmesi söz konusudur. En dış kıvrımlar Genç Alpin hareketleriyle kıvrımlanmış ve en üstteki genç (Miyo-Pliyosen) çökellerin de kıvrımlandığı, kırıldığı ve sürüklendiği Kenar Kıvrımları olarak adlandırılan orojenik kuşaktan oluşmaktadır. Silvan Kuzeyindeki Albat dağları bu kuşağın bir parçasıdır. Kütle aynı zamanda güneye doğru şaryajlıdır. Yerleşme koşulları açısından asıl önemlisi kütlenin litolojik yapısıdır. Zira Albat dağının güneye bakan kanatlarını meydana getiren tabakalar çok kalın kumlu ve killi kireçtaşlarından meydana gelmektedir. Kumlu ve killi özelliğinden dolayı bu kireçtaşları karstik özellik taşımaz fakat şiddetli yağışlar sonucu granit aşınım formlarına benzeyen şekiller oluşur. Ancak bu kayacın kolay işlenme özelliği vardır. Çeşitli aletlerle oyulabilme, kazılabilme ve işlenme özelliğine sahiptir. İklimin soğuduğu ve barınma ihtiyacının doğduğu zamanlarda ve asayişin bozulduğu ve insanların güvenlik ihtiyacının doğduğu dönemlerde ya da vahşi ve yırtıcı hayvanlardan korunma ihtiyacına bağlı olarak insanlar Albat dağlarının bu litolojik özelliğinden faydalanmasını bilmişler ve Hassuni’ deki kaya oyuğu yerleşmesini meydana getirmişlerdir.

Hem doğal hem de yapay mağaraların oluşmasına uygun litolojinin bulunduğu  Toros silsilesi Paleolitik mağara yerleşmelerinin vatanı olmuştur (Tunçdilek,1986). Bu çevrelerdeki çözülmüş kalkerlerden arta kalan silis yumruları da çeşitli ilkel aletlere kaynak teşkil etmiştir (Güldalı,1991).

Albat dağlarının güney eteklerinden itibaren Pliyosen yaşlı tortullar (Şelmo Formasyonu) ve Pliyo-Kuvaterner aşınım-dolgu yüzeyinden oluşan havza tabanına geçilir. Bu havza tabanı Dicle ve Batman Çayına kavuşan kollar tarafından oldukça parçalanmıştır. Tarım açısından verimli olmasına rağmen ince elemanlı killi ve kireçli unsurlardan meydana geldiği için erozyon riski fazla bir arazidir. Silvan kenti söz konusu Pliyo-Kuvaterner dolguları üzerinde gelişmektedir.

Topoğrafik açıdan Silvan ve Hassuni’in avantajlı konumlarından biri de bakı şartlarıdır. Bilindiği üzere güneşe karşı konumdan ve güneş enerjisinden dolayı kuzey yarımkürede yerleşmeler için çoğunlukla güneye bakan yamaçlar tercih edilmektedir.

İklim:

Türkiye'de yerleşme yeri seçiminde etkili olan doğal faktörlerden diğeri iklimdir. İklimin özellikle sıcaklık ve yağış koşulları yerleşme üzerinde belirleyici olmuştur.

İnsanlar soğuktan korunmak amacıyla Anadolu'nun sıcak kesimlerini tercih etmişlerdir. Ancak bu alanlarda kuraklık problemi bir dezavantaj oluşturmuştur. Dolayısıyla sıcak bölgelerin aynı zamanda kurak olması riskine bağlı olarak yer altı ve yerüstü su kaynakları önemli rol oynamıştır. Dicle havzasının ve özelde Silvan çevresinin tarih boyunca kesintisiz iskan görmesinde bunun şüphesiz etkisi olmuştur.

İklimin doğrudan yaşam alanı seçimine etkisi başlangıçta Paleolitik ve Neolitik’te kendini göstermiştir.

Paleolitik’teki insan yaşamı iklim şartlarına bağlı olarak biçimlenmiştir. Bilindiği üzere bu dönemde ülkemizde de dört buzul ve buzul arası dönem yaşanmıştır. Yapılan araştırmalara göre Alt Paleolitiğe ait buluntular çoğunlukla yer üstünden, yüksek alanlardan toplanmıştır. Bu durum Alt Paleolitik insanının daha çok açık alanlarda dolaşmak barınmak ve avlanmak imkanını bulduğunu göstermektedir. Öyleyse Alt Paleolitiğe denk gelen devrenin buzul arası sıcak ve uygun bir ortam olduğu söylenebilir. Daha sonraki dönemlere ait aletlerin sekiler üzerinde ve mağara dolguları içinden çıkarılması iklimin gittikçe çok yağışlı ve  nemli hatta gittikçe soğuduğunu ve Würm glasyaline geçildiğini göstermektedir. Artık orta Paleolitik’te iklimin soğumuş, dönemin sonuna doğru  insanlar mağaralara, kapalı yerlere girmek ihtiyacı hissetmiştir.

Bölgedeki Alt Paleolitik buluntuların bir kısmı açık hava buluntu yerlerinden ele geçmiştir. Dolayısıyla Pleyistosen’in ilk dönemlerinde Anadolu’da iklimin Paleolitik insanların açık havada yaşayabilmelerine uygun olabileceğini göstermektedir (Kansu, 1944, Kınal, 1944, Kökten, 1948)..  Araştırmalar Anadolu ölçeğinde  Pleyistosen’de ekolojik açıdan Güneydoğu Anadolu bölgesi’nin diğer bölgelere göre Paleolitik insanın yaşaması için daha uygun şartları taşıdığını göstermektedir. Bu bölgedeki tüm buluntular yüzeyde ve çeşitli alanlarda saptanmıştır. Buluntular özellikle çakıllar ya da kumlu tabakalar arasından sekiler ve vadi yamaçlarından ele geçmiştir. Bu da bize  Anadolu’da kültürlerin geliştiği dönemde nemli ve ılıman bir iklimin hüküm sürmüş olabileceği  izlenimini vermektedir. Böylece alt Paleolitik insanının Anadolu’da özellikle bazı bölgelerde kolayca avlanabilme aletlerini işleyebilme ve hatta açık havada yaşayabilme imkanlarına sahip olduklarını göstermektedir. (Yalçınkaya, 1985).

Atalay’a göre (1996).Würm Glasyali sonuna iklimde meydana gelen ısınma ve nemlilik şartlarının artmasına bağlı olarak bu insanlar çekilen göllerin kenarında ve Güneydoğu Anadolu Torosların eteklerinde yerleşmişlerdir

Erol (1980) Anadolu’da Pleyistosen’den Holosen’e geçilirken önce plüviyal iklim koşullarında bir yumuşamanın başladığını göreli bir ısınma ve yağışlarda azalma olduğunu Holosen başlarından itibaren ise uzun yaz ve yağışlı kısa kışlarla birlikte daha yumuşak ve daha sıcak iklim koşullarının  bölgeyi etkisi altına aldığını ileri sürmektedir.

Neolitik’te elverişli iklim özelliklerine bağlı olarak tarıma elverişli alanlarda ilk yerleşmeler açık alan yerleşmeleri ve “ilk üretime geçiş evresi” başlamıştır.

Neolitikten itibaren Anadolu kesintisiz ve sürekli bir yerleşmeye sahne olur. Bunda en büyük faktör şüphe yok ki Suptropikal iklimden karasal iklime kadar değişik iklim tiplerinin küçük üniteler halinde  yer alması ve ülkenin çok çeşitli iklim tiplerine sahip olması yani farklı alternatifleri bünyesinde bulundurmasıdır. Bu farklı iklim tipleri aynı ölçüde  farklı bitki topluluklarının meydana gelmesine zemin hazırlamıştır. Bu temel özellikler Türkiye’nin her bölgesi hatta her yöresinde kendine ait özellikler kazandırmıştır. Bütün bu olumlu faktörler  Türkiye’yi Paleolitik’ten beri insanların yaşaması ve barınması için Dünya’nın en elverişli bir ülkesi haline getirmiştir (Tunçdilek, 1986).

Bölgede günümüze kadar yapılan araştırmalara göre Alt Paleolitiğe ilişkin buluntu yerleri daha çok Fırat yakınında ve batısında bulunmaktadır. Buna karşı nehrin doğu kesimi yani Dicle havzası iyi bilinmemektedir. Oysa bu havzada da Paleolitik insanının yaşaması için sürekli elverişli şartlar mevcut olmuş ve insanlar özellikle Hasankeyf-dicle, Hassuni-Batman Çayı arasında bir yerleşme ağı kurmuşlardır.

Palelolitik dönemin sonunda insanlar mağaralara çekilmişlerdir. Hem iklim açısından uygun bir kuşak üzerinde olması hem de jeolojik yapı itibariyle Paleolitik dönemde yerleşmeye sahne olmuş mağaralar daha çok yine bahsedilen Toros sisteminde yaygınlık gösterir. Doğal mağaraların söz konusu olmadığı Albat dağı gibi orojenik kuşaklarda insanlar litolojinin etkisinden faydalanmışlar ve kendi meskenlerini kendileri üretmişlerdir.

İnsanoğlunun yeryüzünde gösterdiği en önemli kültür aşamaları bu coğrafya da Buzul sonrası yaşanan uygun koşullar altında gerçekleşmiştir. Jeomorfolojik bulgular Buzul sonrası dönemde bölgede daha nemli çevre koşullarına günümüzden 5000-7000 yıl öncesine rastlayan kurak bir ara dönemle belirlenen bazı dalgalanmalar ile geçildiğini ortaya koymaktadır. Bu dönemde su bilançosu pozitif olarak artmış, bölge nemli ve sıcak iklimler kuşağı içine girmiştir. Bu görüşü destekleyen en önemli kanıt Dicle kenarındaki kalın dolgu taraçaları, kuru vadiler, göl taraçaları ve geçmişin orman kalıntılarıdır. Dolayısıyla ısının birkaç derece düştüğü, nemin ve su bilançosunun arttığı günümüzden takriben 7000 yıl öncesinde bugünkü su eksikliğinden kurtulmuş, tarıma elverişli plüviyal ve uygun termik koşulların oluştuğu, av hayvanlarıyla zengin geniş meşe ormanlarıyla kaplı, yabani tahıl türlerini de içeren zengin otsu türlerinin yaygın olduğu tahıl üretimine elverişli iklim ve topraklarıyla kültürel çevre bakımından çok uygun bir ortam meydana gelmiştir (Erinç, 1980).

Bugünkü Silvan  kenti bu kültür değişiminin sürekli ve kalıcı yerleşkesidir.

 

Bugünkü iklim koşulları

Bir bütün olarak Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin hakim iklim tipi, yaz kuraklığı ve yağış azamisinin kış mevsimine rastlaması, sıcaklık amplitüdünün fazla olması, pek fazla olmayan yağış tutarı, yazın çok sıcak ve kurak geçmesi, bunun da ileri düzeyde su kaybına yol açması gibi özellikleriyle şiddetli karasal Akdeniz iklimi olarak nitelendirilmektedir. Türkiye’nin yazın en fazla ısınan ve en fazla güneş enerjisi alan bölgesi burasıdır. Yazın ortalama sıcaklık 30 ºC’nin üzerindedir ve bazen 40 ºC’ye yaklaşır. Yaz kuraklığı bölgenin tüm yaşantısını olumsuz etkileyen ve sulama zorunluluğunu şiddetle hissettiren ana sorun olur. Dolayısıyla insanlar zorunlu olarak su kaynaklarına yönelmek zorunda kalmışlardır. Burada bölge açısından akarsuların önemi ortaya çıkmaktadır. Fakat termik bakımdan bölgenin çok uzun bir vejetasyon dönemine sahip olması (330 gün) yeterli suyun olması halinde büyük bir tarım potansiyelini barındırdığını ortaya koymaktadır. Ancak söz konusu kuraklık şartlarının özellikle Dicle havzasının kimi yerlerinde değiştiğini söylemek mümkündür. Özellikle kuzeydeki dağlık alanlarda ve Silvan çevresinde yağış ile birlikte sıcaklık ve kuraklık şartlarında da havzanın diğer alanlarına göre yerleşmeyi daha cazip kılacak şartlar oluşmaktadır. Bu durum tablo 1,2 ve grafik 1,2’de rahatlıkla görülebilir.

 

Tablo 1: Silvan ile Diyarbakır havzasında karşılaştırma amacı ile seçilmiş bazı istasyonların aylık ve yıllık ortalama sıcaklıkları (ºC)

AYLAR

I

II

III

IV

V

VI

VII

VIII

IX

X

XI

XII

Yıl.Ort

Diyarbakır

1.6

3.6

8.3

13.9

19.3

25.9

31

30.3

24.9

17.1

9.8

4.1

15.8

Batman

2.6

4.7

9.4

14.6

19.8

26.3

30.9

29.9

24.7

17.4

9.9

4.7

16.3

Bismil

2.4

4.8

8.5

14.9

19.6

25.6

30.2

28.7

23.6

16.3

9.1

4.5

15.7

Silvan

2.4

4.2

8.3

13.9

18.9

24.6

28

27.2

22.9

16.8

9.6

4.8

15.1

 

 



Grafik 1: Silvan ile Diyarbakır havzasında karşılaştırma amacı ile seçilmiş bazı istasyonların aylık ve yıllık ortalama sıcaklıkları (ºC)

 

 

 

Tablo 2: Silvan ile Diyarbakır havzasında karşılaştırma amacı ile seçilmiş bazı istasyonların aylık ve yıllık ortalama yağışları (mm)

AYLAR

I

II

III

IV

V

VI

VII

VIII

IX

X

XI

XII

Yıl.Ort

Diyarbakır

74.6

68.4

66.2

73.5

40.8

7.2

0.7

0.6

2.6

30.8

54.6

71.4

491.4

Batman

60.6

63.8

79.9

76.5

50.9

7.9

0.4

0.5

2.6

29.8

56.6

61.8

491.3

Bismil

58.7

62.6

67.5

68.7

44.8

8.6

1.7

2.1

7.3

24.7

48.3

58.9

445.3

Silvan

117.2

111.5

114.7

87.4

43.9

7.5

1.1

4.6

3

41.4

83

110.8

726.1

 

 


 Grafik 2:  Silvan ile Diyarbakır havzasında karşılaştırma amacı ile seçilmiş bazı istasyonların aylık ve yıllık ortalama yağışları (mm)

 

 

Hidrografik Faktörler, Su kaynakları ve Silvan’ın Kuruluş yeri

Yeryüzündeki kurak ve yarı kurak sahalarda yerleşmelerin dağılışı suyun varlığına bağlıdır. Ülkemizde de İç ve Güneydoğu Anadolu Belgelerindeki yerleşmelere baktığımızda su kaynakları ile yerleşmelerin dağılışı arasında yakın bir bağ olduğu görülür. Tarih boyunca su kaynakları ve akarsular yerleşme alanlarının tespitinde ve uygarlıkların gelişmesinde etkili bir doğal ortam faktörü olmuştur. Nitekim tarımsal üretime geçişte sulamanın zorunluluğu ve suya bağlılık toplumları yeni arayışlara sevketmiş, hatta kültürel yaşamlarında bile derin izler bırakmıştır. İvriz deki Hitit kabartmasında tanrıya yağmur yağdırması için yalvaran kabartma resim bunun açık örneğidir (Tunçdilek,1986) İnsanlar Anadolu coğrafyasında tecrübelerle tanık oldukları klimatik istikrarsızlığın farkına varıp sulama sistemlerini geliştirip birtakım önlemlere alma yoluna gitmişlerdir. Ancak yine de gelişen medeniyetler ve kentler tatlı su kaynaklarının zengin ve özellikle sulu tarımın yapılabildiği alanlarda gelişmiştir.

Kabul etmek gerekir ki, Ortadoğu’nun en önemli tatlı su kaynakları Fırat ve Dicle ile bunlara bağlı kollardır (Batman, Göksu, Botan, Kezer, Kahta, Murat ve Karasu gibi). Bir çok uygarlık diğer coğrafi faktörler yanında bu faktöre bağlı olarak üstünlüğünü korumuştur. Fırat ve Dicle’nin kaynaklarını da oluşturan, Güneydoğu Torosları silsilesinin gerisindeki alanlarda gelişmiş olan Urartu medeniyeti, Eski Çağ'da Anadolu ve Ön Asya ülkelerinin en büyük "hidrolik uygarlığı" olarak anılmaktadır.

Urartu’ların sahip olduğu bu zenginlik sürekli Asur’luları cezbetmiş ve iki uygarlık arasında bitip tükenmeyen savaşların nedeni olmuştur. Bu aşamada Hassuni’in konumu yeni araştırmaları gerektirmektedir.

Silvan ve çevresi, hem Batman çayı ve bu çaya Albat dağının güneyindeki gür fay-karst kaynaklarından başlayan akarsuların, hem de zengin yeraltı su varlığından dolayı hidrografik olarak elverişli bir konuma sahiptir. Bu durum tarih ve tarih öncesi kesintisiz yerleşmeye imkan tanıyan ve bu iklim şartlarında adeta hayat veren coğrafi bir faktördür.

 

Havzanın bitki örtüsü ve toprak özellikleri ana iklim yapısının yerel etkilerini yansıtır. Havza tabanı çoğunlukla kırmızımsı Akdeniz toprakları ile örtülüdür. Topraklar kireç bakımından zengin potasyum oranları yüksek yer yer killi ve kireçli, yer yer kumlu topraklar yaygındır. Bu nedenle sulandığı takdirde yüksek verim sağlamaktadır.

 

Beşeri Faktörler:

Anadolu uygarlıklarının gelişmesinde hiç kuşku yok ki yolların büyük önemi olmuş, Anadolu’nun orografik şartları ve uzanışı ve aralarındaki koridorlar birçok farklı coğrafi bölgeyi biri birine bağlaması açısından elverişli şartlar sunmuştur. Ticaretin geliştiği devirlerde bu yol güzergâhlarında ve kavşak noktalarında çeşitli önemli yerleşmeler kurulmuştur. Ramsay (1960)’ ın ünlü eserinde tespit ettiği Anadolu’ daki başlıca tarihi yollar şunlardır:

·         Ticaret yolu

·         Şark Ticaret yolu

·         Roma Yolları

·         Kral Yolu

·         Bizans yolları

Yollar genellikle savunma açısından en elverişli yerleşmelerin yakınından geçiyordu. Yol güzergâhı muhtelif merkezlerden kuvvetlerin kolayca toplanabilmesi dikkate alınarak tespit edilmişti. Kuvvetli istihkâmlarla savunması sağlanmıştı. Bu istihkâm noktaları genellikle korunaklı ulaşılması kolay olmayan muazzam dik kayalıklarını üzerine kurulmuştur. Bu yerleşmeler o zamanlar genellikle ilkbaharda başlayan ve sonbaharda sona eren yağmacı akınlarına karşı kurulmuştur. Tek problem uzun süren muhasaralara karşı açlık problemiydi. Ama yine de buraları en uygun ve güvenli iskân noktaları olmuştur. Bu nedenle kaleler ve çevreleri birtakım yeni şehirlere merkez olmuşlardır. Dolayısıyla Bizans döneminde korunmasız şehirler zamanla terkedilmiş ya da bir köy derecesine inmiştir.

Silvan çevresi, hem Hassuni’nin sunduğu elverişli savunma şartları, hem de bugünkü Silvan’ la birlikte Mezopotamya’yı kuzeye bağlayan en önemli geçit yollarından birinin üzerinde bulunması nedeniyle, tarih boyunca çevresindeki uygarlıkları biribirine, bunları da daha uzaktaki ülkelere bağlayan yolların düğüm noktasında bulunmuş ve bu yollar boyunca toplumlar ya birbirleri ile barış içinde ticaret yaparak, ya da savaşarak kültür alışverişinde bulunmuşlardır. Bu coğrafya milattan binlerce yıl önce gelişen ilk büyük uygarlıkların, verimli alanları ile ilk etkili tarımcılığın da gelişme alanı olmuştur. Çevresi, hinterlandı ve üzerinde bulunduğu yol şebekesi bakımından adeta bir düğüm noktası durumunda olan saha bugün olduğu gibi geçmişte de doğal ortam ve kültürel çevre bakımından önemli sonuçlara yol açmış olan konum üstünlüklerine sahiptir.

Silvan yerleşme tarihi kesintisiz olarak devam etmiş, yerleşme merkezi sürekli cazibe merkezi olmuş ve birçok uygarlığa merkezilik fonkisyonu üstlenmiştir. Bu fonksiyonuyla tarihi Diyarbakır yerleşmesiyle adeta yarışmıştır.

Silvan, Tigranokerta ismiyle Helenistik çağın en önemli ve en büyük kentlerinin başında gelmekteydi. M.Ö.77 yılında ise 300 bin nüfusuyla bir imparatorluk başkentiydi.

Bizans imparatoru I.Justinianus 532 yılında bu kale-kente kendi adını vererek Justinianopolis'i Perslere karşı en önemli garnizonu olarak kullandı.

İslamiyet döneminde Silvan ortaçağın en parlak ve en gelişmiş kentlerinden biri oldu.  Meyyafarkin adıyla 101 yıl Mervani Devletinin başkenti, Mardin Artukluları Devletinin iki başkentinden biri, Hamdani devletinin hükümdarı Seyfüddevle’nin Silvan'a gömülmesini vasiyet edecek kadar sevdiği ve önem verdiği ikinci merkezi ve Eyyubilerin bir dönem ana merkezi oldu. Silvan’a sahip olmak bölge devletleri için adeta prestij konusu olmuştur.

 

Yerleşme açısından Hassuni’nin Önemi

Hassuni vadisi ve mağaraları Güneydoğu Torosların güney kanadında ve Silvan ilçe merkezinin 5 km kuzeydoğusunda bulunmaktadır. Güneydoğu Torosların buradaki uzantılarına Albat Dağı adı verilir.

 Vadinin litolojik özellikleri incelendiğinde ağırlıklı kumlu kalker tabakalarından oluştuğu görülmektedir. Bir Kluz özelliği taşıyan Hassuni vadisi, Albat dağının güney yamaçlarından doğan güçlü karstik kaynakların dirençsiz kalker tabakalarını aşındırmasıyla oluşmuştur (Foto 2)

Oluştuğu dönemin klimatik şartlarına bağlı olarak çok güçlü olarak akmış olan bu karstik kaynaklar, günümüzde ise yağışlı kış ve ilkbahar döneminde akışa geçmekte uzun süren yaz döneminde kurumaktadır. Önemli antik yerleşmelerine sahne olmuş olan Hassuni vadisinin yüksek debiye sahip karstik kaynaklarla oluştuğu zaman büyük olasılıkla Plüviyal döneme denk gelmektedir.

Yerleşme, birbirlerine koridorlarla bağlı 300 civarında yapay mağaradan oluşmakta ve kapladığı alan geçmişte bu şehirde yaşayan insan sayısı hakkında fikir vermektedir. Yerleşmenin tarihi, arkeolojik ve coğrafi özellikleri incelenip ortaya konması durumunda, Yukarı Mezopotamya uygarlık tarihine yeniden yön verebilecek öneme sahiptir.

Diyarbakır Müze Müdürlüğü tarafından bir dönem kurtarma kazısı yapılan ve M.Ö.1.Bin Demir Çağdan M.S. 13. yüzyıla kadar tarihlenen buluntulara rastlanmıştır.

Yukarıda açıklamalara göre bu mağara şehrinin Asurlar tarafından kurulma ihtimali yüksektir. Çünkü, bu sahayı da içine alacak şekilde bölgenin çok büyük bir bölümünde M.Ö. 1260-653 yılları arasında Asurlar hüküm sürmüştür.   Asurlulardan sonra bu coğrafyaya sırası ile Urartular, İskitler, Med İmparatorluğu, Persler, Büyük İskender, Partlar, Büyük Tigran İmparatorluğu medeniyetleri hükmetmişlerdir.

Hassuni vadisi, Albat Dağlarının güney yamaçlarında açılmış, oldukça dik ve sarp kalker tabakalarının bulunduğu, savunmaya elverişli tarihi bir vadi-savunma yerleşmesidir. İşlenmeye müsait kalker bantları içerisinde çok zor şartlar altında uzun ve geniş yollar yapılmıştır.

Bu sahada kalker saf değildir, dolayısıyla karstlaşma süreci ve buna bağlı olarak oluşmuş bir mağara sisteminden söz etmek oldukça zordur. Çatallanmış 2 vadi söz konusudur. Doğudaki vadide yaklaşık 200 m yüksekliğinde dik kornişler oluşmuştur. Bu korniş yamaçlarında oyulmuş yerleşim üniteleri bulunmaktadır. Yerleşme üniteleri oldukça fonksiyonel işlenmiştir. Zira kumlu-killi Miyosen kalkerleri işlenmeye oldukça elverişlidir.

Bu antik yerleşmenin su kaynakları sistemi de ilgi çekici ve hayranlık uyandırıcıdır. 5-6 m çapında, 15 m derinliğinde toplam 12 adet sarnıçların tamamı su kanalları ile birbirine bağlı olup çok güzel yapılmış şamandıra sistemi ile birbiri ile ilişkilendirilmiştir. 

Sarayın doğusunda muhtemelen tarım amaçlı kullanılmış bir hafif eğimli bir aşınım yüzeyi bulunmaktadır.

Hassuni vadisinde tarihsel süreç içerisinde çok yoğun ve kompleks bir beşeri hayatın hüküm sürmüş olduğu kolayca gözlemlenebilmektedir. Yerleşmenin Bugünkü Silvan kentiyle organik bağları olduğu tartışma götürmez. Güvenlik ve asayiş problemlerinin yaşandığı dönemlerde insanlar sürekli buraya sığınmış olmalıdır.

Ancak bugün çok yoğun bir insan tahribatı söz konusudur (Define arayıcıları piknik vs).

 

Foto2:  Hassuni Mağara yerleşmesi Albat Dağı güney yamaçlarında açılmış çok sarp bir vadi içinde kurulmuş bir savunma- korunma- istihkam yerleşmesidir.

 

 

SİLVAN’IN GELİŞMESİ VE BUGÜNKÜ DURUM

Osmanlı döneminde Silvan Kentinin gelişimi şüphesiz ayrı bir araştırma konusudur. Ancak Cumhuriyet dönemi başında iki binler civarında olan nüfusuyla bir zamanlar uygarlıklara başkentlik yapmış ve nüfusunun 300.000’e çıkacak kadar bir cazibe merkezi olmuş olan bu yerleşmenin bu dönem boyunca önemini yitirdiğini söylemek mümkündür. Silvan yerleşmesi Cumhuriyet dönemindeki gelişimine 1960’tan sonra başlamıştır ve kentin büyüme hızı 1980’lere kadar devam etmiştir. Bu gelişim şüphesiz tüm ülkede yaşanan kırdan kopuşun ve kente göçün bir sonucudur. 1985-1990 arasında nüfusun gelişimde küçük bir büyüme görülse de 1990 yılında büyüme yatay seyrine devam etmiştir. Kısaca 1980 yılından sonra kentte genel olarak büyümenin durduğunu söylemek mümkündür (Tablo 3, Grafik 3).

 

Tablo 3: Cumhuriyet Döneminde Silvan kent merkezinde nüfusun gelişimi

Yıllar

1935

1940

1945

1950

1955

1960

1965

1970

1975

1980

1985

1990

2000

Nüfus

2713

3118

3155

4254

5715

6492

12158

18592

29599

43624

45825

59865

64136

                      

 


Grafik 3: Silvan şehir merkezinde 1955-2000 yılları arasında nüfusun  gelişimi

 

Diyarbakır’a bağlı ilçe merkezlerinin1990–2000 sayım dönemleri arasındaki nüfus gelişimine bakıldığında üç önemli çekim merkezi olan Ergani ve Bismil’e kıyasla Silvan’ merkez’de nüfus gelişiminin çok düşük olduğunu gözlenir. Böylesi coğrafi bir üstünlüğe sahip bir yerleşmenin büyüme seyri, cazibe merkezi olmaktan çıktığını veya çıkarıldığını göstermektedir (Tablo 4, Grafik 4).

 

Tablo 4: Diyarbakır iline bağlı ilçelerin 1990-2000 yılları şehir ve köy nüfusları ve yıllık nüfus artış hızı

 

1990 Genel Nüfus Sayımı Kesin Sonuçlar

2000 Genel Nüfus Sayımı Kesin Sonuçlar

Yıllık Nüfus Artış Hızı %0

İlçe

Toplam

Şehir

Köy

Toplam

Şehir

Köy

Toplam

Şehir

Köy

Merkez

472150

373810

98340

721463

545983

175480

42.39

37.87

57.89

Bismil

99662

39834

59828

126885

61182

65703

24.14

42.90

9.36

Çermik

49107

16531

32576

46050

15843

30207

-6.43

-4.25

-7.55

Çınar

50445

10080

40365

58583

13282

45301

14.95

27.58

11.53

Çüngüş

17067

3935

13132

15521

4708

10813

-9.49

17.93

-19.42

Dicle

35980

5414

30566

39861

9861

30000

10.24

59.94

-1.87

Eğil

20251

4803

15448

21631

4827

16804

6.59

0.50

8.41

Ergani

78603

37365

41238

87467

47333

40134

10.68

23.64

-2.71

Hani

28703

10266

18437

31794

10918

20876

11.22

6.16

12.42

Hazro

23971

8728

15243

18755

6189

12566

-24.53

-34.37

-19.31

Kocaköy

12985

4244

8741

13069

5678

7391

0.64

29.10

-16.77

Kulp

50482

7472

43010

40454

15825

24629

-22.14

75.02

-55.74

Lice

47088

12227

34861

24887

11927

12950

-63.79

-2.48

-99.00

Silvan

109953

60731

49222

116298

64136

52162

5.61

5.45

5.80

Toplam

1096447

595440

501007

1364209

817692

545016

21.73

31.71

8.42

Kaynak: DİE, 2000 Genel Nüfus Sayımı

 

Grafik 4: Diyarbakır iline bağlı ilçelerin iki sayım dönemi (1990-2000) arasındaki nüfus değişimlerinin karşılaştırılması

 

 

SONUÇ

 

Sahip olduğu coğrafi avantajlar ve Hassuni ile birlikte düşünüldüğünde, Silvan yerleşmesinin tarih öncesinde ve tarih boyunca bölgesinde önemli işlevleri üstlenen ve insanları kendine çeken bir cazibe merkezi olduğu görülür. Hassuni mağaraları Silvan’ın hemen yanı başında gerek iklim değişmelerinde gerekse asayişin bozulduğu dönemlerde on binlerce insanı barındırabilecek kompleks bir savunma istihkam kentidir. Onun devamı niteliğinde ve verimli havza tabanı, debisi yüksek tektono-karst kaynakları önünde kurulmuş olan Silvan yerleşmesi ise sayısız uygarlıklara merkezilik fonksiyonu üstlenecek kadar önemli bir yerleşme kimliği kazanmıştır. Kentin tarihteki bu cazibesi ve önemi şüphesiz onun içinde bulunduğu Diyarbakır havzası ile birlikte üstün ve elverişli coğrafi konumundan kaynaklamaktadır. Ancak Cumhuriyet dönemi başlangıcında Silvan 2700 civarında bir nüfusla sönük bir kenttir. 1960’lardan sonra köyden kente göçün bir sonucu olan nüfus büyümesi gerçekleşmişse de özellikle 1990’lı yıllardan sonra bu çarpık gelişme bile gerilemiş, Silvan cazibe merkezi olma özelliğini yitirmiş, göç verir bir kent durumuna gelmiştir.

Tarihsel ve coğrafi konumuna bakıldığında Silvan kenti bulunması gerektiği yerde değildir.

 

 

Kaynaklar

Altınlı, İ., E.,1966, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun Jeolojisi (ikinci Kısım), MTA Dergisi No: 67, Ankara

Altınlı, İ.E., 1966, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun jeolojisi, M.T.A Dergisi Sayı 66  Sayfa 35-75 Ankara

Aslan R., 1974, Diyarbakır ve Çevresinde Şehirleşme Hareketleri, Ankara:

Atalay, İ., 1996, Pleistosen Sonu ve Holosen Başlarında Anadolu’nun Paleocoğrafya Şartlarına genel Bir Bakış,  Atatürk K.D. ve T.Y.K Coğrafya Bilim ve Uygulama Kolu Coğr. Araş. Cilt:1 Sayı:1, Ankara

Bulduk, A.F., 2004, El-Cezire'nin muhtasar tarihi, yayına hazırlayanlar Mustafa Öztürk, İbrahim Yılmazçelik, Fırat Üniversitesi Yayınları. Orta-Doğu Araştırmaları Merkezi Yayınları: 9. Tarih Şubesi Yayınları: 8, Elazığ.

Dağ, R., Diyarbakır ve Bölgesel Gelişme, Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Yayınları, Diyarbakır

Ebu Bekr-i Tihrani 1999, Kitab-ı Diyarbekriyye: Akkoyunlu, Karakoyunlu ve Çağatay dönemleri tarihi, çeviren:Mehmet Demirdağ, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi. Kültür ve Sanat Yayınları ; 13, Ankara.

Erinç, S.,1980,"Kültürel Çevrebilim Açısından Güneydoğu Anadolu","GD Anad. Tarihöncesi Araşt.-I",,6572,

Erol, O, 1983, Paleoekolojik Araştırmalarda jeomorfolojinin önemi, Arkeometri Ünitesi Bilimsel Toplantı Bildirileri, Tübitak yayınları no: 566, Ankara

Erol,O.",1992,"Türkiye'de Arkeometrik ve Jeomorfolojik Araştırmalar","TÜRK COĞR. DERG.",27,2740,

Erol,O.,1980,"Anadolu'da Kuaterner Plüviyal İnter Plüviyal Koşullar ve özellikle Güney - İç Anadolu'da Son Buzul Çağından Bugüne Kadar Olan Çevresel

Erol,O.,1980,"Anadolu'da Kuaterner Plüviyal İnter Plüviyal Koşullar ve özellikle Güney - İç Anadolu'da Son Buzul Çağından Bugüne Kadar Olan Çevresel Değişmeler","A.Ü.DTCF COĞR.ARŞT.DERG. ",9,516,"Ankara"

Güldalı,N.-Deroche,A.M.,1991,Güneydoğu Anadolu'da Tarih öncesi İnsanlarının Yaşam Ortamları; özellikle Doğal Mağaralar, Jeomorfoloji Derg.,19,131138,

Güney, E., 1990, Diyarbakır ve yöresinde doğa-kültür turizmi : koşullar, olanaklar, Dicle Üniversitesi Rektörlüğü Yayınları, Diyarbakır.

İzgöer A.Z., 1999, Salname-i Diyarbekir, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Yayınları, İstanbul.

Kejanlı D.T. Anadolu’da kale kentler ve koruma sorunları: Diyarbakır kale kenti PhD dissertation, Applied Science Instute, Yıldız Technical University, İstanbul, 2004.

Kejanlı, D. T.,  "Diyarbakır'da Kentleşme Hareketleri ve Buna Bağlı Sorunlar" Yayınlandığı Yer : II. Uluslararası GAP ve Sanayi Kongresi, Diyarbakır Yayın Tarihi :29-30 Eylül 2001 Köroğlu, Kemalettin 1998, Üçtepe 1 : yeni kazı ve yüzey bulguları ışığında Diyarbakır / Üçtepe ve çevresinin Yeni Asur Dönemi tarihi coğrafyası, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu. Türk Tarih Kurumu Yayınları. V.Dizi ; 45

Kansu, Ş.A., 1944, Anadoluda Mezolitik Kültür Buluntuları,  A.Ü.D.T.C.F. dergisi,  C:II  sayı:5, s:673-682

Kınal, F., 1944, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Da Tetkik Gezisi Raporu, A.Ü.D.T.C.F. dergisi,  C:  VII, sayı:1-2

Kökten, İ.K., 1948, Anadoolu da Prehistorik Yerleşme Yerlerinin Dağılışı Üzerine Bir Araştırma A.Ü.D.T.C.F. dergisi  C: VI sayı:5, S:531-536

Özdemir, M.A., Karadoğan, S., 1996, Türkiye’de İl Merkezlerinin Coğrafi Mekanla İlişkileri, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 8 Sayı :2, Sayfa:223-242, Elazığ

Özgüç, T.,  Ön Tarihte Güney ve Güney-Doğu Anadolu’ nun Mukayeseli Stratigrafisi A.Ü.D.T.C.F. dergisi,  C:IV, sayı:3

Parlak Y., 1997, çeşitli Yönleriyle Silvan, San matbaası, Ankara

Ramsay, W. M., (Çev. M. Pektaş, 1960) Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, M.E.B Basımevi, İstanbul

Robert, L.,  Anadolunun Eski Çağ Şehirleri A.Ü.D.T.C.F. dergisi  C:VI,  sayı:5, S:531-536

Ruben, W.,  Anadolunun yerleşme tarihi ile ilgili görüşler A.Ü.D.T.C.F. dergisi  C:5, Sayı:4, S:369-389

Sözer, A.N,.1984,’’Güneydoğu Anadolu’nun Doğal Çevre Şartlarına Coğrafi Bir Bakış’’, Ege Coğ. Derg. Sayı:2, sf:8-30, İzmir

Sözer, A.N., 1969, Diyarbakır Havzası : Beşeri ve İktisadi Coğrafya Açısından Bir Bölge Araştırması, Ankara.

Tunçdilek, N., 1986, Türkiye'de yerleşmenin evrimi;. Deniz Bilimleri ve Coğrafya Enstitüsü Yayınları, No:3, İstanbul

Türkünal, S., 1980, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun Jeolojisi, Jeoloji Mühendisleri Odası Yayını, No: 08, Ankara

Yalçınkaya, I.,1985, Araştırmalar Işığında Anadolu Alt Paleolotiği ve Sorunlarına Genel Bir Bakış, A.Ü.D.T.C.F. Antropoloji bölümü yayınları, sayı :12

Yalçınlar, İ., 1976, Türkiye'de bazı şehirlerin kuruluş ve gelişmelerinde jeomorfolojik temeller; Türk Coğrafya Dergisi, Sayı: 17, s.53-66.

 

 

Diyarbakır il yıllığı,1967, Ankara.

Köy İşleri Bakanlığı Yayınları, 1966.Diyarbakır : Köy Envanter Etüdlerine Göre, Ankara



[1] Dicle Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Sosyal Alanlar Eğitimi Bölümü Coğrafya Eğitimi ABD, Diyarbakır

[2] Dicle Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Sosyal Alanlar Eğitimi Bölümü Coğrafya Eğitimi ABD, Diyarbakır















Sultan Şeyhmus: Mardin’in Manevi Işığı

 077 yılında Mardin’de doğan Sultan Şeyhmus, genç yaşta ilim ve hikmet peşinde koşarak Menbic’te medrese eğitimi aldı. Ancak ruhu, Mardin’in...