Silvan’ın (Diyarbakır) Kuruluşu ve Gelişmesi Üzerinde Etkili Olan Coğrafi Faktörler
Dr. Ahmet YILDIRIM[1]
Dr. Sabri KARADOĞAN[2]
Ö Z E T
Diyarbakır Havzası yeryüzündeki ilk ve köklü medeniyetlerin
kurulduğu bir coğrafyada bulunmaktadır. Havzanın yerleşmeye sahneye olan eski
yerleşme yerleri ise kuzeydoğuda Albat dağları eteklerinde yer alan Silvan ve
yakın çevresindedir. Tarih ve tarih öncesinde insanlar bu çevrede yerleşme
açısından optimum koşulları bulmuşlardır. Bu koşullar iklim, jeoloji,
jeomorfoloji, litoloji, toprak ve su kaynakları gibi doğal çevre koşulları
yanında, ulaşım kolaylığı ve güzergahı, hinterland, tarihsel stratejik koşullar
gibi beşeri faktörlerdir.
Cumhuriyet döneminde
de Silvan havzanın en hızlı gelişen kentlerindendir. Ancak son yıllarda bu
gelişme hızı durmuş, kent coğrafi çevrenin sunduğu avantajlar oranında
gelişememiştir. Bu çalışmada Silvan’ın kuruluşu ve gelişmesi üzerinde etkili olan
coğrafi faktörler üzerinde durulmuştur.
GİRİŞ:
Silvan, idari açıdan Diyarbakır’a bağlı bir ilçe merkezidir.
Coğrafi açıdan ise Diyarbakır havzasının
kuzeydoğusunda Güneydoğu Torosların en dış kıvrımlarını oluşturan Albat Dağı
güney eteklerinde bulunmaktadır (Şekil 1). Bilindiği gibi havzanın en gelişmiş
kenti il merkezi konumundaki Diyarbakır kentidir. Havzanın diğer çekim
merkezleri yine son yıllarda il merkezi statüsü kazandırılan Batman ve idari
açıdan Diyarbakır’a bağlı Bismil, Ergani ve Silvan yerleşmeleridir. Bunlardan
köklü tarihi geçmişe sahip ve havzanın ilk meskun alanlarını oluşturan
yerleşmeler, Diyarbakır ve Silvan’dır. Hassuni ile ilişkilendirdiğimizde Silvan
yerleşim tarihi daha eskiye dayanmaktadır.
Silvan, tarih boyunca Diyarbakır ile ortak bir tarihi
geçmişe sahip olmuştur. Farklı zamanlarda bazen Silvan başkent veya bölge
merkezi olarak, bazen de Diyarbakır başkent veya bölge merkezi olarak birlikte
iki kardeş kent gibi tarih sahnesinde rol almışlardır.
İslamiyet döneminde Silvan ortaçağın en parlak ve en
gelişmiş kentlerinden biridir.
Meyyafarkin adıyla 101 yıl Mervani Devletinin başkenti, Mardin
Artukluları Devletinin iki başkentinden biri, Hamdani devletinin hükümdarı
Seyfüddevle’nin Silvan'a gömülmesini vasiyet edecek kadar sevdiği ve önem
verdiği ikinci merkezidir. Eyyübilerin yönetim merkezi olması Silvan’ın tarihte
önemli bir rol almasına sebep olmuştur.
Tarihi Silvan kentinin kuruluş yeri, sahip olduğu
özellikleri bakımından dikkat çekicidir. Yanı başındaki mağaralar (Hassuni ve
Temtemburg mağaraları) ve kalesi göz önüne alındığında bir savunma ve istihkam
şehri özelliği taşıdığı görülmektedir. Silvan kalesi ve mağara şehri Güneydoğu
Torosların uzantısı olan Albat Dağı eteklerinde bulunmaktadır.
Hassuni kaya oyuğu yerleşmesi, Albat Dağı’nın güney
eteklerinde havzaya açılan geniş ama korunaklı bir kluz tipi vadide yer alır. Güneydoğu Toroslar sisteminin farklı
yerlerinde olduğu üzere Hassuni tarihi yerleşmesinde oyuklar insanlar
tarafından işlenerek oluşturulmuştur. Ancak, bölgede bu kadar büyük hacim ve kapasitede
bir yapay mağara yerleşmesi söz konusu değildir. Bu yönüyle Hassuni dikkat
çekicidir. Yerleşme, birbirlerine kanallarla bağlı su depoları, hamam, kaya merdivenler ve yollar, kilise ve
kilisenin yanındaki mini amfi tiyatroya gibi yapılarıyla oldukça kompleks ve
işlevsel bir yerleşme alanı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Hem Silvan hem de Hassuni yerleşmesinin tarım alanları ve su
kaynaklarıyla organik bağları vardır.
Bugünkü Silvan ilçesinin kuzeyinde Albat Dağı eteklerinde
bulunan tarihi Silvan yerleşmesinin kuruluş yerinin seçiminde rol oynayan kuşkusuz
önemli fiziki ve beşeri koşullar söz konusudur.
Bütün bu faktörler, tarihsel süreç içerisinde çok önemli roller üstlenmiş bir
tarihi kent gerçekliğini ortaya koymuş ve Silvan kenti cumhuriyet döneminde
bile sürekli gelişme göstermiştir. Ancak Silvan kenti bu gelişme hızını son
yıllarda kaybettiği bir süreç içine girmiştir. Bu çalışmada kentin gelişiminde
etkili olan bu süreç ve faktörler ele alınacaktır.
Şekil 1: Silvan ve
yakın çevresinin lokasyon haritası
KURULUŞ YERİ OLARAK SİLVAN VE YAKIN ÇEVRESİ
Silvan kentinin kuruluş yeri Dicle havzasının kuzeydoğusunda
Albat dağlarının güney etekleridir.
Diyarbakır havzası kalınlığı yüzlerce metreyi bulan sedimentlerle
kaplı bir sübsidans sahasıdır. Havza, kuzey ve doğuda Toroslar ve kenar
kıvrımlar, güneyde Mardin eşiği, batıda ise Karacadağ volkanik kütlesiyle
çevrelenmiştir. Vadiler boyunca uzanan geniş alüvyal düzlükleri, taraçaları ve
hidrografik yapısıyla Diyarbakır Havzası bölgenin tarım ve yerleşmeye en elverişli,
aynı zamanda doğal yolların kavşak noktasını oluşturmaktadır (Erinç, 1980).
Silvan’ın hemen gerisinde yükselen Albat Dağı havzanın
kuzeydoğusunda KB-GD doğrultulu Güneydoğu Toroslar silsilesinin en dış kenar
kıvrımlarını oluşturur. Bu dağın eteklerinden itibaren güneye doğru
yükseklikleri gittikçe azalan platolar alanı başlar. Bu platolar yaşlı temeli örten
daha genç tabakaları ve Neojen yaşlı dolguları kesen En Alt Pleyistosen aşınım ve dolgu yüzeyidir. Dicle nehri ve Batman çayı ile kolları söz konusu
platoyu yararak derinliği yer yer 5-50 m arasında değişen vadiler açmışlardır.
İnce elemanlı litoloji ve aşınımın şiddeti nedeniyle Dicle nehri ile dağlık
kütle arasında oldukça dalgalı bir arazi oluşmuştur.
Dicle nehrinin doğu yakasından itibaren Siirt’e kadar devam
eden oldukça geniş bir tarım alanı niteliğindeki
alan Miyosen tortullarıyla örtülüdür. Silvan kenti bu alanın hemen hemen orta
kesiminde yer alır (Şekil 2). Az derin ve hareketli denizel fasiyeste oluşmuş
olan bu sediment örtünün altındaki ve kuzeyindeki yapı morfolojik olarak yer
yer monoklinal ve fleksür tipinde ve genellikle petrol içeren kıvrımlar
halindedir (Altınlı, 1966, Sözer, 1969,
Türkünal, 1980).
Şekil 2: Diyarbakır Havzasının
Sayısal Yükselti Modeli ve Bazı Yerleşmelerin Konumu
Kuzeydeki dağlık alanın eteklerinde jeolojisi ve
jeomorfolojisi daha farklı özelliklere sahip bir alan yer alır.Gerideki yüksek
dağlara paralel olarak uzanan uzun dalgalı kıvrımlar ile domlar oluşturan,
dağlardan uzaklaştıkça eğimleri azalarak monoklinal ve en sonunda yatay görünüm
alan yapılar bulunmaktadır (Erinç, 1980). Kenar kıvrımları olarak nitelenen bu
alan jeomorfolojik açıdan tipik şekillere sahiptir. Kafesli drenaj, içi boşaltılmış domlar, kornişler, hogback’ler,
kuestalar, sübsekant depresyonlar yaygın olarak izlenir. Silvan kenti bu
kıvrımlı yapının güneyinde hemen bir şaryaj (sürüklenim) cephesinin önünde yer
almaktadır (Şekil 3,4, Foto 1). Kumlu killi Miyosen kalkerlerinden meydan gelen
bu kütleden havzaya doğru kluz
şeklinde boğazlar açılmıştır. Silvan dahil olmak üzere civardaki köyler hemen
hemen bu boğazların havzaya açıldığı yerlere kurulmuşlardır (Şefkat, Pirehalan, Kulfa).
Şekil 3: Silvan kentinin kuruluş yeri ve yakın çevresini gösteren fiziki harita
Şekil 4: Silvan
kentinin kuruluş yeri ve yakın çevresini gösteren 3 boyutlu sayısal arazi
modeli
Foto 1: Güneye Doğru
Şaryajlı Albat Dağı Eteklerinde Kurulmuş Olan Silvan Kenti
SİLVAN’IN YERLEŞME OLARAK ÖNEM KAZANMASINDA ETKİLİ OLAN COĞRAFİ FAKTÖRLER
İnsanlar tarih boyunca gereksinimlerini dengeleyecek coğrafi
ortamları yerleşme alanı olarak seçmişlerdir. Buna bağlı olarak doğal çevrenin
bir parçası olmuşlar ve bu ortam şartlarının değiştiği ölçüde yaşama biçimleri,
yerleşme, mekanları kültürel özellikleri ve uygarlık düzeyleri değişmiş ve bulundukları coğrafi çevrenin bir
parçası olmuşlardır.
İhtiyaçların en kolay karşılanabildiği yerlerde yerleşmeler
kurulmuştur. Dolayısıyla yerleşme sahalarının yeryüzündeki dağılışına
baktığımızda zaman içindeki ihtiyaçlara göre doğal ortamın elverişliliğine
paralel bir seyir gösterdiği gözlenir. İnsan toplulukları ancak
barınabildikleri, ziraat yapabildikleri, suyu kolayca bulabildikleri, ekstrem
iklim şartlarından rahatsız olmadıkları, diğer yerlerle kolayca ulaşımlarını
sağlayabildikleri veya kendilerini dış tehlikelerden koruyabildikleri alanlara
yerleşmişlerdir. Sonuçta tarih boyunca insanın yaşam sahası coğrafi şartların
değiştiği oranda gelişmiş, değişmiş, veya yer değiştirmiştir.
Güneydoğu Anadolu bölgesi, Özellikle Dicle havzası coğrafi
konumu itibariyle başlangıçtan günümüze insanın optimum yaşam alanı olmuş, bu
coğrafyada çok farklı ve zengin kültürler biçimlenmiştir. Bunda kuşkusuz
bölgenin coğrafi konumu ve ortam koşulları
etkili olmuştur.
Havzanın önemli ve kesintisiz bir yerleşme alanı olan
Silvan’ın kurulması ve gelişmesinde de hiç şüphe yok ki yeryüzünde çok kısa
mesafeler içinde değişen ve yerleşmelerin adeta kaderini tayin eden coğrafi
parametreler söz konusudur. Bunlar fiziki ve beşeri faktörler olarak ele
alınacaktır.
Fiziki Faktörler:
jeoloji, jeomorfoloji:
Güneydoğu Toroslar yayının önünde Suriye platformuna doğru
gittikçe alçalan ve tek düzeliğiyle dikkati çeken ve stepik platolar olarak nitelenebilecek
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde coğrafi konum, yerşekilleri, iklim ve su düzeni
gerek bugünkü, gerek tarihöncesi çağlardaki doğal çevreyi belirleyen ve
kültürel çevrebilim açısından en etkili olan öğeler olmuştur (Erinç, 1980).
Diyarbakır havzası hem fiziki hem de beşeri koşulları
açısından bölgenin çok önemli bir coğrafyasını oluşturmaktadır. Sözer (1984) Dicle
ve kolları tarafından yarılmış kimi yerde hafifçe kıvrımlı ve kuzeyi kısmen
faylı ve şaryajlı, bütünüyle geniş bir plato görünüşündeki havzayı Mesozoik‘ten
Tersiyer sonlarına kadar bir sedimantasyon alanı olduğunu, kuzeyde Toros –
Zagros orojenik kuşağı, kıvrımlanmış
kuşak, ve kıvrımlanmamış kuşak
olarak üç birime ayırmaktadır. Bölgeyi
ve havzayı doğal bir coğrafi ünite
olarak belirleyen faktörlerin belki de en önemlisi jeolojik ve jeomorfolojik
özellikleridir. Bu özellikler içinde en önemlisi jeomorfolojik ve jeolojik
birimler arasındaki sıkı bağlılıktır (Erinç, 1980).
Dicle havzasında yer yer paleozoik ve Mesozoyik yaşlı
birimler aflörman vermekle birlikte tersiyer sedimentasyonu hakimdir. Kuzeyde
şiddetli kıvrılmaya ve yer yer metaformizmaya uğramış kayaçlardan oluşmuş 2000-
Hem doğal hem de yapay mağaraların oluşmasına uygun
litolojinin bulunduğu Toros silsilesi
Paleolitik mağara yerleşmelerinin vatanı olmuştur (Tunçdilek,1986). Bu
çevrelerdeki çözülmüş kalkerlerden arta kalan silis yumruları da çeşitli ilkel
aletlere kaynak teşkil etmiştir (Güldalı,1991).
Albat dağlarının güney eteklerinden itibaren Pliyosen yaşlı
tortullar (Şelmo Formasyonu) ve Pliyo-Kuvaterner aşınım-dolgu yüzeyinden oluşan
havza tabanına geçilir. Bu havza tabanı Dicle ve Batman Çayına kavuşan kollar
tarafından oldukça parçalanmıştır. Tarım açısından verimli olmasına rağmen ince
elemanlı killi ve kireçli unsurlardan meydana geldiği için erozyon riski fazla
bir arazidir. Silvan kenti söz konusu Pliyo-Kuvaterner dolguları üzerinde
gelişmektedir.
Topoğrafik açıdan Silvan ve Hassuni’in avantajlı konumlarından biri de bakı şartlarıdır. Bilindiği üzere güneşe karşı konumdan ve güneş enerjisinden dolayı kuzey yarımkürede yerleşmeler için çoğunlukla güneye bakan yamaçlar tercih edilmektedir.
İklim:
Türkiye'de yerleşme yeri seçiminde etkili olan doğal
faktörlerden diğeri iklimdir. İklimin özellikle sıcaklık ve yağış koşulları yerleşme
üzerinde belirleyici olmuştur.
İnsanlar soğuktan korunmak amacıyla Anadolu'nun sıcak
kesimlerini tercih etmişlerdir. Ancak bu alanlarda kuraklık problemi bir
dezavantaj oluşturmuştur. Dolayısıyla sıcak bölgelerin aynı zamanda kurak
olması riskine bağlı olarak yer altı ve yerüstü su kaynakları önemli rol
oynamıştır. Dicle havzasının ve özelde Silvan çevresinin tarih boyunca
kesintisiz iskan görmesinde bunun şüphesiz etkisi olmuştur.
İklimin doğrudan yaşam alanı seçimine etkisi başlangıçta Paleolitik
ve Neolitik’te kendini göstermiştir.
Paleolitik’teki insan yaşamı iklim şartlarına bağlı olarak
biçimlenmiştir. Bilindiği üzere bu dönemde ülkemizde de dört buzul ve buzul arası
dönem yaşanmıştır. Yapılan araştırmalara göre Alt Paleolitiğe ait buluntular çoğunlukla
yer üstünden, yüksek alanlardan toplanmıştır. Bu durum Alt Paleolitik insanının
daha çok açık alanlarda dolaşmak barınmak ve avlanmak imkanını bulduğunu
göstermektedir. Öyleyse Alt Paleolitiğe denk gelen devrenin buzul arası sıcak
ve uygun bir ortam olduğu söylenebilir. Daha sonraki dönemlere ait aletlerin
sekiler üzerinde ve mağara dolguları içinden çıkarılması iklimin gittikçe çok
yağışlı ve nemli hatta gittikçe
soğuduğunu ve Würm glasyaline geçildiğini göstermektedir. Artık orta Paleolitik’te
iklimin soğumuş, dönemin sonuna doğru
insanlar mağaralara, kapalı yerlere girmek ihtiyacı hissetmiştir.
Bölgedeki Alt Paleolitik buluntuların bir kısmı açık hava
buluntu yerlerinden ele geçmiştir. Dolayısıyla Pleyistosen’in ilk dönemlerinde
Anadolu’da iklimin Paleolitik insanların açık havada yaşayabilmelerine uygun
olabileceğini göstermektedir (Kansu, 1944, Kınal, 1944, Kökten, 1948).. Araştırmalar Anadolu ölçeğinde Pleyistosen’de ekolojik açıdan Güneydoğu
Anadolu bölgesi’nin diğer bölgelere göre Paleolitik insanın yaşaması için daha
uygun şartları taşıdığını göstermektedir. Bu bölgedeki tüm buluntular yüzeyde
ve çeşitli alanlarda saptanmıştır. Buluntular özellikle çakıllar ya da kumlu
tabakalar arasından sekiler ve vadi yamaçlarından ele geçmiştir. Bu da
bize Anadolu’da kültürlerin geliştiği
dönemde nemli ve ılıman bir iklimin hüküm sürmüş olabileceği izlenimini vermektedir. Böylece alt
Paleolitik insanının Anadolu’da özellikle bazı bölgelerde kolayca avlanabilme
aletlerini işleyebilme ve hatta açık havada yaşayabilme imkanlarına sahip
olduklarını göstermektedir. (Yalçınkaya, 1985).
Atalay’a göre (1996).Würm Glasyali sonuna iklimde meydana
gelen ısınma ve nemlilik şartlarının artmasına bağlı olarak bu insanlar çekilen
göllerin kenarında ve Güneydoğu Anadolu Torosların eteklerinde yerleşmişlerdir
Erol (1980) Anadolu’da Pleyistosen’den Holosen’e geçilirken
önce plüviyal iklim koşullarında bir yumuşamanın başladığını göreli bir ısınma
ve yağışlarda azalma olduğunu Holosen başlarından itibaren ise uzun yaz ve
yağışlı kısa kışlarla birlikte daha yumuşak ve daha sıcak iklim
koşullarının bölgeyi etkisi altına
aldığını ileri sürmektedir.
Neolitik’te elverişli iklim özelliklerine bağlı olarak
tarıma elverişli alanlarda ilk yerleşmeler açık alan yerleşmeleri ve “ilk
üretime geçiş evresi” başlamıştır.
Neolitikten itibaren Anadolu kesintisiz ve sürekli bir
yerleşmeye sahne olur. Bunda en büyük faktör şüphe yok ki Suptropikal iklimden
karasal iklime kadar değişik iklim tiplerinin küçük üniteler halinde yer alması ve ülkenin çok çeşitli iklim
tiplerine sahip olması yani farklı alternatifleri bünyesinde bulundurmasıdır.
Bu farklı iklim tipleri aynı ölçüde
farklı bitki topluluklarının meydana gelmesine zemin hazırlamıştır. Bu temel
özellikler Türkiye’nin her bölgesi hatta her yöresinde kendine ait özellikler
kazandırmıştır. Bütün bu olumlu faktörler
Türkiye’yi Paleolitik’ten beri insanların yaşaması ve barınması için
Dünya’nın en elverişli bir ülkesi haline getirmiştir (Tunçdilek, 1986).
Bölgede günümüze kadar yapılan araştırmalara göre Alt Paleolitiğe
ilişkin buluntu yerleri daha çok Fırat yakınında ve batısında bulunmaktadır.
Buna karşı nehrin doğu kesimi yani Dicle havzası iyi bilinmemektedir. Oysa bu
havzada da Paleolitik insanının yaşaması için sürekli elverişli şartlar mevcut
olmuş ve insanlar özellikle Hasankeyf-dicle, Hassuni-Batman Çayı arasında bir
yerleşme ağı kurmuşlardır.
Palelolitik dönemin sonunda insanlar mağaralara
çekilmişlerdir. Hem iklim açısından uygun bir kuşak üzerinde olması hem de
jeolojik yapı itibariyle Paleolitik dönemde yerleşmeye sahne olmuş mağaralar
daha çok yine bahsedilen Toros sisteminde yaygınlık gösterir. Doğal mağaraların
söz konusu olmadığı Albat dağı gibi orojenik kuşaklarda insanlar litolojinin
etkisinden faydalanmışlar ve kendi meskenlerini kendileri üretmişlerdir.
İnsanoğlunun yeryüzünde
gösterdiği en önemli kültür aşamaları bu coğrafya da Buzul sonrası yaşanan
uygun koşullar altında gerçekleşmiştir. Jeomorfolojik bulgular Buzul sonrası
dönemde bölgede daha nemli çevre koşullarına günümüzden 5000-7000 yıl öncesine
rastlayan kurak bir ara dönemle belirlenen bazı dalgalanmalar ile geçildiğini
ortaya koymaktadır. Bu dönemde su bilançosu pozitif olarak artmış, bölge nemli
ve sıcak iklimler kuşağı içine girmiştir. Bu görüşü destekleyen en önemli kanıt
Dicle kenarındaki kalın dolgu taraçaları, kuru vadiler, göl taraçaları ve
geçmişin orman kalıntılarıdır. Dolayısıyla ısının birkaç derece düştüğü, nemin
ve su bilançosunun arttığı günümüzden takriben 7000 yıl öncesinde bugünkü su
eksikliğinden kurtulmuş, tarıma elverişli plüviyal ve uygun termik koşulların
oluştuğu, av hayvanlarıyla zengin geniş meşe ormanlarıyla kaplı, yabani tahıl
türlerini de içeren zengin otsu türlerinin yaygın olduğu tahıl üretimine
elverişli iklim ve topraklarıyla kültürel çevre bakımından çok uygun bir ortam
meydana gelmiştir (Erinç, 1980).
Bugünkü Silvan kenti
bu kültür değişiminin sürekli ve kalıcı yerleşkesidir.
Bugünkü iklim
koşulları
Bir bütün olarak Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin hakim iklim
tipi, yaz kuraklığı ve yağış azamisinin kış mevsimine rastlaması, sıcaklık
amplitüdünün fazla olması, pek fazla olmayan yağış tutarı, yazın çok sıcak ve
kurak geçmesi, bunun da ileri düzeyde su kaybına yol açması gibi özellikleriyle
şiddetli karasal Akdeniz iklimi olarak nitelendirilmektedir. Türkiye’nin yazın
en fazla ısınan ve en fazla güneş enerjisi alan bölgesi burasıdır. Yazın
ortalama sıcaklık 30 ºC’nin üzerindedir ve bazen 40 ºC’ye yaklaşır. Yaz
kuraklığı bölgenin tüm yaşantısını olumsuz etkileyen ve sulama zorunluluğunu
şiddetle hissettiren ana sorun olur. Dolayısıyla insanlar zorunlu olarak su
kaynaklarına yönelmek zorunda kalmışlardır. Burada bölge açısından akarsuların
önemi ortaya çıkmaktadır. Fakat termik bakımdan bölgenin çok uzun bir
vejetasyon dönemine sahip olması (330 gün) yeterli suyun olması halinde büyük
bir tarım potansiyelini barındırdığını ortaya koymaktadır. Ancak söz konusu
kuraklık şartlarının özellikle Dicle havzasının kimi yerlerinde değiştiğini
söylemek mümkündür. Özellikle kuzeydeki dağlık alanlarda ve Silvan çevresinde
yağış ile birlikte sıcaklık ve kuraklık şartlarında da havzanın diğer alanlarına
göre yerleşmeyi daha cazip kılacak şartlar oluşmaktadır. Bu durum tablo 1,2 ve
grafik 1,2’de rahatlıkla görülebilir.
Tablo 1: Silvan ile Diyarbakır havzasında karşılaştırma amacı
ile seçilmiş bazı istasyonların aylık ve yıllık ortalama sıcaklıkları (ºC)
AYLAR |
I |
II |
III |
IV |
V |
VI |
VII |
VIII |
IX |
X |
XI |
XII |
Yıl.Ort |
Diyarbakır |
1.6 |
3.6 |
8.3 |
13.9 |
19.3 |
25.9 |
31 |
30.3 |
24.9 |
17.1 |
9.8 |
4.1 |
15.8 |
Batman |
2.6 |
4.7 |
9.4 |
14.6 |
19.8 |
26.3 |
30.9 |
29.9 |
24.7 |
17.4 |
9.9 |
4.7 |
16.3 |
Bismil |
2.4 |
4.8 |
8.5 |
14.9 |
19.6 |
25.6 |
30.2 |
28.7 |
23.6 |
16.3 |
9.1 |
4.5 |
15.7 |
Silvan |
2.4 |
4.2 |
8.3 |
13.9 |
18.9 |
24.6 |
28 |
27.2 |
22.9 |
16.8 |
9.6 |
4.8 |
15.1 |
Grafik
1: Silvan ile Diyarbakır havzasında karşılaştırma amacı ile seçilmiş bazı
istasyonların aylık ve yıllık ortalama sıcaklıkları (ºC)
Tablo 2: Silvan ile Diyarbakır havzasında karşılaştırma amacı
ile seçilmiş bazı istasyonların aylık ve yıllık ortalama yağışları (mm)
AYLAR |
I |
II |
III |
IV |
V |
VI |
VII |
VIII |
IX |
X |
XI |
XII |
Yıl.Ort |
Diyarbakır |
74.6 |
68.4 |
66.2 |
73.5 |
40.8 |
7.2 |
0.7 |
0.6 |
2.6 |
30.8 |
54.6 |
71.4 |
491.4 |
Batman |
60.6 |
63.8 |
79.9 |
76.5 |
50.9 |
7.9 |
0.4 |
0.5 |
2.6 |
29.8 |
56.6 |
61.8 |
491.3 |
Bismil |
58.7 |
62.6 |
67.5 |
68.7 |
44.8 |
8.6 |
1.7 |
2.1 |
7.3 |
24.7 |
48.3 |
58.9 |
445.3 |
Silvan |
117.2 |
111.5 |
114.7 |
87.4 |
43.9 |
7.5 |
1.1 |
4.6 |
3 |
41.4 |
83 |
110.8 |
726.1 |
Grafik
2: Silvan ile
Diyarbakır havzasında karşılaştırma amacı ile seçilmiş bazı istasyonların aylık
ve yıllık ortalama yağışları (mm)
Hidrografik Faktörler,
Su kaynakları ve Silvan’ın Kuruluş yeri
Yeryüzündeki kurak ve yarı kurak sahalarda yerleşmelerin
dağılışı suyun varlığına bağlıdır. Ülkemizde de İç ve Güneydoğu Anadolu
Belgelerindeki yerleşmelere baktığımızda su kaynakları ile yerleşmelerin
dağılışı arasında yakın bir bağ olduğu görülür. Tarih boyunca su kaynakları ve
akarsular yerleşme alanlarının tespitinde ve uygarlıkların gelişmesinde etkili
bir doğal ortam faktörü olmuştur. Nitekim tarımsal üretime geçişte sulamanın
zorunluluğu ve suya bağlılık toplumları yeni arayışlara sevketmiş, hatta
kültürel yaşamlarında bile derin izler bırakmıştır. İvriz deki Hitit
kabartmasında tanrıya yağmur yağdırması için yalvaran kabartma resim bunun açık
örneğidir (Tunçdilek,1986) İnsanlar Anadolu coğrafyasında tecrübelerle tanık
oldukları klimatik istikrarsızlığın farkına varıp sulama sistemlerini
geliştirip birtakım önlemlere alma yoluna gitmişlerdir. Ancak yine de gelişen
medeniyetler ve kentler tatlı su kaynaklarının zengin ve özellikle sulu tarımın
yapılabildiği alanlarda gelişmiştir.
Kabul etmek gerekir ki, Ortadoğu’nun en önemli tatlı su
kaynakları Fırat ve Dicle ile bunlara bağlı kollardır (Batman, Göksu, Botan, Kezer,
Kahta, Murat ve Karasu gibi). Bir çok uygarlık diğer coğrafi faktörler yanında
bu faktöre bağlı olarak üstünlüğünü korumuştur. Fırat ve Dicle’nin kaynaklarını
da oluşturan, Güneydoğu Torosları silsilesinin gerisindeki alanlarda gelişmiş
olan Urartu medeniyeti, Eski Çağ'da Anadolu ve Ön Asya ülkelerinin en büyük
"hidrolik uygarlığı" olarak anılmaktadır.
Urartu’ların sahip olduğu bu zenginlik sürekli Asur’luları
cezbetmiş ve iki uygarlık arasında bitip tükenmeyen savaşların nedeni olmuştur.
Bu aşamada Hassuni’in konumu yeni araştırmaları gerektirmektedir.
Silvan ve çevresi, hem Batman çayı ve bu çaya Albat dağının
güneyindeki gür fay-karst kaynaklarından başlayan akarsuların, hem de zengin yeraltı
su varlığından dolayı hidrografik olarak elverişli bir konuma sahiptir. Bu
durum tarih ve tarih öncesi kesintisiz yerleşmeye imkan tanıyan ve bu iklim
şartlarında adeta hayat veren coğrafi bir faktördür.
Havzanın bitki örtüsü ve toprak özellikleri ana iklim
yapısının yerel etkilerini yansıtır. Havza tabanı çoğunlukla kırmızımsı Akdeniz
toprakları ile örtülüdür. Topraklar kireç bakımından zengin potasyum oranları
yüksek yer yer killi ve kireçli, yer yer kumlu topraklar yaygındır. Bu nedenle
sulandığı takdirde yüksek verim sağlamaktadır.
Beşeri Faktörler:
Anadolu uygarlıklarının gelişmesinde hiç kuşku yok ki
yolların büyük önemi olmuş, Anadolu’nun orografik şartları ve uzanışı ve
aralarındaki koridorlar birçok farklı coğrafi bölgeyi biri birine bağlaması
açısından elverişli şartlar sunmuştur. Ticaretin geliştiği devirlerde bu yol güzergâhlarında
ve kavşak noktalarında çeşitli önemli yerleşmeler kurulmuştur. Ramsay (1960)’
ın ünlü eserinde tespit ettiği Anadolu’ daki başlıca tarihi yollar şunlardır:
·
Ticaret yolu
·
Şark Ticaret yolu
·
Roma Yolları
·
Kral Yolu
·
Bizans yolları
Yollar genellikle savunma açısından en elverişli
yerleşmelerin yakınından geçiyordu. Yol güzergâhı muhtelif merkezlerden
kuvvetlerin kolayca toplanabilmesi dikkate alınarak tespit edilmişti. Kuvvetli istihkâmlarla
savunması sağlanmıştı. Bu istihkâm noktaları genellikle korunaklı ulaşılması
kolay olmayan muazzam dik kayalıklarını üzerine kurulmuştur. Bu yerleşmeler o
zamanlar genellikle ilkbaharda başlayan ve sonbaharda sona eren yağmacı
akınlarına karşı kurulmuştur. Tek problem uzun süren muhasaralara karşı açlık
problemiydi. Ama yine de buraları en uygun ve güvenli iskân noktaları olmuştur.
Bu nedenle kaleler ve çevreleri birtakım yeni şehirlere merkez olmuşlardır.
Dolayısıyla Bizans döneminde korunmasız şehirler zamanla terkedilmiş ya da bir
köy derecesine inmiştir.
Silvan çevresi, hem Hassuni’nin sunduğu elverişli savunma
şartları, hem de bugünkü Silvan’ la birlikte Mezopotamya’yı kuzeye bağlayan en
önemli geçit yollarından birinin üzerinde bulunması nedeniyle, tarih boyunca çevresindeki
uygarlıkları biribirine, bunları da daha uzaktaki ülkelere bağlayan yolların düğüm
noktasında bulunmuş ve bu yollar boyunca toplumlar ya birbirleri ile barış
içinde ticaret yaparak, ya da savaşarak kültür alışverişinde bulunmuşlardır. Bu
coğrafya milattan binlerce yıl önce gelişen ilk büyük uygarlıkların, verimli
alanları ile ilk etkili tarımcılığın da gelişme alanı olmuştur. Çevresi,
hinterlandı ve üzerinde bulunduğu yol şebekesi bakımından adeta bir düğüm
noktası durumunda olan saha bugün olduğu gibi geçmişte de doğal ortam ve
kültürel çevre bakımından önemli sonuçlara yol açmış olan konum üstünlüklerine
sahiptir.
Silvan yerleşme tarihi kesintisiz olarak devam etmiş,
yerleşme merkezi sürekli cazibe merkezi olmuş ve birçok uygarlığa merkezilik
fonkisyonu üstlenmiştir. Bu fonksiyonuyla tarihi Diyarbakır yerleşmesiyle adeta
yarışmıştır.
Silvan, Tigranokerta ismiyle Helenistik çağın en önemli ve
en büyük kentlerinin başında gelmekteydi. M.Ö.77 yılında ise 300 bin nüfusuyla
bir imparatorluk başkentiydi.
Bizans imparatoru I.Justinianus 532 yılında bu kale-kente
kendi adını vererek Justinianopolis'i Perslere karşı en önemli garnizonu olarak
kullandı.
İslamiyet döneminde Silvan ortaçağın en parlak ve en
gelişmiş kentlerinden biri oldu.
Meyyafarkin adıyla 101 yıl Mervani Devletinin başkenti, Mardin
Artukluları Devletinin iki başkentinden biri, Hamdani devletinin hükümdarı
Seyfüddevle’nin Silvan'a gömülmesini vasiyet edecek kadar sevdiği ve önem
verdiği ikinci merkezi ve Eyyubilerin bir dönem ana merkezi oldu. Silvan’a sahip
olmak bölge devletleri için adeta prestij konusu olmuştur.
Yerleşme açısından
Hassuni’nin Önemi
Hassuni vadisi ve mağaraları Güneydoğu Torosların güney
kanadında ve Silvan ilçe merkezinin
Vadinin litolojik
özellikleri incelendiğinde ağırlıklı kumlu kalker tabakalarından oluştuğu
görülmektedir. Bir Kluz özelliği taşıyan Hassuni vadisi, Albat dağının güney
yamaçlarından doğan güçlü karstik kaynakların dirençsiz kalker tabakalarını
aşındırmasıyla oluşmuştur (Foto 2)
Oluştuğu dönemin klimatik şartlarına bağlı olarak çok güçlü
olarak akmış olan bu karstik kaynaklar, günümüzde ise yağışlı kış ve ilkbahar
döneminde akışa geçmekte uzun süren yaz döneminde kurumaktadır. Önemli antik
yerleşmelerine sahne olmuş olan Hassuni vadisinin yüksek debiye sahip karstik
kaynaklarla oluştuğu zaman büyük olasılıkla Plüviyal döneme denk gelmektedir.
Yerleşme, birbirlerine koridorlarla bağlı 300 civarında
yapay mağaradan oluşmakta ve kapladığı alan geçmişte bu şehirde yaşayan insan
sayısı hakkında fikir vermektedir. Yerleşmenin tarihi, arkeolojik ve coğrafi
özellikleri incelenip ortaya konması durumunda, Yukarı Mezopotamya uygarlık
tarihine yeniden yön verebilecek öneme sahiptir.
Diyarbakır Müze Müdürlüğü tarafından bir dönem kurtarma
kazısı yapılan ve M.Ö.1.Bin Demir Çağdan M.S. 13. yüzyıla kadar tarihlenen
buluntulara rastlanmıştır.
Yukarıda açıklamalara göre bu mağara şehrinin Asurlar
tarafından kurulma ihtimali yüksektir. Çünkü, bu sahayı da içine alacak şekilde
bölgenin çok büyük bir bölümünde M.Ö. 1260-653 yılları arasında Asurlar hüküm
sürmüştür. Asurlulardan sonra bu
coğrafyaya sırası ile Urartular, İskitler, Med İmparatorluğu, Persler, Büyük
İskender, Partlar, Büyük Tigran İmparatorluğu medeniyetleri hükmetmişlerdir.
Hassuni vadisi, Albat Dağlarının güney yamaçlarında açılmış,
oldukça dik ve sarp kalker tabakalarının bulunduğu, savunmaya elverişli tarihi
bir vadi-savunma yerleşmesidir. İşlenmeye müsait kalker bantları içerisinde çok
zor şartlar altında uzun ve geniş yollar yapılmıştır.
Bu sahada kalker saf değildir, dolayısıyla karstlaşma süreci
ve buna bağlı olarak oluşmuş bir mağara sisteminden söz etmek oldukça zordur.
Çatallanmış 2 vadi söz konusudur. Doğudaki vadide yaklaşık
Bu antik yerleşmenin su kaynakları sistemi de ilgi çekici ve
hayranlık uyandırıcıdır. 5-
Sarayın doğusunda muhtemelen tarım amaçlı kullanılmış bir
hafif eğimli bir aşınım yüzeyi bulunmaktadır.
Hassuni vadisinde tarihsel süreç içerisinde çok yoğun ve
kompleks bir beşeri hayatın hüküm sürmüş olduğu kolayca gözlemlenebilmektedir.
Yerleşmenin Bugünkü Silvan kentiyle organik bağları olduğu tartışma götürmez.
Güvenlik ve asayiş problemlerinin yaşandığı dönemlerde insanlar sürekli buraya
sığınmış olmalıdır.
Ancak bugün çok yoğun bir insan tahribatı söz konusudur
(Define arayıcıları piknik vs).
Foto2: Hassuni Mağara yerleşmesi Albat Dağı güney
yamaçlarında açılmış çok sarp bir vadi içinde kurulmuş bir savunma- korunma-
istihkam yerleşmesidir.
SİLVAN’IN GELİŞMESİ
VE BUGÜNKÜ DURUM
Osmanlı döneminde Silvan Kentinin gelişimi şüphesiz ayrı bir
araştırma konusudur. Ancak Cumhuriyet dönemi başında iki binler civarında olan
nüfusuyla bir zamanlar uygarlıklara başkentlik yapmış ve nüfusunun 300.000’e
çıkacak kadar bir cazibe merkezi olmuş olan bu yerleşmenin bu dönem boyunca
önemini yitirdiğini söylemek mümkündür. Silvan yerleşmesi Cumhuriyet
dönemindeki gelişimine 1960’tan sonra başlamıştır ve kentin büyüme hızı 1980’lere
kadar devam etmiştir. Bu gelişim şüphesiz tüm ülkede yaşanan kırdan kopuşun ve
kente göçün bir sonucudur. 1985-1990 arasında nüfusun gelişimde küçük bir
büyüme görülse de 1990 yılında büyüme yatay seyrine devam etmiştir. Kısaca 1980
yılından sonra kentte genel olarak büyümenin durduğunu söylemek mümkündür
(Tablo 3, Grafik 3).
Tablo 3: Cumhuriyet Döneminde Silvan kent merkezinde nüfusun
gelişimi
Yıllar |
1935 |
1940 |
1945 |
1950 |
1955 |
1960 |
1965 |
1970 |
1975 |
1980 |
1985 |
1990 |
2000 |
Nüfus |
2713 |
3118 |
3155 |
4254 |
5715 |
6492 |
12158 |
18592 |
29599 |
43624 |
45825 |
59865 |
64136 |
Diyarbakır’a bağlı ilçe merkezlerinin1990–2000 sayım
dönemleri arasındaki nüfus gelişimine bakıldığında üç önemli çekim merkezi olan
Ergani ve Bismil’e kıyasla Silvan’ merkez’de nüfus gelişiminin çok düşük
olduğunu gözlenir. Böylesi coğrafi bir üstünlüğe sahip bir yerleşmenin büyüme
seyri, cazibe merkezi olmaktan çıktığını veya çıkarıldığını göstermektedir
(Tablo 4, Grafik 4).
Tablo 4: Diyarbakır iline bağlı ilçelerin 1990-2000 yılları
şehir ve köy nüfusları ve yıllık nüfus artış hızı
|
1990 Genel Nüfus Sayımı
Kesin Sonuçlar |
2000 Genel Nüfus Sayımı
Kesin Sonuçlar |
Yıllık Nüfus Artış Hızı %0 |
||||||
İlçe |
Toplam |
Şehir |
Köy |
Toplam |
Şehir |
Köy |
Toplam |
Şehir |
Köy |
Merkez |
472150 |
373810 |
98340 |
721463 |
545983 |
175480 |
42.39 |
37.87 |
57.89 |
Bismil |
99662 |
39834 |
59828 |
126885 |
61182 |
65703 |
24.14 |
42.90 |
9.36 |
Çermik |
49107 |
16531 |
32576 |
46050 |
15843 |
30207 |
-6.43 |
-4.25 |
-7.55 |
Çınar |
50445 |
10080 |
40365 |
58583 |
13282 |
45301 |
14.95 |
27.58 |
11.53 |
Çüngüş |
17067 |
3935 |
13132 |
15521 |
4708 |
10813 |
-9.49 |
17.93 |
-19.42 |
Dicle |
35980 |
5414 |
30566 |
39861 |
9861 |
30000 |
10.24 |
59.94 |
-1.87 |
Eğil |
20251 |
4803 |
15448 |
21631 |
4827 |
16804 |
6.59 |
0.50 |
8.41 |
Ergani |
78603 |
37365 |
41238 |
87467 |
47333 |
40134 |
10.68 |
23.64 |
-2.71 |
Hani |
28703 |
10266 |
18437 |
31794 |
10918 |
20876 |
11.22 |
6.16 |
12.42 |
Hazro |
23971 |
8728 |
15243 |
18755 |
6189 |
12566 |
-24.53 |
-34.37 |
-19.31 |
Kocaköy |
12985 |
4244 |
8741 |
13069 |
5678 |
7391 |
0.64 |
29.10 |
-16.77 |
Kulp |
50482 |
7472 |
43010 |
40454 |
15825 |
24629 |
-22.14 |
75.02 |
-55.74 |
Lice |
47088 |
12227 |
34861 |
24887 |
11927 |
12950 |
-63.79 |
-2.48 |
-99.00 |
Silvan |
109953 |
60731 |
49222 |
116298 |
64136 |
52162 |
5.61 |
5.45 |
5.80 |
Toplam |
1096447 |
595440 |
501007 |
1364209 |
817692 |
545016 |
21.73 |
31.71 |
8.42 |
Kaynak: DİE, 2000 Genel Nüfus Sayımı
Grafik 4: Diyarbakır
iline bağlı ilçelerin iki sayım dönemi (1990-2000) arasındaki nüfus
değişimlerinin karşılaştırılması
SONUÇ
Sahip olduğu coğrafi avantajlar ve Hassuni ile birlikte
düşünüldüğünde, Silvan yerleşmesinin tarih öncesinde ve tarih boyunca
bölgesinde önemli işlevleri üstlenen ve insanları kendine çeken bir cazibe merkezi
olduğu görülür. Hassuni mağaraları Silvan’ın hemen yanı başında gerek iklim
değişmelerinde gerekse asayişin bozulduğu dönemlerde on binlerce insanı
barındırabilecek kompleks bir savunma istihkam kentidir. Onun devamı
niteliğinde ve verimli havza tabanı, debisi yüksek tektono-karst kaynakları
önünde kurulmuş olan Silvan yerleşmesi ise sayısız uygarlıklara merkezilik
fonksiyonu üstlenecek kadar önemli bir yerleşme kimliği kazanmıştır. Kentin
tarihteki bu cazibesi ve önemi şüphesiz onun içinde bulunduğu Diyarbakır
havzası ile birlikte üstün ve elverişli coğrafi konumundan kaynaklamaktadır.
Ancak Cumhuriyet dönemi başlangıcında Silvan 2700 civarında bir nüfusla sönük
bir kenttir. 1960’lardan sonra köyden kente göçün bir sonucu olan nüfus
büyümesi gerçekleşmişse de özellikle 1990’lı yıllardan sonra bu çarpık gelişme
bile gerilemiş, Silvan cazibe merkezi olma özelliğini yitirmiş, göç verir bir
kent durumuna gelmiştir.
Tarihsel ve coğrafi konumuna bakıldığında Silvan kenti bulunması
gerektiği yerde değildir.
Kaynaklar
Altınlı, İ., E.,1966, Doğu ve Güneydoğu
Anadolu’nun Jeolojisi (ikinci Kısım), MTA Dergisi No: 67, Ankara
Altınlı, İ.E., 1966, Doğu ve Güneydoğu
Anadolu'nun jeolojisi, M.T.A Dergisi Sayı 66
Sayfa 35-75 Ankara
Aslan
R., 1974, Diyarbakır ve Çevresinde Şehirleşme Hareketleri, Ankara:
Atalay, İ., 1996, Pleistosen Sonu ve
Holosen Başlarında Anadolu’nun Paleocoğrafya Şartlarına genel Bir Bakış, Atatürk K.D. ve T.Y.K Coğrafya Bilim ve
Uygulama Kolu Coğr. Araş. Cilt:1 Sayı:1, Ankara
Bulduk,
A.F., 2004, El-Cezire'nin muhtasar tarihi, yayına hazırlayanlar Mustafa Öztürk,
İbrahim Yılmazçelik, Fırat Üniversitesi Yayınları. Orta-Doğu Araştırmaları
Merkezi Yayınları: 9. Tarih Şubesi Yayınları: 8, Elazığ.
Dağ,
R., Diyarbakır ve Bölgesel Gelişme, Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası
Yayınları, Diyarbakır
Ebu
Bekr-i Tihrani 1999, Kitab-ı Diyarbekriyye: Akkoyunlu, Karakoyunlu ve Çağatay
dönemleri tarihi, çeviren:Mehmet Demirdağ, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi.
Kültür ve Sanat Yayınları ; 13, Ankara.
Erinç,
S.,1980,"Kültürel Çevrebilim Açısından Güneydoğu Anadolu","GD
Anad. Tarihöncesi Araşt.-I",,6572,
Erol, O, 1983, Paleoekolojik
Araştırmalarda jeomorfolojinin önemi, Arkeometri Ünitesi Bilimsel Toplantı
Bildirileri, Tübitak yayınları no: 566, Ankara
Erol,O.",1992,"Türkiye'de
Arkeometrik ve Jeomorfolojik Araştırmalar","TÜRK COĞR.
DERG.",27,2740,
Erol,O.,1980,"Anadolu'da Kuaterner
Plüviyal İnter Plüviyal Koşullar ve özellikle Güney - İç Anadolu'da Son Buzul
Çağından Bugüne Kadar Olan Çevresel
Erol,O.,1980,"Anadolu'da Kuaterner
Plüviyal İnter Plüviyal Koşullar ve özellikle Güney - İç Anadolu'da Son Buzul
Çağından Bugüne Kadar Olan Çevresel Değişmeler","A.Ü.DTCF
COĞR.ARŞT.DERG. ",9,516,"Ankara"
Güldalı,N.-Deroche,A.M.,1991,Güneydoğu
Anadolu'da Tarih öncesi İnsanlarının Yaşam Ortamları; özellikle Doğal
Mağaralar, Jeomorfoloji Derg.,19,131138,
Güney, E., 1990, Diyarbakır ve yöresinde
doğa-kültür turizmi : koşullar, olanaklar, Dicle Üniversitesi Rektörlüğü
Yayınları, Diyarbakır.
İzgöer A.Z., 1999, Salname-i Diyarbekir,
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Yayınları, İstanbul.
Kejanlı D.T. Anadolu’da kale kentler ve
koruma sorunları: Diyarbakır kale kenti PhD dissertation, Applied Science
Instute, Yıldız Technical University, İstanbul, 2004.
Kejanlı, D. T., "Diyarbakır'da
Kentleşme Hareketleri ve Buna Bağlı Sorunlar" Yayınlandığı Yer : II.
Uluslararası GAP ve Sanayi Kongresi, Diyarbakır Yayın Tarihi :29-30 Eylül 2001
Köroğlu, Kemalettin 1998, Üçtepe 1 : yeni kazı ve yüzey bulguları ışığında
Diyarbakır / Üçtepe ve çevresinin Yeni Asur Dönemi tarihi coğrafyası, Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu. Türk Tarih Kurumu Yayınları. V.Dizi ; 45
Kansu, Ş.A.,
1944, Anadoluda Mezolitik Kültür Buluntuları,
A.Ü.D.T.C.F. dergisi, C:II sayı:5, s:673-682
Kınal, F.,
1944, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Da Tetkik Gezisi Raporu, A.Ü.D.T.C.F.
dergisi, C: VII, sayı:1-2
Kökten, İ.K., 1948, Anadoolu da
Prehistorik Yerleşme Yerlerinin Dağılışı Üzerine Bir Araştırma A.Ü.D.T.C.F.
dergisi C: VI sayı:5, S:531-536
Özdemir, M.A., Karadoğan, S., 1996,
Türkiye’de İl Merkezlerinin Coğrafi Mekanla İlişkileri, Fırat Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 8 Sayı :2, Sayfa:223-242, Elazığ
Özgüç, T., Ön Tarihte Güney ve Güney-Doğu Anadolu’ nun
Mukayeseli Stratigrafisi A.Ü.D.T.C.F. dergisi,
C:IV, sayı:3
Parlak Y., 1997, çeşitli Yönleriyle
Silvan, San matbaası, Ankara
Ramsay, W. M., (Çev. M. Pektaş, 1960)
Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, M.E.B Basımevi, İstanbul
Robert, L., Anadolunun Eski Çağ Şehirleri A.Ü.D.T.C.F.
dergisi C:VI, sayı:5, S:531-536
Ruben, W., Anadolunun yerleşme tarihi ile ilgili
görüşler A.Ü.D.T.C.F. dergisi C:5,
Sayı:4, S:369-389
Sözer, A.N,.1984,’’Güneydoğu Anadolu’nun
Doğal Çevre Şartlarına Coğrafi Bir Bakış’’, Ege Coğ. Derg. Sayı:2, sf:8-30,
İzmir
Sözer, A.N., 1969, Diyarbakır Havzası :
Beşeri ve İktisadi Coğrafya Açısından Bir Bölge Araştırması, Ankara.
Tunçdilek, N., 1986, Türkiye'de
yerleşmenin evrimi;. Deniz Bilimleri ve Coğrafya Enstitüsü Yayınları, No:3,
İstanbul
Türkünal, S., 1980, Doğu ve Güneydoğu
Anadolu’nun Jeolojisi, Jeoloji Mühendisleri Odası Yayını, No: 08, Ankara
Yalçınkaya, I.,1985, Araştırmalar
Işığında Anadolu Alt Paleolotiği ve Sorunlarına Genel Bir Bakış, A.Ü.D.T.C.F.
Antropoloji bölümü yayınları, sayı :12
Yalçınlar, İ., 1976, Türkiye'de bazı
şehirlerin kuruluş ve gelişmelerinde jeomorfolojik temeller; Türk Coğrafya
Dergisi, Sayı: 17, s.53-66.
Diyarbakır
il yıllığı,1967, Ankara.
Köy İşleri Bakanlığı Yayınları, 1966.Diyarbakır
: Köy Envanter Etüdlerine Göre, Ankara
[1] Dicle Üniversitesi Eğitim
Fakültesi, Sosyal Alanlar Eğitimi Bölümü Coğrafya Eğitimi ABD, Diyarbakır
[2] Dicle Üniversitesi Eğitim
Fakültesi, Sosyal Alanlar Eğitimi Bölümü Coğrafya Eğitimi ABD, Diyarbakır